Bir gömlek ve bir pantolonla aylarca yaşam 
1974 yılının 20 Temmuzunda başlayan Kıbrıs Barış Harekatının ilk evresi üç gün sürdü… Sonra ateşkes ve müzakereler ve 14 Ağustos’ta başlayan bugünkü KKTC sınırlarının çizildiği “Atilla Safha Hattı”na varışının son günü olan16 Ağustos…Arada görüşmeler ve bugün bile belleklerde kazılı duran katliam çukurları ve yok edilen Kıbrıslı Türkler… Harekatın 40’ncı yılına girdik…Hem anımsamak hem de tarihe not düşmek açısından anılar hep önemini korumuştur… 
İşte o sıcak günlerden bir anı demeti de TAK ajansını yıllarca başarı ile yönetmiş,halen de yönetim kurulu başkanlığını yapan deneyimli gazeteci Emir Ersoy’dan geldi. 
Emir Ersoy, artık unutulan o günleri daha fazla “unutulmasın “diye kaleme almış… 
Harekatın ikinci safhasının başlangıç sabahını daha dünmüş gibi hatırlıyorum…Ana görevimiz olan Girne çıkarma bölgesinin tutulup emniyetinin sağlanmasından sonra güneşin doğuşu ile Fota’ ya intikal oradan da taarruzun genişletilmesi ve temizleme harekatı için toplanırken geldi acı haber. .Üçüncü Amfibi Deniz Piyade Bölüğünden Çanakkaleli Onbaşı Halil Aydemir,omuz askı kayışlarına takılı olan el bombalarından birinin piminin çıkıp yere düşmesi ve infilakı sonucu sonrası şehit olmuştu…Takım Astsubayı Neşet Atalay’ın acı dolu ve gözyaşları ile yıkanan yüzünü anımsıyorum ve gözleri bu gün gibi bana bakıyor… 
Manga komutanı olan Aydemir savunma bombasının parça tesirinin yüksek olduğunu bildiğinden tüm mangasını kurtarmak için kendi bombasının üstüne kapanmış ve şehit olmuş..ama 9 arkadaşı kurtulmuştu..Onbaşı Halil Aydemir Boğaz Şehitliğine gömülen son denizci oldu zaten… 
Acımızı içimize gömüp harekata başlayıp, üçüncü günün akşamında ateş kesildiğinde Lefkoşa Uluslar arası Hava alanının civarlarına gelmiştik… 
Şimdi bir başka cepheden savaşı yaşayan genç bir gazetecinin Emir Ersoy’un kaleminden o günlere bir gidelim… 

