KKTC'ye ve Kıbrıslı Türklere özel "uçak Ercan'a indiğinde park etmesini beklemeden sanki halk otobüsünde yolculuk yapıyormuşcasına koltuk üstü bagajları -hem de tüm havacılık kurallarına aykırı olarak açıp- hızla en öne koşturma" alışkanlığını saymazsak Türkiye ve KKTC semalarında uçan uçakların yolcularının bazıları uçak piste indiğinde pilotu çoşkuyla alkışlar.


Oysa pilot sadece ve sadece görevini yapmıştır.


Pahalı bir eğitim sonrasında pilot olmuştur ve uçakları uçurmak, pistlerden havalandırmak ve pistlere indirmek onun en doğal görevidir. Bu iş için iyi de maaş alır.


Kısacası pilot uçağı başarı ile yere indirdiğinde onu çoşkuyla alkışlayanlara sormadan edemeyeceğim "uçağı indirmeyip de düşürse miydi?" diye.


Oysa örneğin Türkiye'de ve KKTC'de trafikte bir aracın direksiyonu başında oturmak bazen cockpit'te oturmaktan çok daha tehlikelidir.


Her uçağı indirdiğinde pilotu alkışlayan mantığın Lefkoşa-Girne arasında "o her yanı dökülen minübüs ile otobüs arası acayip taşıtları" içindeki yolcularla sağsalim getiren şöförleri son durağa vardıklarında çoşkuyla alkışlaması gerekmez mi?


Dikkat ettim İstanbul-Adana ya da Balıkesir-Kuşadası arasında otobüs yolculuğu yapanlar da şöförleri otobüs garajlarına vardığı için hiç alkışlamıyorlar.


Her gece Girne ya da -inşallah bundan böyle- Lefkoşa'da çöpleri toplayan kamyon şöförlerini de alkışlamıyoruz "çöplerimizi toplayıp başarıyla bir yerlere götürdükleri" için.


Bu dünyada herkes aldığı eğitime göre (KKTC özelinde eş, dost, akraba ve parti ilişkileriyle de oluyor) bir görevi üstlenmekte ve yerine getirmekte. Görevlerimizi iyi yapmak ise aslında en doğal olanı.


Pilotlar da görevlerini yapıyorlar. Sakın yanlış anlaşılmayayım! Pilotlar alkışlanıyor diye kıskandığım falan yok. Sadece uçakta bu alkış olayını yaşadığım her zaman bu tavır komiğime gidiyor. Acaba alkışlayanlar "allah senden razı olsun, şu uçağı hiç değilse içinde biz otururken düşürmedin" mi demek istiyorlar? Bilmiyorum.


KKTC özelinde yaşadıklarımız da alkışlanan pilotlarınkine çok benziyor.


Gayet doğal bir olay olması gereken memurların ya da emeklilerin maaş alması neredeyse her ay sanki bir "mucize gerçekleşiyormuş" gibi medyanın özel ilgisini çekiyor. "Maaşlar bugün ödenecek", "maaşlar ay sonu ödenecek", "maaşlar için gerekli meblağ bankalara aktarıldı" veya "emekli maaşlarının yarın ödeneceği müjdesi verildi" tarzı haberleri çok sık aralıklarla okumaktayız.


Pilotu alkışlar gibi sıradan bir ayakkabıcı dükkanı ya da kadın iç çamaşırı mağazasının açılışına katılıp peş peşe konuşma yapan "devlet büyüklerimizi" alkışlarken de "acaba bu önemli mevkilerde oturanların şu anda daha önemli işleri" yok mu diye sorgulamıyoruz.


"Abdest almadan namaz kıldığından" ya şüphe ettiğimiz ya da büyük çoğunlumuzun emin olduğu bazı AK Parti'ye "şirin görünme" çabası içindeki "makam sahibi büyüklerimizi" camide namaz kıldı diye bile alkışlamaya kalkanlara şahit oldum.


Son günlerde iktidarı "çatlatırız umuduyla" olsa gerek muhalif tüm medya kentine "temiz su getiren bir belediye başkanını" alkışlamakta. Oysa o da yapması gerekeni yani görevini yaptı.


"Başka pilotlar uçağı düşürüyor" diye bindiğimiz uçağı düşürmeyen pilotu alkışladığımız gibi "başka belediye başkanları görevlerini yapmıyor" diye görevini yapanı abartarak ve hatta "göklere çıkararak" övmekte ve alkışlamaktayız.


Oysa aynı bir uçağın başarıyla tekerleklerini yere kondurmasının bir çok aktörü (pilot, kule görevlisi, pist kontrol, teknik bakım elemanları, v.d.) olduğu gibi bir kente ulaştırılan temiz suyun da hedefine varmasını sağlayan (bakan, hükümet görevlileri, dışarıdan hizmet verenler, v.d.) olduğunu unutmamak gerekiyor.


Bir de KKTC klasiği olarak kendimize yakın belediye başkanı temiz suyu derinlerden kente getirdi diye överken, adanın kuzeyini ihya edecek suyu Türkiye'den getirmeye çalışanları sürekli eleştirmek de bize özgü olsa gerek.


Yazımı -böyle bir göreviniz olmadığı halde gönüllü olarak- sonuna kadar okuduğunuz için sizi çoşkuyla alkışlıyorum.