EĞER “Cüppeli Ahmet Hoca” ile ilgili ortalığa dökülen onca malzemeye, ithama ve iddiaya karşın...

“Cüppeli Hocamız yapmaz öyle şeyler, hepimiz Cüppeliyiz” demeyi tercih ediyorsan...
Sen ideal bir müritsin.
Her tarikata nasip olmaz senin gibisi...
Eğer “cemaat” için “Türkiye’yi onlar yönetiyor. Hatta dünyayı bile onlar yönetiyor” diye konuşuyorsan...
İki ihtimal vardır:
Ya “cemaat” adına korku salarak menfaat temin eden gizli bir cemaatçisin...
Ya da “cemaat” seni gerçekten çok etkilemiş.
Eğer önde gelen “cemaat” üyesi isen...
Ve “cemaat” için yapılan “Türkiye’yi onlar yönetiyor. Hatta dünyayı bile onlar yönetiyor” türü yorumlar karşısında susmayı tercih ediyorsan...
Tek bir ihtimal var:
Durumdan memnunsun.
Ve işin keyfini çıkarıyorsun.
Eğer “tutukluluk” konusunda...
“Hiçbiri çıkmasın, hepsi içeride kalsın” diyor, başka da bir şey demiyorsan...
Gerçekten çok acımasız birisin.
Acilen “adalet duygusu geliştirme” ve “hakkaniyet edinme” kurslarına başlamalısın.
Eğer gönlünü AK Parti’nin parçalanmasına bağlamışsan...
Ve “parçalansalar da bu iş bitse” diyorsan...
Kelimenin tam anlamıyla ucuzcusun.
“Ucuz zaferlerin zevk vermemesi” konulu bir konferans, sana ilaç gibi gelecektir.
Eğer sahada yenemediğin bir takımın operasyonlarla alt edilmesine razı oluyorsan...
Hatta bundan gizli bir keyif duyuyorsan...
Sen “düellocu” değil, “pusucu”sun...
Eğer eline geçen her fırsatı iktidara değil de muhalefete vurmak için kullanıyorsan...
Yani muhalefete muhalefet yapma konusunda mahirsen...
Sen bir kahramansın.
Ama sahte kahraman...
Eğer eleştiri oklarını bir kez olsun içinde bulunduğun cemaate, derneğe, gruba, partiye yöneltmiyor...
Ve karşı tarafı ok yağmuruna tutuyorsan...
Sen iflah olmaz bir gettocusun.

Ali Bulaç ve İslamcı kadınlar

ÇOK iyi hatırlıyorum:
30 yıl önceydi.
Ali Bulaç, İslamcı kadınlarla büyük bir tartışmanın içindeydi.
30 yıl geçti aradan...
Ali Bulaç yine İslamcı kadınlarla büyük bir tartışmanın içinde.
30 yıl önce...
Ali Bulaç’ın dili biraz daha kapalı, eleştirileri biraz daha yumuşaktı.
30 yıl sonra...
Ali Bulaç daha açık konuşmaya başladı, dili de sertleşti.
Artık açıkça “kadının evi yeridir” diyor.
Ve İslamcı kadınlar da Bulaç’a cevap yetiştirmeye çalışıyor.
Benim buradan çıkardığım üç sonuç var:
BİR: Ali Bulaç bu tartışmaya bayılıyor.
İKİ: İslamcı kadınlar cevap yetiştirdikçe Ali Bulaç’ın keyfi daha da artıyor.
ÜÇ: Ali Bulaç, İslamcı kadınlarla tartışmaktan öyle keyif alıyor ki, Allah ömür verirse, 30 yıl sonra da aynı tartışmayı başlatır.

