İnsanların ve toplumların unutkanlıklarının beni çok rahatsız ettiğini defalarca yazdım.

İnsanlar yaşadıklarını nasıl unutabiliyorlar, çok şaşırıyorum. Kaldı ki bu unutkanlık, "yakın tarih" anlayışını da zedeliyor ve "geçmişini bilmeyen" nesiller, geleceklerinin planlarını yaparken zorlanıyorlar. Oysaki tarih biliminin bambaşka amaçları var.

Tarih biliminin amacı

Ortaöğretimdeki tarih dersi maalesef çoğu kez konuya tam hâkim olmayan öğretmenler nedeniyle tadını yitirir. Oysaki çok zevkli bir ders olabilir.

Bizi pek ilgilendirmeyen olayların ayrıntıları içinde boğulan bu tarih anlayışı, tarih eğitiminin amacını da saptırır.

Tarihin amacı, geçmişte yaşananlarını ayrıntılı analizlerini yapmak değil, geçmişte yaşananlardan yola çıkarak, günümüzü ve yarınlarımızı tahmin etmeye çabalamaktır. Geçmişte yaşanan olaylar nasıl sonuçlara neden olmuşsa, günümüzde yaşanan benzer olaylar da benzer sonuçlara yol açabilir.

Her ne kadar toplumsal bilimlerde "yasalara" ulaşmak olanağı yoksa da çok ciddi "eğilimlere" zemin oluşturabilir. Ve bu eğilimleri doğru değerlendirirsek, ciddi tahminlerde bulunabilir ve beklentiler içine girebiliriz.

Günümüz Türkiye'si ve hafızalarımız

TRT Haber'de "Yüzyılın Manşetleri" diye bir program var. Bu programın (artık bir nasıl bir danışmanlıksa) danışmanlarından biri de benim. "Artık nasıl bir danışmanlıksa" dememin nedeni, bazı istisnalar dışında pek bir şey danışmamaları. Çoğu kez, gün ve saatlerinin değiştiğinden bile haberim olmuyor. Neyse bunlar ayrı sorunlar...

Bir süre önce 'Kıbrıs Barış Harekâtı'yla ilgili manşetler sunulurken, metni okuyan arkadaş, Silahlı Kuvvetler'e "Ayşe tatile çıkabilir" şifresinin gönderildiğini ve çıkarma harekâtının başladığını söyledi.

Doğrusu, beynimden vurulmuşa döndüm. Daha 30 yıl önce yaşanan bir olay böylesine unutulabilir miydi?

İşin doğrusunu anımsayalım:
Temmuz 1974'te barış harekâtı başlamış ve bir yandan denizden çıkartma tekneleriyle adaya çıkılırken, bir yandan da Kıbrıs'ın güneyindeki "Beşparmak Dağları'nın" kuzeyine havadan indirme yapılmıştı. Ve nihayet denizden gelen kuvvetlerle havadan indirilen kuvvetler birleşmiş ve Girne alınarak, Girne-Lefkoşa yolu kontrol altına alınmıştı.

İş bu noktaya gelince, Cenevre'de görüşmeler başlamış ve dışişleri bakanları düzeyindeki bu toplantılarda Türkiye'yi, Dışişleri Bakanı Turan Güneş temsil ediyordu.

Bu arada adaya ağır vasıtalar ve kısmen zırhlı birliklerin sevkiyatı sürmekteydi ve ordu yetkilileri Girne-Lefkoşa arasındaki dar koridorda böylesine bir birikimin, tehlikeli olduğunu dile getiriyor ve "yayılmak" istiyorlardı. Hedefler arasında, özellikle Magosa yer alıyordu.

Rum kesiminin mutad kaçamakları ve ipe un sermeleri sonunda masada çözüm olamayacağını anlayan Turan Güneş işte o meşhur, "Ayşe tatile çıkabilir" parolasını göndermişti. Ve bunun üzerine Silahlı Kuvvetlerimiz o dar koridordan çıkarak, doğu ve batıya doğru yayılmaya başlamış ve bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin sınırlarına, aşağı yukarı ulaşmışlardı.

Parola ve Kılıçdaroğlu

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hakkında çok olumlu düşüncelere sahip olduğumu bundan önce de birkaç kez yazdım. Özellikle SSK genel müdürüyken, çok olumlu izlenimler edinmiştim. Hatta siyasette başarılı olup olmayacağını da arkadaşlarla tartışmıştık.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun, CHP'nin genel başkanlığını taşıyıp taşıyamayacağının tartışması ayrı bir konu ama titizliği, özeni ve araştırmacı yapısı apayrı bir konu.

Geçenlerde, "Ayşe tatile çıkabilir" konusunda bizim Yüzyılın Manşetleri'ndeki hatanın aynısını yapması beni çok şaşırttı. Sanıyorum danışmanları yanılttı.

Doğrusu Sayın Başkan'dan biraz daha özen bekliyorum.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)