Cevdet Sunay'ı Genelkurmay Başkanı yaptım

 

MBK üyesi Şefik Soyuyüce, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesinden yıllar sonra duygularını anlattı.

 

* 235 generalin emekli edilmesine nasıl karar verildi?

 

Hazırlık yapıldı, karar verildi, isimler tek tek oylandı, ondan sonra emekli edildi. 38 kişi oybirliğiyle karar aldık. Biz generallere çok kızıyorduk. Ordunun içerisinde ikişerli, üçerli, beşerli gruplar halinde hükümete karşı tavır almalar başladı. Bu giderek büyüdü, hak aramaya dönüştü.

* Neye göre seçtiniz kalacak generalleri?

 

Aslında "sıfır generalle başlayalım" dediler, Kurmay Albay Şinasi Orel'i Genelkurmay Başkanı yapmak istediler de, ben razı olmadım. Çünkü, orduda genelkurmay başkanı olan kişinin emsallerinin, sınıf arkadaşlarının filan olmaması lazımdı. Tek olması lazım. Ben "Olmaz böyle şey. Biz bu generallerin içerisinden az suçluları ayıralım, onları bırakılım" dedim. Yani suçsuz yok da, az suçlu var.  Cevdet Sunay'ı Genelkurmay Başkanı, Cemal Tural'ı 1. Ordu kumandanı , Ali Keskiner'i de  2. Ordu Kumandanı yaptım.

 

ORGENERALE SİLAH ÇEKTİM

 

* Cevdet Sunay nasıl Genelkurmay Başkanı oldu?

 

Bir gecede 235 general emekli olunca, ayırdıklarımız arasında en kıdemli Cevdet Sunay idi. Cevdet Sunay'ı Genelkurmay Başkanı yaptık. Ağrı'da bir çatının altında iki ev vardı, bir yanda Cevdet Sunay oturuyordu, o zaman binbaşıydı, bir yanında da hakim olan babam, biz oturuyorduk. Komşuyduk, babamın yakın arkadaşıydı ve 1. Ordu Kumandanı Fahri Özdilek'i telefonla aradı, telefonu ben açmıştım verdim Fahri Özdilek'e, tabancayı böğrüne dayadım, ikimiz beraber dinliyoruz Sunay'ı, "Bizim yapacağımızı gençler yaptı. Biz onlara yardım etmek zorundayız" dedi. Onun için ben onu Genelkurmay Başkanı yaptım.

 

* Cumhurbaşkanı olduktan sonra karşılaştınız mı?

 

1964 senesinde sürgünden dönmüştüm, eşi sabah kahvaltısına davet etti, "teyze" diyorum ona. Ben MBK'da bulunuyorum, her akşam saat 9'da komiteden çıkıp orduevine geliyorum. Sunay, onu Genelkurmay Başkanı yapayım diye orduevinde masada yemek yemeden beni bekliyor ve bana "Şefik Bey" diyor. Sürgünden döndükten sonra sabah kahvaltısına gittiğimde yeniden "Şefik" oldum.

 

* Teşekkür etti mi size?

 

Kahvaltıda, "Şefik millet benim için ne söylüyor?" diye sordu,  bir kurmay subay olarak konuştum, "Millet seni istemiyor, millet senden nefret ediyor. Hakkında bir sürü fıkralar uyduruyorlar" dedim. Bir sinirlendi, peçetesini aldı, masaya "şak" diye vurdu, döndü karısına, "Bu gelirse benim canımı sıkar demedim mi ben sana?" dedi. Ben de kalktım, "Paşam Cumhurbaşkanlığı'nı bana borçlusun, ben seni Genelkurmay Başkanı yapmasaydım, Cumhurbaşkanı olamazdın. Golf pantolununla, sarışın halinle seni 2. Atatürk olarak görüyorlar diye iltifat mı etmemi bekliyordun?" dedim. Teyzenin elini öptüm, kahvaltı etmeden çıktım. Cumhurbaşkanlığı'ndan 6-7 ay sonra  bir mektup geldi, "Seni kontenjanımdan senatör seçmek istiyorum. Mutabakatını bildirmeni istiyorum. Cevdet Sunay", ben de aldım kağıt kalemi, "Siz isteyerek beni senatör yapmıyorsunuz. Siz diyet ödemek için yapıyorsunuz. Size bu diyeti ödettirmeyeceğim. Kabul etmiyorum" diye yazdım.

