Kaynağım eski bir siyasetçi. İyi yerlerden haber alır. Boşa konuşmaz, bugüne kadar verdiği medyaya sızmamış bazı bilgilerin yanlış çıktığını hiç görmedim.

Bir süre önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edilmişti. Görüşmeden sonra basına yapılan açıklamada ağırlıklı olarak terör konusunun görüşüldüğü belirtilmişti.

Elbette bu tür görüşmelerden sonra yapılan resmi açıklamalar o yönde olur. Detay verilmez, görüşme ana hatlarıyla kamuoyunun bilgisine sunulur.

Oysa herkes bilir ki, baş başa görüşmede çok daha farklı konular konuşulmuştur.

İşte Gül- Kılıçdaroğlu görüşmesinde de sadece terör konuşulmamış. İki siyasetçi Başbakan Erdoğan üzerine de biraz sohbet etmişler.

Konuyu Kemal Kılıçdaroğlu açmış. Başbakan’ın ortamı sürekli gerdiğini belirterek “Biz ne kadar sorumlu olmaya çalışırsak çalışalım Başbakan öyle bir karşılık veriyor ki, ne yapacağımızı şaşırıyoruz” demiş.

Başbakan’a güvenmekte zorluk çektiklerini söylemiş Kılıçdaroğlu ve “Tayyip Bey’in bir dediği bir dediğini tutmuyor. Bir söz veriyor, inanıyoruz; sonra bir anda ve çok öfkeli biçimde ya bana ya partime ya da partinin geçmişine yönelik ağır sözler söylüyor” diye devam etmiş.

Kılıçdaroğlu bu durumda gerginliğin hiç bitmediğini, ama Erdoğan’ın iktidar gücünü kullanarak kamuoyu nezdinde hep üstün gibi görüldüğünü söyleyerek bundan şiddetli bir rahatsızlık duyduğunu dile getirmiş.

Yemin kirizinde de bunu yaşadıklarını kaydeden Kılıçdaroğlu “Başbakan’a güvendik, AKP heyeti ile oturup bir mutabakat metni hazırladık. Tutuklu milletvekilleri konusunu yumuşak bir geçişle halledeceğimizi düşündük. Ancak Başbakan hiç akla hayale gelmeyecek biçimde öyle bir öfke gösterisi yaptı, bize karşı öyle ağır sözler söyledi ki bütün ipler koptu” demiş.

Kılıçdaroğlu bu durumu Erdoğan’ın çok ciddi bir sağlık sorunu olduğu şeklinde yorumlamış, daha o tarihlerde.

Kılıçdaroğlu’nun bu yakınmalarına Cumhurbaşkanı Gül de destek vermiş.

Gül, her görüşmede Tayyip Erdoğan’a daha sakin olması gerektiğini hatırlattığını belirterek “Benimle konuşurken pek karşı çıkmıyor, ama sonra bir bakıyorum yine çok öfkeli ve sert konuşmalar yapıyor. Ben de çok şaşırıyorum” diye konuşmuş.

Gül Kılıçdaroğlu’nu belki de teselli etmek için “Ama Tayyip bey bu, siz de tanıyorsunuz, bir dakikası bir dakikasına uymuyor, ne yapalım ki bu böyle” demiş.

Siyasetçi dostumun anlattıkları bunlar. Elbette tırnak içindeki sözler bire bir sözler değildir. Bu anlama gelen sözlerdir.

*****


Köprüde zorluk 2

Dünden devam edelim. OGS kartını kontrol ettirmek için mesai saatleri içinde köprüden geçmeye çalışacağımı söylemiştim. Şansa bakın ki dün sıcağı sıcağına bu fırsatı buldum.

Kartı gösterdim. “Bozulmuş” dediler. Ne olacak peki. Yenisi verilecekmiş. Ama bu iş bankalara havale edilmiş. Ziraat Bankası’na gidilecekmiş. Yeni cihaz verilecekmiş.

Böylece iş bitiyor sanıyorsunuz, hayır öyle değil. Cihaz yeni olacak, eski bozuk cihazda bulunan para bir ay sonra eğer talep edersem EFT yoluyla bu yeni karta eklenecekmiş.

“İyi de” dedim, “Bu kadar basit olabilecek bir şey için neden bunca prosedür var?”

