Son iki haftadır gündemden koptum. Ne haber izledim, ne gazete okudum. Suriye ile savaşın eşiğine geldiğimizi, geceyarısı görüş soran gazetecilerden öğrendim, hem de neredeyse Suriye sınırındayken...

 

Bazen kendi dünyanıza odaklanmışken sırt çevirebiliyorsunuz başka dünyalara. Hele siyasetin, iktidarın, çekişmenin, kavganın dünyasına kör oluyorsunuz. Böylesi bir körlük de içinizi aydınlatıyor aslında, ruhunuzu ışıldatıyor.

 

Kalıcı olmuyor bu durum maalesef, dönüyorsunuz herkesin dünyasına. Anlaşılması gereken, yazılması icab eden o kadar çok şey olup bitiyor ki bu dünyada... Bir ucundan tutup dalıyorsunuz, daldıkça kaçıyorsunuz belki çözemediğiniz kendi dünyanızdan...

 

Dönüp son iki haftada olup bitenlere baktığımda en çok ilgimi çeken 'ağlama' tartışması oldu. Belki, son günlerdeki kendi haleti ruhiyemden dolayı, bekli de ağlayan kişinin kimliğinden...

 

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel 8 şehidin cenazesinde ağlamış. Ağlayan birisini gördüğünüzde siz ne yaparsınız? 'Zırlama kardeşim' der misiniz? Benim bildiğim 'insanlar' teselli eder; sarılır, kucaklar, hatta katılırlar ağlayana. Birlikte ağlamak gibisi var mıdır? Sarılıp ağladığınız insanla aranızda ne bir dert, ne bir mesele ne de bir mesafe kalır.

 

General Özel ağlamış; bütün 'asker sertliği'ne rağmen 'insanlığı' galebe çalmış demektir bu. Ağlayan bir insan, insanlığına en yakın anındadır çünkü...

 

Gazetesi ve köşesiyle 'militarizmin sosyal mühendisliği'ne soyunmuş bir kişi tepki göstermiş General Özel'in cenazede ağlamasına; 'sen ağlarsan Türkiye zırlar' demiş. Genelkurmay Başkanı metin olmalı, dik durmalı, moral bozmamalıymış... Yüreği titremeyen, vicdanı sızlamayan, ve hatta 'kodu mu oturtan' Genelkurmay Başkanları istiyorlar bunlar. Askerin kükreyeni, tehdit edeni, parmak sallayanı makbul demek ki bunlar için... Sorumluluğu altında toprağa düşen gencecik askerlerin başında en temel insani refleksi gösteren bir general 'moral bozucu' görülüyor gözlerine.

 

Şehitlerin çocukları, eşleri, anaları, babaları, bacıları oluk oluk gözyaşı dökerken generaller taş gibi durmalı, öyle mi? Tabii onlar devleti temsil ederler. Devletin de bir ciddiyeti olmalı; ağlayamaz, 'zaaf' gösteremez! Çocuklar öksüz, kadınlar dul, analar perişan, şehitler toprak olur, ama general ağlayamaz! Şehitlerden gözyaşını bile esirgemek, devleti insanın, üstelik kendini feda eden insanın üzerine koymak ancak 'densizlik' olarak nitelenebilir.

 

Gözyaşı tartışmasına en anlamlı katkı Fethullah Gülen Hoca'dan gelmiş. Gözyaşından bir medeniyet kurma iddiası taşıyan bir kişinin böyle bir durumda sessiz kalması beklenmezdi doğrusu. Hocaefendi demiş ki; "Mesela Genelkurmay Başkanı da ağlar mıymış? Evet, bir asker mukavemetli olmalı, en ciğersiz hadiseler karşısında dahi dayanmalı, acz ve zaaf ifade eden tavırlara girmemeli. Ama vatan evladı öldüğü zaman orda da ağlamasını bilmeli. Zaten irade olmaz, kalbi varsa ağlayacaktır. Birader, bir insan kalbinin gereği olan, kalbinin gereğini solukluyorken niye onu ta'n u teşni'e tabi tutuyorsun, neden yadırgıyorsun onu. Vatan evladı ölmüş, o vatan evladının sahibi, velisi, mütevellisi, vasisi olan bir insan orada insan olmanın bir gereği olarak kalbinin soluklarını gözyaşları şeklinde dışarıya döküyorsa, o bir kere insan olmanın gereğidir. O mevzuda hâlâ kaskatı olarak davranıyorsa, insanın o kendi insanlığını bir kere daha gözden geçirmesi lazım. Daha da inceleyerek diyeceğim ki a be birader sen annen baban öldüğünde ağlamadın mı? Peygamber (S.A.V), "Ağlamayan, yaşarmayan, gözden ötürü sana sığınırım diyor."

 

'Kalbin soluklarını gözyaşları şeklinde dışarıya dökmek insan olmanın gereği'... Daha ne diyelim? Gözyaşıyla arınırız; mesele, bu arınmayı sürekli kılmakta.

 

NOT: Önceki hafta babamı kaybettim. Vedalaşarak, helalleşerek ayrıldı eşinden, çocuklarından, dostlarından. En büyük tesellim başında olmam, son günlerini yanı başında geçirmem. Allah rahmetini esirgemesin ondan... Bu vesileyle bizi yalnız bırakmayan, acımızı paylaşan, dua eden tüm dostlara, özellikle de İslahiyeli ve Fevzipaşalı hemşehrilerime, babamın arkadaşlarına ve sevenlerine müteşekkirim. Allah hepsinden razı olsun...


(Zaman gazetesinden alınmıştır)