Reyting operasyonu

REYTİNG ölçen şirkete ve program üreten şirketlere operasyon yapılmış. Sanal âlemde bir sevinç, sormayın gitsin.
Kalitesiz dizilerin halka kakalandığından söz edenler de var, “artık bu yalan düzen yıkılacak” diye slogan atan da...
Sanki halkımız aslında sabah akşam belgesel seyretmek, klasik filmlere gömülmek, patırtısız tartışma programlarına dalmak için inliyor ve medya dünyasının sapık yöneticileri bu muazzam talebe bir karşılık vermiyormuş gibi bir hava...
Sanal âlemde operasyon karşısında heyecanlananlara sesleniyorum:
Arkadaşlar!
Bu operasyon “o dizi” ile “bu dizi”, “o yarışma” ile “bu yarışma” arasındaki keskin rekabete bir üçkâğıt katıldı mı katılmadı mı operasyonudur. Olayın halkımızın tercihleriyle bir ilgisi yoktur.
Sakin olun lütfen.

‘Fitne’ mi dediniz?

ÖZELLİKLE büyük partilerin içindeki kaynamaları, gruplaşmaları, çekememezlikleri, kıskançlıkları, hevesleri açığa çıkaran yazılara “siyasi kulis yazıları” denir.
Bayılırım bu tür yazılara...
Genç bir gazete okuruyken ANAP içinde kaynayan kazanlara dikkat çeken ne çok yazı okumuştum. CHP kulislerini yazarak meşhur olan ne çok yazar vardır.
Televizyonda haber yaparken DYP içindeki kaynamalara az mı çomak sokmuştum.
Fakat “yeni Türkiye”de bu tür yazılar da neredeyse kriminal hale getirilmeye çalışılıyor.
Diyelim ki: AK Parti’nin içinde olup bitenlerle ilgili bir kulis yazdınız.
Misal: Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasındaki ihtilaflara değindiniz, doğru ya da yanlış...
Daha AK Parti’den bile bir cevap gelmeden AK Parti medyası hemen atılıyor:
“Hop! Fitne fesat çıkarma”. İyi de kardeşim...
ANAP hakkında fitne çıkarıldı, DYP için çevrilmedik kazan bırakılmadı, “Mesut Yılmaz’a bayrak açanlar” diye tonlarca iddia havada uçuşturuldu, DSP’nin içinde olup bitenlere dair sayısız efsaneye yer verildi... Ve bunlar “fitne” olarak görülmedi de... Sıra sizin partinize gelince mi “fitne” oldu?
Ya da şöyle sorayım:
Sizin dilinizde fitne, başkasına yapılınca “iyi”, size yapılınca “kötü” olan bir şey mi?

Vakit’i kutlarım

VAKİT gazetesi “Cüppeli Ahmet”in tutuklanmasıyla ilgili verdiği haberde “Cüppeli Ahmet Hoca bir alacak davası nedeniyle tutuklandı” demeyi tercih etmişti.
Ben de eleştirmiştim bu cümleyi...
Ayıplamıştım.
Fakat ertesi gün bu hata telafi edildi.
Vakit’in önemli isimlerinden Hasan Karakaya, çok güzel bir “Cüppeli Ahmet” yazısı yazdı.
Başından sonuna kadar katılarak okudum yazıyı ki bu nadir olur.
Gettoculuğa prim vermeyen, misyon adamlarının hayatlarına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan, Cüppeli’nin tutumundaki çelişkilere vurgu yapan bir yazıydı.
Vakit’i ve Hasan Karakaya’yı bu yazı nedeniyle kutluyorum.

Vedat Milor ve Bolulu teyze

BİR geyik var internette dolaşan.
Şöyle bir şey:
Vedat Milor, Bolulu bir teyze’nin yaptığı mantarlı yemekten tatmış ve şöyle demiş:
“Çok güzel. Fransa’da bunu şaraplı lüdon sosu ile yaparlar”.
Teyzenin cevabı:
“O da güzel olur”.
Geçen akşam bir dost meclisinde Vedat Milor’a anlattım hikâyeyi...
Kahkahalarla güldü.
“Çok iyi bir espri bu... Şahane!” dedi. Ardından da ekl