Politikası gürültülü bir ülke ve toplum olarak, yalnızca fısıltısını duyabiliyor olsak da, dünyanın batısında bangır bangır gelen bir devrim var: ‘Yapay Zekâ’.

İnsanlık tarihinde bir dönüm noktasındayız. Bu alanın öncülerinden olan OpenAI, birkaç gün önce ChatGPT’nin son sürümü olan GPT-4o’yu kullanıma açtı. Yeni özellikler arasında yapay zekâ ile sesli olarak görüşüp bilgi alışverişi yapılabilmesi en göze çarpanlardan.

Yalnızca bu özellik birçok mesleği tarihin raflarına kaldıracak imkânlar yaratıyor. Sesli ve yazılı tercümelerin saniyeler içinde yapılabiliyor olması, ciddi eğitim ve tecrübe gerektiren tercümanlık mesleğini ortadan kaldırabilir. Herhangi bir konuda (yabancı dil, matematik, müzik,vs.) özel ders alınabilir ChatGPT’den. Hatta, çok yakın bir tarihte avukatlık, doktorluk vb. meslekler dahi yapay zekâ tarafından kolaylıkla icra edilebilir hâle gelecektir. Komut üzerine resim çizebilen, fotoğraf ve video üretebilen ve hatta beste yapabilen yapay zekâ programları da mevcut.

“O halde, çocuklarımızı yazılım alanına yönlendirelim” diye düşünürken, bakıyoruz ki o iş de yapay zekâdan sorulmaya çoktan başlanmış bile. Özetle, yapay zekânın yapabileceklerinin sınırlarını insanoğlunun hayal dünyası ve yaratıcılığı belirleyecek. O da şimdilik. İnsandan bağımsız ve özgün yaratıcılığa sahip yapay zekâların geliştirilmesi uzak görünmüyor. Görünen o ki; yepyeni bir çağın doğuşuna ve hızla erişkinleşmesine tanıklık ediyoruz.

İlk başta yalnızca geliştirilmiş arama motorları olarak görünen ChatGPT benzeri yapay zekâ ürünlerinin bunun ötesine doğru gittiklerini ve hızlı adımlarla hayatımızın birçok alanına nüfuz ettiklerini tecrübe ediyoruz. Hâlâ ‘bağımsız ve özgün yaratıcılık’ içermediğinden ‘zekâ’ kavramını hakketmediğini savunabiliriz. Ancak, bu artık yalnızca felsefik bir münazara konusundan ibaret olur. Pratikte tecrübe edilen şu ki; yapay zekâ birçok mesleği doğal zekâlılardan daha hızlı, etkin ve yetkin bir biçimde icra edebilecek seviyeye hızla erişti ve bu gelişim hız kesmeden devam ediyor. Konunun felsefik boyutuyla ilgili olarak da şunu ifade etmeden geçemeyeceğim: biz doğal zekâlı insanların ezici bir çoğunluğumuz da bize yıllar içinde empoze edilen bilgi ve algoritmaları tekrar etmenin ötesine geçemiyoruz zaten. Milyarlarcamız arasından kaç tane Leonardo da Vinci, Picasso veya Tesla çıkıyor ki..?

Gelelim en hayati soruya… Pekiyi, şimdi ne olacak? Yapay zekâ dünyayı nereye götürecek? Her devrimde olduğu gibi, toplum(lar) dönüşmek, evrilmek ve adapte olmak zorunda kalacak(lar). Bireyler, toplumlar, meslekler, ilişkiler, yönetim biçimleri… Birçok şey değişip dönüşmek durumunda. Bu dönüşüm ve evrimin ne yöne doğru olacağı asıl can alıcı nokta. Direksiyon özgün ve otonom düşünebilen yaratıcı yapay zekâya geçmeden insanlığın ivedilikle karar vermesi gereken nokta da bu aynı zamanda. Zira, neredeyse sıfır regülasyonla ve kapitalist hırsla tam gaz ilerleyen yapay zekânın veya bu gücü elinde tutan küçük bir azınlığın direksiyona geçmeleri an meselesi olabilir.

Yapay zekâ devriminin yol açabileceği birçok farklı toplum yapısı oluşabilir. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bütün işlerin yapay zekâ ve otonom makinalar tarafından yapıldığı yeni bir dünya düzenine doğru yelken açılmış gibi görünüyor. Bu yeni dünya düzeni ütopik de olabilir, distopik de. İşte o direksiyonu doğru kurum ve kişilerin doğru zamanda kullanmaları bu yol ayrımında hangi yöne gidileceğinde anahtar rol oynayacaktır.

Üretim araçlarının tamamen insansız olduğu bir dünya düzeninde, ‘insan’ın yeri ne olacak? Akla birçok muhtemel senaryo geliyor. Birkaç örnek verecek olursak… İnsanların evrensel ve eşit bir gelire sahip oldukları, dolayısıyla geçim derdi olmadan, yalnızca edebiyat ve sanat gibi yaratıcı meşgalelerle vakit geçirdikleri, doğa ile iç içe yaşadıkları ve daha çok sosyalleştikleri ütopik bir dünya olabilir meselâ. Direksiyonun kimde olduğuna bağlı olarak daha karanlık ve distopik bir dünya da mümkün. Yapay zekâ gücünü elinde tutan bir azınlığın dünyanın geriye kalan nüfusunu bir tüketici sürüsüne çevirip sömürdüğü bir dünya, örneğin (Bugünkü dünyadan çok da farklı olmaz bu diye düşünenler olacaktır). Ya da daha da karanlık bir dünya: insani iş gücüne ihtiyacı kalmayan bir grup elit kapitalist azınlığın kendileri dışında kalanları kaynak israfı olarak görüp yaşam hakkı tanımadıkları bir dünya. Veya yaratıcısı olan ‘insan’ın kibir, önyargı, açgözlülük, yıkıcılık, iktidar hırsı gibi özellikleriyle donanmış bir yapay zekânın insanı köleleştirdiği ya da yok ettiği bir dünya… Olasılıklar artık hayal gücümüzle dahi sınırlı değil.

Amerikan ekonomist ve siyaset bilimci Francis Fukuyama 1992 yılında kaleme aldığı “Tarihin Sonu ve Son İnsan” başlıklı kitabında, batı liberal demokrasisinin evrenselleşmesi neticesinde nihai insanlık hükümet modeli statüsüne eriştiğini ve böylece insanlığın ideolojik evriminin sonuna geldiğini savunmuştu. Yapay zekâ devriminin bu savı yıkacağı kanaatindeyim. Yeni bir üretim modeli geliyor ve bu üretim modeli beraberinde kendi ideolojisini doğuracaktır. Bu, mutlak eşitlikçiliğe dayalı doğrudan demokratik kollektif anarşizm veya sosyalizm de olabilir, sert hiyerarşi üzerine kurulu ve gücün tek merkezde toplandığı totaliter veya oligarşik faşizm de, ekstrem kapitalizm ve bireyciliğe dayalı devletsiz anarko-kapitalizm de… Dileyelim ki gerekli tedbirler vakitli olarak alınsın ve yapay zekâ devrimi insan ve insanlık değerleri odaklı özgürlükçü ve âdil bir dünya düzenine yol açsın.

Av. Yaşar Doğan

Editör: Mustafa Köker