Hukuk düzeni hakça bir zemine oturmayınca gücü elinde tutanlar bu gücü hukuk dışı, rutin dışı işleri için rahatlıkla kullanabiliyorlar.

Çünkü böyle ülkelerde yasalar örümcek ağına benziyor.  Büyük sinekler, güçlü olanlar ağı delip geçiyor, küçük sinekler, güçsüzler de ağa takılıp kalıyorlar.

Bu ordu için de böyle medya için de...

Güç, adalete hizmet ettiği sürece değerlidir. Bu yüzden kim söylemişse iyi söylemiş, \'kontrolsüz güç güç değildir\' diye...

Ordu ve medya!

Türkiye\'de 90\'lı yıllar terörle mücadele adına nasıl gücü elinde tutanlar tarafından kötüye kullanıldıysa ve bugün memleketin bir bölümünde toprak kazıldığında insan kemikleri, ensesinde kurşun deliği bulunan kafatasları fışkırıyorsa aynı şekilde medya da bu yıllarda gücünü kötüye kullandı ve darbe yaptırıp, hükümetler devirdi. Şantaj ile seçilmiş insanları görevinden uzaklaştırıp politik kaosa yol açtı.

Gücün kullanımının her iki versiyonu da aslında birbirine çok benziyor!

Biri yaptı öteki görmedi göstermedi hatta destek oldu, öteki yaptı diğeri üstünü örttü.

Yine kim söylemişse güzel söylemiş, \"Türkiye\'de basının gücü yoktur, gücün basını vardır\" diye.
Bu söz Türkiye\'de medya ortamını gerçekten çok güzel ifade ediyor.

Gücün bu özelliği sebebiyle Türkiye\'de güç sahibi olmak isteyenler biraz paraya kavuştuktan sonra mutlaka \"medya\" sahibi olmak istiyorlar ki yaptığı diğer işlerine medya şemsiye olsun!

İş dünyasında medya sahibi olmayan işadamları da medyayı reklam verme yoluyla kendileri açısından kontrol edebildikleri için medya sahibi olmaya gerek görmüyorlar. Bu yüzden mesela Ülker Grubu ile Sabancı Grubu medya ortamına girmiyorlar.

Geçen hafta Adana\'da patlayan baraj olayını ele alalım:

Baraj patladı çok sayıda işçi bu patlamada öldü, fakat medyada bu konuda verilen haberlerde olay anlatılıyor ancak barajın kime ait olduğuna dair tek bir bilgiye yer verilmiyor! Çünkü barajın sahibi çok ciddi reklam veren iş dünyasının büyük ve güçlü bir ailesi!

Ama bu baraj patlaması olayında medyanın sahibinden asla söz etmemesi olayı medyanın 90\'lı yıllar ve 2000\'li yılların başlarında yaptıklarının yanında devede kulak kalır.

Hukuk varsa eğer

İşte Can Ataklı pandoranın kutusunu açtı ve bütün pislikler etrafa saçıldı.

İşin ironik tarafı da var. Sözü edilen çirkin ilişkileri medya yöneticileri ve bir kısım medya patronları yapıyor ama bu çirkinlikler yine medya tarafından deşifre edilip gün yüzüne çıkarılıyor.

Bütün gözler Türkiye\'deki en büyük ve güçlü medya patronu olan Aydın Doğan\'a dönmüş durumda. Çünkü sözü edilen şantaj, iftira, medyanın çıkar amaçlı kullanımı ve benzeri her türlü çirkinliği yaptığı söylenen isimlerin hepsi de onun kanatları altında.

Aydın Doğan\'ın bu konuların konuşulduğu bir televizyon programına bağlanıp daha önce yaptığı gibi \"Bunu yapanlar yaptıysalar şerefsizdir\" demesi medyanın bu dönemdeki günahlarının sorgulanıp yargılanmasını engellemiyor.

Esasında o telefon konuşması bilerek ya da bilmeyerek bu ilişkilerin yargılanması için gerekli sıcaklığı oluşturacak kıvılcımı da sağladı.

Siyasal ortamın bir kısım basın tarafından yalan haberle, şantajla manipüle edilmesinin, hükümetlerin ve hükümet üyelerinin şantajla istifa ettirilip meydana gelen kaotik ortamdan çıkar devşirmenin hukuk düzeninde elbette bir cezası var.

Olaylar ortada, arşivler ortada, şantajcılar ve şantaja maruz kalanlar hayatta. İtiraflar da var...

(BUGÜN)