Memurlar benden dertli. Dediler ki “Bu sistem 1999’da kuruldu. 12 yıl geçti aradan, hiç değişmedi. Sizin de öfkelendiğiniz bu sorunla her gün o kadar çok uğraşıyoruz ki, anlatamayız.”

Ne kadar can sıkıcı değil mi? Herkesin başına gelebilir. Cihaz bozulabilir, para yatırmayı unutabilirsiniz, üzerinizde para olmayabilir. Artık teknoloji bunların hepsini çözebiliyor. Ama sıra devletin yönettiği işe gelince akan sular duruyor.

NOT: Köprüdeki OGS merkezinde Ziraat Bankası şubesi de var. Ama o devlet bankası olduğu için geceleri kapalı. Bank Asya 24 saat hizmet veriyor. İşte bu da devletin garabeti.

*****

Tahliyeler tamam da...

Şike nedeniyle tutuklanan 8 kişi tahliye edildi. Tamam. Böyle olması gerekiyordu. O da tamam.

Ancak “Vetolu haftanın” tesadüflerine bakınca insan şaşırıyor.

Aynı isimler değişiklik yasası kabul edildiğinde de tahliye başvurusu yapmışlar ama mahkeme bunu reddetmişti.

Denilebilir ki “Cumhurbaşkanı henüz yasayı kabul etmedi. Veto olabilirdi, bu nedenle tahliye kararı verilmedi.”

Ve yeni durumla ilgili de denilebilir ki “Yasa aynen Köşk’e gitti, artık geri dönme ihtimali yok, bu nedenle tahliye kararı verildi.”

Mantıken doğru ama, hukukta bazen şekil şartı da önemlidir.

Daha önce “Bu ne tesadüf” eleştirilerine tepki gösteren mahkeme, bu kez Çankaya onayını belemeden karar vererek “bu tesadüflerin” aslında pek de tesadüf olmadığını göstermiştir.

*****

Yaşam günlüğü

Çok sevdiğim bir arkadaşım “İşin yoksa bu akşam tiyatroya gidiyoruz” dedi. “Hangisi?” diye sordum. “Kanlı Nigâr” dedi.

“Ooo harika, Perihan Savaş’ı görmüş olurum” diyerek daveti kabul ettim.

Perihan Savaş bizim gençlik yıllarımızın idollerinden biriydi. Hayatından İbrahim Tatlıses geçmese, daha da sempatik olacaktı ama, neyse artık.

Sadık Şendil’in ölümsüz eseri Kanlı Nigâr Adım Tiyatro tarafından sahneleniyor. Müfit Kayacan hem başrolü oynuyor hem de oyunu yönetiyor.

Sinemaya tiyatrodan geçen Perihan Savaş başarılı bir oyun sergilemiş. Yılların aktörleri Ercüment Balakoğlu ve Sümer Tilmaç’ı da izlemek büyük keyif.

Kanlı Nigâr’ın sürpriz oyuncusu ses sanatçısı Soner Arıca. Çok yönlü bir sanatçı olan Arıca oyunda hiç geri kalmıyor.

Ama bu oyuna sadece Umut Oğuz’u izlemek için bile gidilebilir. Son zamanlarda bu kadar başarılı bir sahne performansına rastlamamıştım. Müthiş bir cevher Umut Oğuz.

Oyunda en güldüğüm ama bir o kadar da da düşünüğüm bir sahne vardı. “Arap Bacı” rolüyle herkesi kırıp geçiren Ender Gülçiçek bir sahnede elinde sucukla geliyor. “Bak sana sucuk aldım” diyor. Sonra da ekliyor “Sponsor ya, artık bunları da yapmak zorundayız.”

Meğer oyunun sponsoru Beşler Sucukları imiş. Sonra anladım her yerde neden Beşler Sucuk afişleri olduğunu.

Elbette bu tür maddi destekler olmasa tiyatroların ayakta durması pek mümkün değil. Beşler Sucukları’nı kutlamak isterim.

Gecenin sürprizi ise izleyiciler arasında Levent Kırca’nın da olmasıydı. Oyun sonunda sahneye davet edilen Levent Kırca esprileriyle geceyi bir tür gala gecesine çevirdi. Sanatçılar da çok mutlu oldu bizler de..

*****

Füze kalkanının NATO adı altında İsrail’i korumak için kurulduğunu iddia eden İran, “Olası bir saldırıda Türkiye’yi vururuz!” demiş. “Komşularla sıfır sorun” dedikçe “sırf sorun” üretiyoruz. (Gani Yıldız)