Yerçekimsiz aşk, bir ile sıfır arasında olmak gibidir.

                                                                      Sonsuzluğun içinde hep var olacaktır ∞

Dört nala süveydasız beyaz bir melek geçti gecenin derinliğinde, bambular eğildi asalet rüzgarı gövdelerine eriştiğinde. Sen geçerken şifalandı kör gece. Ormanın derinliklerinde bilinmeyenler umut buldu gecenin kederinde. Sen geçerken bambular yeniden eğildi, alnına dökülen bir tutam perçemin savruldu dingin teninde.

Sırtına kulluk eden kadifenin altın düğmeleri aydınlatırken geceyi, ahar oldu bilinenle bilinmeyen. Sonsuzun hükümdarı! Gözbebeklerin bir ile sıfır olmuşken, sonsuzluğa hükmediyorken bakışların, nereye böyle aceleyle?

İki kapı arasındasın, bir ile sıfırın olduğu yerde. Karanlığın bataklığında seni buraya getiren beyaz meleğin sırtında nereye gidersin böyle? Sen çekingen behin ruh, ıssızlıkların derinliklerinde dört nala nereye böyle…

Geçtin kapıdan geldin hem bildiğin hem sana çok uzak bir şehre. Hem evindesin hem gurbette. Yerçekimi seni mahvedecek. Onda süveyda var, mutsuzluk var onun dilinde.

Peşindeki kötü ruh da kim öyle, en yakının mı? Kötülük yerçekiminin içinde gizlidir. O var oldukça durmayacak kötülük. Sen de istiyorsun kötülüğü yenmek, yerçekimine meydan okumak. Ah sonsuzun hükümdarı, onların dünyasında onlar güçlü, sen değilsin. Onlar hükümdar, sen çaresiz avaresin. Günahsız kırbacın senin anahtarın olmuşken, dön bir an önce sarayına.

Artık ben de bir ile sıfır arasındayım. Gözbebeğinin siyahında dinginliği buldum. Dönmem artık kangren olmuş dünyamın kollarına. Elimde solgun bir fenerle geldim arıyorum seni zehirli karanlığın içinde. Hissedebiliyor musun beni, Lee Gon?

İlk karın tılsımında zaman yine duracak ve sağ omzunda çakan şimşekler zindana dönen fenerimin yüzünü aydınlatacak. Bir kırbaç ile bir de dört nala bir ses arayacağım. Bul beni kralım, gözbebeğindeki sonsuza varacağım.

*Son zamanlarda bir dizi için hiç bu kadar şair hissetmemiştim kendimi. Hikayenin büyüsü ve oyuncu kadrosu beni cezbetmiş olsa da dizinin müzikleri, özellikle de “Gravity” günlerdir dinlediğim favori parçam oldu çıktı. Artık finale yaklaştığımız şu günlerde insanın canı sıkılmıyor değil, ama Netflix sayesinde bu fantastik hikayenin bir kumanda uzaklığında olduğunu bilmek rahatlatıyor. Güney Kore yapımı dizi ve filmlerin son yıllarda epey revaçta olduğu su götürmez ancak Lee Gon’un hikayesi öyle ‘revaçtalık’ ile ölçülecek cinsten değil. Sanki bir ile sıfır arasında bir yerde izlerken zaman duruyor ve sen o kapıdan içeri giriyorsun. Hoş geldin Lee Gon*