‘BAŞBAKAN beni ürkütüyor’ diyor Osman Ulagay “Türkiye Kime Kalacak” başlıklı kitabının giriş bölümünde.

“Tedirginim...” diye devam ediyor ve bu ruh halinin nedenini şöyle açıklıyor:
“Başbakan Erdoğan’ın giderek belirgin hale gelen buyurgan tarzı, eleştiriye tahammülsüzlüğü, kendisinden farklı düşünenlere karşı sergilediği dışlayıcı tavır, düşünce ve ifade özgürlüğünü hiçe sayan demokrasi anlayışı ve medyayı zapturapta alma hevesi kaygı veriyor bana.”

EKSİK DEMOKRASİ SORUNU

Ulagay’ın son kitabı, Türkiye’nin AK Parti’nin 10 yıllık iktidarı altında nasıl bir yörüngeye girdiği, mevcut yönelişlerin ülkeyi nereye taşıyacağı konusunda bir dizi önemli tespit içeriyor, bunları tartışmaya açıyor.
Kitabın dayandığı en önemli tezlerden biri, Erdoğan’ın AK Parti’nin 2007’de başlayan ikinci iktidar dönemiyle birlikte giderek artan bir “otoriterleşme” eğilimine girmesi ve buna paralel bir şekilde ülkede bir “eksik demokrasi” sorununun ve bunun türevi bir “korku kültürü”nün yerleşmekte olmasıdır.
Ulagay’a göre sorun, Erdoğan’ın kendisini “dev aynasında görmesinden”, özellikle yüzde 50’lik seçim başarısından sonra “başının dönmüş olmasından” da kaynaklanıyor.
Yazara göre, artık oyunu “demokrasinin bilinen kuralları içinde oynamayan” bir Erdoğan var karşımızda. Bu, artan ölçüde “gücün dilini” kullanan, karşısındaki kendi gücüyle boy ölçüşebilecek bir konumda değilse uzlaşmaya yanaşmayan, bunun yerine “güç kullanan”, ayrıca “kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılama hakkını kendinde gören” bir Erdoğan portresidir.

BATI’YA ODAKLI CUMHURİYET’TEN VAZGEÇİŞ

Ulagay’ın kitabı aslında son dönemde Başbakan’ın parti programında ya da seçim taahhütlerinde yer almayan bir dizi muhafazakar projeyi birbiri ardına hayata geçirmeye başlamasıyla birlikte kamuoyunda gündeme gelmeye başlayan “Erdoğan ne yapmak istiyor?” sorusunun yanıtlarını da içeriyor bir bakıma.
Ulagay’ın bu noktada kuvvetle savunduğu bir görüşü var: AK Parti’nin ve ona destek veren Gülen hareketinin “bugüne kadar açıkça ilan etmedikleri bir hedefi”, bir “büyük rüya”sı olduğunu ileri sürüyor.
Yazar, bu rüyanın şeriat devleti ya da Cumhuriyet’in sonu gibi yorumlanmasını da istemiyor. Ama bu ikili ittifakın “Cumhuriyet’i kuranların çizdiği yoldan farklı bir yola yöneldiğini”, bunun “Türkiye’de Cumhuriyet kurulurken benimsenen Batı’ya odaklı projenin ya da gelişme modelinin terk edilmesi sonucunu doğuracağını” belirtiyor.
Ulagay, Erdoğan’ın “Türkiye’yi kendi kafasındaki projeye göre farklı bir ülke haline getirmeyi hedeflediğini” belirtiyor, bu hedefine çok yaklaştığını düşünüyor.
Ayrıca AK Parti’nin ülkedeki birikimi, insan sermayesinin önemli bir bölümünü dışladığı ve dünyanın gidişatını doğru okuyamadığı için “Tür-kiye’nin yakalamış olduğu büyük fırsatı kaçıracağı” görüşünü de ortaya atıyor Ulagay.

YENİ BİR ÖYKÜ GEREKİYOR AMA...

Kitapta getirdiği eleştirilerin ciddiye alınmasını gerektiren önemli bir kimliği ve duruşu var Ulagay’ın. Bir kere, kendisi Türk basınında sağduyu çizgisinden ayrılmamış, kuvvetli entelektüel donanıma sahip olan bir yazar. Ulagay, AK Parti’nin kuruluşundan itibaren bu partinin meşruiyetini hiçbir zaman sorgulamamış, olumlu gördüğü icraatını teslim etmiş, AK Parti’ye karşı demokrasi dışı arayışları eleştirmiş, hatta 2008’de “AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu” adlı bir kitap da yazmış bir isim.
Ulagay, son kitabında da AK Parti’nin başarılı gördüğü politikalarını da teslim ediyor.
Ayrıca, AK Parti’ye muhalefet eden “laik” kesimlerin AK Parti’nin “başarılı” hikayesine rakip olabilecek, alternatif oluşturabilecek bir hikayelerinin olmadığını belirtip “AKP’nin hikayesi hâlâ rakipsiz” diyen bir objektif tutum sergiliyor. Ve kitabın finalinde çıkış yolu olarak gördüğü bir fikirler dizisini de okurlarıyla paylaşıyor.
Ulagay, kitabında hükümete koşulsuz destek veren liberallerden eleştirilerini esirgemiyor. Hükümeti sonradan eleştirmeye başlayan liberallere “Bugün gelinen noktada AKP’nin bu konuma gelmesini önemli katkı yapanların AKP’nin asıl amacını iş işten geçtikten sonra keşfetmesi ne yazık ki bir işe yaramayacak” diyor.
“Türkiye Kime Kalacak”, bugüne dek Erdoğan’ı eleştiren en sistemli, en düzeyli ve “göz açıcı” çalışmalardan biri olarak dikkat çekiyor. Bu yönüyle ciddi bir şekilde tartışılmayı hak ediyor.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)