“Üzerinden tamı tamına 39 yıl geçmiş. Neydi olan 39 yıl önce? 15 Temmuz 1974’de yine böyle bir pazartesi günü, Yunanistan’da darbe yaparak iktidarı ele geçiren albaylar cuntası ile EOKA tedhiş örgütü Rum Yönetimi Başkanı Makarios’a karşı darbe yapmışlardı. Amaç Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktı. 
Tabii bu durum karşısında Türkiye yasal haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974 cumartesi sabahı Kıbrıs’ın kuzeyine askeri çıkarma yaptı. İlginçtir, günler 39 yıl sonra aynı. Darbe pazartesi yapılmıştı, çıkarma da cumartesi olmuştu. 
Türkiye’nin adaya asker çıkardığı 20 Temmuz Kıbrıs Türkünün tarihinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Türk askeri Kıbrıs’a çıkarak Türkleri Rum Yunan zulmünden kurtarmıştır. 20 Temmuz, Barış ve Özgürlük bayramı olarak her yıl törenlerle kutlanmaktadır. 
15 Temmuz 1974’de Makarios’un başkanlık sarayına saldıran Rumlar onu öldürmeye teşebbüs ettiler, ancak Makarios kaçarak kurtuldu. Önce Baf’a oradan İngiliz üssü Ağrotur’a oradan da Londra’ya kaçtı. 
Türk Ajansı Kıbrıs’ta 1 mart 1974’de muhabir olarak göreve başlamıştım. 15 Temmuz pazartesi günü işe geldikten sonra EOKA’cıların Makarios’a karşı silahlı saldırı yaptıkları ve onu öldürdükleri duyuldu. Güney Lefkoşa’da yani Rum kesiminde çalışan Türkler can emniyetleri için Kuzeye Türk kesimine geçtiler. İlerleyen saatlerde Makarios’un ölmediği ve kaçarak Baf’a gittiği haberleri geldi. 
Kıbrıs Türk Yönetimi bunun Kıbrıs Türklerinin de kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetini yıkma ve Yunanistan’a ilhak girişimi olduğu düşüncelerini Türkiye hükümetine ileterek garantör ülke olarak Kıbrıs’a müdahale hakkını kullanmasını ısrarla talep ettiler. 
Kıbrıs Türkleri, Rumların kendi aralarında başlayan bu çatışmalardan sonra Rumların Türklere saldıracağını dikkate alarak kendi bölgelerinde kalmaya ve kendilerini savunmaya geçtiler. 
Bu sürede bölgeler arası ulaşım durdu. Ben 15 temmuz pazartesinden itibaren Lefkoşa’da kaldım. Yoğun bir çalışma temposu ile çoğu geceler ajansta sabahladım. 
19 Temmuz Cuma günü Larnaka’dan Lefkoşa’ya sefer yapan otobüs işletmesi Lefkoşa’ya bir otobüs gönderdi. 
Babam Yusuf Yemenicioğlu, o otobüsle Lefkoşa’ya gelerek beni buldu. Seferberlik ilan edildiğini ve köye birliğime katılmam gerektiğini bana iletti. Müdürüm Sait Terzioğlu ise ajansta kalarak çalışmamı istemişti. Çünkü ajansta toplam 4-5 çalışan vardı. Müdürüm nihayette, köye giderek komutanlıktan izin alarak ajansa dönmemi önerdi. 
Ajansın o günlerdeki tek ulaşım aracı bisikletini alarak otobüsün olduğu Büyük Han’a gitmek için hızla yola çıktım. Ajans o günlerde Müftü Raci sokaktaki sarı taş bir binada idi. Dr. Kaya Bekiroğlu’nun yıllarca klinik olarak kullandığı binanın bulunduğu sokaktan Saray otelin istikametine giderken yan yoldan gelen Mehmet Savarona’nın kullandığı taksinin sağ ön kapısına bisikletle hızla vurdum. Çarpma sonucu orada düşüp kaldım. 
Beni alarak hastaneye daha sonra röntgen çekmeğe götürdüler. Çarpma sonucu sol kaburgalarım çatlamıştı. Tabii bu arada köye gideceğim otobüs şehirden ayrıldı. 
Köye gidemeyince ağrılar içinde ajansa, işe geri döndüm. Müdürüm Sait Terzioğlu, ajansta kalmamı kendisinin ilgililere orada görev yapacağımı ileteceğini belirtmişti. 
Gecenin yarısına doğru Sait Terzioğlu bir gün sonra yani 20 temmuz cumartesi günü Türk askerinin çıkarma yapacağını bana söyleyerek gidip yatmamı istedi. 
20 Temmuz sabahı, Türk askerinin adanın her yanından çıkarma yaptığı haberleri duyuldu. İlerleyen saatlerde adanın sadece Kuzey kesiminden çıkarma yaptığı anlaşıldı. 
Herkeste bir heyecan ve sevinç. ’ Türk askeri geldi bizi Rum zulmünden kurtardı’ coşkusu herkeste hakim oldu. 
Ancak ilerleyen saatlerde Rum askerleri ve EOKA’cılar Türk bölgelerine silahlı saldırıya geçtiler. Bir çok yerde masum insanları toplu olarak katlettiler. 
Türk askeri Kıbrıs’a çıkarma yapmasa Rumlar daha çok masum Kıbrıs Türkünü öldürebilecekti. Türk askerinin gelişi Kıbrıs Türkü için bir kurtuluş oldu. 
İşte bu nedenle 20 temmuzu Kıbrıs Türkü Barış ve Özgürlük Bayramı olarak kutlamaktadır. 
Otuz dokuz yıl önce 15 temmuz pazartesi günü Türk Ajans’taki görevime geldim. Daha sonra Barış Harekatı oldu. Aylarca bir gömlek ve bir pantolonla Lefkoşa’da çalıştım, yaşam sürdüm. Zaman zaman ajansta, bazen Hüsniye (büyük halam-annemin halası)-Cahit Bedevi’nin (Eniştem) evlerinde kaldım. 
O günler de bugünkü gibi çok sıcaktı. Gece gömlek ve pantolonumu yıkardım, sabaha kururdu ve aynılarını giyerdim. Ta başka kıyafet imkanı yaratana kadar bu böyle devam etti. 
Otuz dokuz yıl önce ayrıldığım köyüm Üçşehitler’e, 21 nisan 2003’de kuzey Kıbrıs ile güney Kıbrıs arasındaki geçişler serbest bırakılınca yani 29 yıl sonra gidebildim. Ayrılırken hayalimizde kalan köyü bulamadık. Evler yerle bir edilmiş. Orada yaşayan sivil nüfus yok. Sadece askeri bir birlik var. 
Her şey anılarda kaldı. “ 