 

İNTİHAR ETMEYİ ÖNERDİM

 

* Adnan Menderes ve arkadaşlarının yurtdışına gönderilmeleri teklifinizin akıbeti ne oldu?

 

Ben, "Atatürk'ün yüzelliliklere yaptığı gibi 67 kişi yurtdışına çıkarılsın, çıkarıldıkları ülkelerde 2 bin dolar sefaretlere giderek alsınlar, 10 sene Türkiye'ye gelmesinler. Atatürk'ün yapıp millete benimsetemediği devrimleri millete benimsetelim, ömrünün yetmediği devrimleri yapalım, ondan sonra da 'bu millete böyle hizmet edilir' diyerek bir deklarasyon yayınlayıp, 38 kişi Etlik'te bir masanın başında hep birlikte intihar edelim" dedim. Selim Sarper Dışişleri Bakanı, 67 kişinin pasaportunun hazırlanması talimatı verildi, sürgün lafı böylece ortaya çıktı. Fakat, o zaman iktidara namzet olan ekip ve onun yöneticileri bunu kabul etmediler. İktidara aday olan kişilerin telkinleri doğrultusunda teklifimiz reddedildi.

 

BU PİSLİĞE BULAŞMAMIŞ OLDUĞUM İÇİN GÖNLÜM RAHAT

 

* Sizin sürgüne gönderilmeniz kararı nasıl alındı?

 

13 Kasım 1960'da, Cemal Gürsel ve o zaman beraber hareket ettiği kişiler, komitenin içinden olanlar da, dışarıdan ittifak yaptıkları Cemal Tural gibi kişiler de var, onlar karar verdiler.

 

* İhtilâl  kendi evlatlarını da yedi yani.

 

Yerse yer ne yapalım? Oradan ayrıldık ve ben kendimi talihli sayıyorum, iyi ki sürgüne gitmişim. 67 kişinin yurtdışına gönderilmesi teklifimizi reddettiler ya demek ki bu idamlar olacaktı, ekseriyet temin edilecekti ve ben de bugün onlar gibi kendimi suçlu hissedecektim. Yurtdışından Cemal Gürsel'e idamların olmaması için mektup yazdım, gönlüm rahat. Bu pisliğe bulaşmamış olduğum için kendimi şanslı sayıyorum.

 

CUNTA TEHDİT ETTİ

 

* Sizi sürgüne onları idam etmeye karar verdikleri için mi gönderdiler?

 

Hayır, sonradan kalan 23 kişiden 8 kişinin daha idamlara "hayır" dediğini öğrendim. 8 onlar, 14 biz, 22 kişi oluyor, 38 kişiden ekseriyet bizde, yani idamların yapılmamasında. Ama o zamanki cunta Talat Aydemir ve o cuntanın içindekiler ellerinde thomsonlarla Milli Birlik Komitesi'ni tehdit ederek karar aldırmışlar. "İdamları tasdik edin" diye tehdit ediyorlar. 8 kişi buna rağmen direniyor vermiyor onay, ama ekseriyet olunca  karar veriyorlar ve idamlar yapıldı.

 

* İdamlar önlenebilir miydi?

 

Biz gittik, köprünün altından çok sular aktı. Geride kalan MBK üyeleri korunmak için elinde silah olan kişilere sığınıyorlar. Kimi Harp Okulu Kumandanı'na, kimi Jandarma Okul Komutanı'na gidiyor. "Bu karizmatik kuvvet demek hiçbir şeymiş, hepsi bize sığınıyorlar. Biz onlara itaat etmek yerine, onlara emir verip, kullanalım. İdamlar çıkarsa baskı yaparak bunlara tasdik ettirelim" diyorlar. Onun için bir generaller cuntası, bir albaylar cuntası bir de teğmenler cuntası diye cuntalar oluyor ordunun içerisinde yeniden. Ordu yeminliler yeminsizler diye ikiye bölünüyor. İşte bu hava içerisinde, cuntalar birleşiyor, Yassıada'ya tesir ediyorlar, idam kararları çıkıyor.