Ayşe tatile çıksın!

Birinci Barış Harekatından sonra yapılan ateşkes sırasında,12 Ağustos 1974 günü görüşmelerin çıkmaza gireceği kesinleşince Ankara’dan görüşmelerin yapıldığı Cenevre’ yeilk işaret verilmiş ve ikinci harekata başlanabileceği belirtilmişti.

11Ağustos sabahı Türkiye Başbakanı Ecevit, Cenevre’ deki heyette görevli Prof.Haluk Ülman ‘aşunları söylemişti:”Turan Güneş Beye söyleyin,Ayşe tatile çıkmak istedi.Hazırlıkları tamam.Eğer işi uzayacaksa gitmesini söyleyeceğim”

Ayşe ,Dış işleri bakanı Turan Güneş’ in kızıydı.Başbakan Ecevit ile Güneş arasında daha önce kararlaştırılan parolaya göre” Ayşe’nin Tatile Çıkması” ikinci harekatın başlaması anlamına geliyordu.Aslında Turan Güneş,görüşmelerden bir sonuçalınamadığını anladığında Bülent Ecevit’ e “Ayşe Tatile Çıksın “parolası ileharekata başlanmasını önerecekti.Ama şimdi tersi olmuş,Ankara işin çıkmaza girdiğinianlayarak Cenevre’yi uyarmıştı…Tabii Ecevit’in bu mesajını ancak Güneş anlamışve ona göre harekete geçmişti…

Yıllar sonra ben de Prof. Haluk Ülman’a sormuştum bu parolayı…”İlk tepkim yahu bu sıkışıklık arasında Ayşe’nin tatilinin ne ilgisi var diye düşündüm… Hatta hemen de iletemedim  mesajı …Daha sonra Turan Güneş’e söylediğimde durumun önemini ve ne olduğunu anladım “demişti..

Ayşe Güneş’ i tanıdığımda ise Türkiye’nin önde gelen profesörlerinden biriydi…Çok değer verdiğim devlet adamı babası Turan Güneş ‘i bir kez daha rahmet ve sevgiyle anmıştık…

Aslında zeki iki devlet adamı kararlaştırdıkları bu parola ile açık kanallardan konuşulmasına rağmen

çok önemli ve gizli bir mesajı kolaylıkla aktarmışlar ve dünya” savaş aldatma” literatürüne önemli bir katkıda bulunmuşlardı…

(Star Kıbrıs)