 

GÜRSEL'İ MAHKEMEYE VERDİM, DANIŞTAY REDDETTİ

 

* İdamlar olunca ne hissettiniz?

 

İtalya'daydım, idamların gerçekleştiğini gazetelerden okudum. Üzüldüm. Bizi sürgüne gönderenlere kızıyorduk, büsbütün kızar hale geldik. Şu mektubu yazmışım. Devlet Başkanı'na hakaret var mektupta.  Cemal Gürsel ve yanındakiler anayasayı çiğnediler, mahkemeye verdim onları. En yüksek mahkeme Danıştay'dı, Danıştay "yetkim dışında" diye reddetti başvurumu.

 

EN ÇOK KORKTUĞUMUZ ŞEY TÜRKİYE'NİN SURİYE, IRAK, MISIR OLMASIYDI

 

* Ne zaman döndünüz Türkiye'ye?

 

1964'de idam talebiyle yargılanmak üzere Türkiye'ye döndüm. Parasız, perişan bir durum ve 1. Ordu Kumandanı yaptığım Cemal Tural emir vermiş, beni orduevine bile sokmuyorlar. Talat Aydemir 22 Şubat, 21 Mayıs'ta iki defa arka arkaya ihtilal yapmaya kalktı. İkincisinde idam edildi. Talat Aydemir'in yanında Dündar Seyhan diye bir albay vardı, ben Roma'ya gittiğim zaman Roma'da askeri ateşeydi. Hayli arkadaşlığımız oldu. Ben Dündar ile birçok çatışmalara girdim, hatta ona "ihtilali düşünmek ayrı birşeydir, yapmak ayrı birşeydir. Siz yapamazsınız. Oynamayın Türkiye ile, Türkiye'yi Suriye, Mısır veya Irak'a benzetmeyin" dedim. En çok korktuğumuz şey buydu. 2 günde bir ordu, silahını kapıp ihtilal yaparsa o ülkede istikrar olur mu? Biz buna karşıydık. Beraat ettim.

 

* Siz niye  yaptınız o halde darbe?

 

Hadiseyi o zamanın şartlarını bilerek konuşmanız lazım, o zamanın şartları öyleydi. Biz orduyu düzelttik. Biz Devlet Planlama Teşkilatı'nı, Devlet Personel Teşkilatı'nı, Standartlar Enstitüsü'nü kurduk, Ordu Yardımlaşma Kurumu'nu biz kurduk.

 

* Bunları gerçekleştirmek için mi darbe yaptınız?

 

Evet, bunları yapmak için yaptık. Atatürk'ün yapmak isteyip de ömrünün yetmediği devrimleri gerçekleştirmek için  belli bir süre devletin yönetimini üstlenmek istedik. O zaman, "bizim yapacaklarımızı hiçbir siyasi parti yapamaz" diye değerlendiriyorduk. O zamanın şartları buydu.

 

* Darbeden sonuç alamamışsınız o halde.

 

Gayesine ulaşamadı ve ihtilal maalesef bir ihtirasın seline kaptırıldı, silindi gitti. İşte bu silenlerin içinde olmamak bizim için şanstır.

 

BUGÜN BAKTIĞIM ZAMAN "YAPILMASI YANLIŞ" DİYORUM

 

* Şimdi dönüp 27 Mayıs'a baktığınızda ne hissediyorsunuz?

 

O zamanın mantığıyla mı konuşayım, bu zamandan mı? Her olayı uygulandığı zamanki şartlarla düşünmek lazım. O günkü şartlara göre yapılması lazım geliyordu, ama bugün baktığın zaman yapılması yanlış diyorum. Bizdeki vefa, arkadaşlık, bağlılık bir Atatürk dönemindeki gibi gelişmedi. Koskoca rütbeli insanlar arkadaşları aleyhinde iktidara talip olan bir partinin iktidara geldiği zaman kendilerine yapacağı iyilikleri düşünerek casusluk yapabiliyor. Demek ki bugünkü mantığa göre yanlış. İdamlarda benim bir suçum yok.

 

1981'DE GENELKURMAY BAŞKANI OLACAĞIM

 

* Darbeyi yapmışsınız, ama darbeden zarar görmüşsünüz.

 

Ben 17 yaşında subay çıktığım zaman babama mektup yazmışım, "1981 yılında Genelkurmay Başkanı olacağım" diye, daha asteğmenken. Ben istikbalimi feda etmişim, sınıfın en önde gelen öğrencisiyim ve istikbalimi feda etmişim. Genelkurmay Başkanı olsaydım belki böyle büyük işleri yapamazdım. Ben Türkiye'ye diyalizi getirdim, Genelkurmay Başkanı olsaydım, 70-80 bin kişinin hayatını devam ettirdiği bir sistemi kurabilir miydim? 13 tane şirketin sahibi olabilir miydim? Hayır. Bir imparatorluk kurdum.

 

ROMA'DAN CEMAL GÜRSEL'E YAZDIĞI MEKTUP

 

Sayın Orgeneral Cemal Gürsel                  

Roma 8 Eylül 1961

Devlet Başkanı ve MBK Başkanı

Ankara

 

Sizi mahkemeye vermiş, MBK'da bulunduğum sırada aldığınız bir çok kararlara itiraz etmiş ve hatta ordunun yeniden yapılandırılması için Amerika'dan almış olduğunuz 30 milyon doları basına ve ordu mensuplarına açıklayarak uygulamanızı durdurmak ve Ülkü ve Kültür Birliği Yasa Tasarısı'ndan imzamı çekmeyerek bu konunun kanunlaşmasında direnmem sebebi ile beni de yurtdışına sürgüne gönderme kararı aldığınızı İçişleri Bakanınız Muharrem İhsan Kızıloğlu'nun açıklamalarından anlamış bulunuyorum. Mevcut anayasa yerine kaim bir numaralı kanunu yani anayasayı çiğnemiş olduğunuzu, bu tutumla Yassıada'da yargılanan insanlarla sizin aynı suçları işlediğinizi, bu sebeple bu insanları yargılamanızın hiçbir anlamı kalmadığını sizin ve sizinle beraber hareket edenlerin suçlu olduğunuzu iddia etmiş bir kişi olarak bu mektubu size yazmayı bir vazife saydım.

 

Sayın Orgeneralim, Yüsek Adalet Divanı muhtemelen idam kararları da verebilecek diye düşünüyorum. Eğer idam kararları verilirse bu kararları hapis cezasına çevirmek MBK'nın yetkileri arasındadır. Aslında Yüksek Adalet Divanı'nın vereceği idam kararlarını bir meclis olarak MBK ve kurucu meclisin müştereken onaylamasında çok büyük isabet var. Eğer bu yönde bir karar alınırsa şu anda maalesef kurulduğunu duyumladığımız cuntaların MBK'yı baskı altına alma çabaları asgariye inecektir. Bunları temin etmenizin sayılamayacak derecede faydaları olacaktır. Bir defa kahramanlar yaratmamış olacaksınız, çok arzuladığımız ve MBK'nın gayelerinden  en önemlisi olan milli birlik duygusunu sağlamış olacaksınız.

 

Yabancı devletler nezdinde ihtilalin lekelenmemesini sağlayacaksınız, halkımızın unutma ve acıma hislerinin baskın çıkmasını önleyeceksiniz. Bunlar kadar önemli olan bir husus da ihtilali benimsememiş olanların siyasi faaliyetleri 1 Nisan 1961'de serbest bıraktıktan sonra oluşturdukları partilerin 27 Mayıs'ı eleştirmesi ve idamları bir koz olarak kullanmalarının önü alınmış olacaktır. Şu hususu da bilgilerinize sunmak istiyorum: 13 Kasım 1960 tarihinden bugüne kadar, 1924 anayasasının bazı maddelerini değiştiren ve MBK'nın kuruluş ve yetkilerini belirten 1 numaralı yasa değiştirilmemiştir. Bu duruma göre bu yasada ismi bulunan bizlerin, yani 14'lerin de Yüksek Adalet Divanı kararlarının onanması veya değiştirilmesinde oy sahibi oldukları da açıktır. Benim bu yetkilerim gereği oyum idamların yapılmaması şeklinde dikkate alınmasını istiyorum. Eğer bunları yaparsanız, benim gönül mahkememde sizi beraat ettireceğim.

 

Saygılarımla

 

Şefik Soyuyüce

 

Kaynak: Bugün Gazetesi