Her zaman ifade ettiğim gibi kesinlikle masum, amacı tamamen demokratik hak arama, ülkenin kaderinde söz sahibi olma ve çevreye duyarlılığı olan ve eyleme katılan insanlarımızı bir tarafa koyuyor, demokratik her eylemin sonuna kadar arkasında olduğumu söylemek istiyorum.


Ancak bugün Gezi eyleminde Kemalist, cuntacı, Ergenekoncu ve Kürt karşıtı gruplarla kol kola giren, birlikte eylem yapma kararı alan BDP’nin tavrını, eylemcilere İmralı’dan selam gönderen Öcalan’ın mesajını ve Demirtaş’ın açıklamalarını anlayabilmek için de öncellikle geçmiş tarihe, tarihte Öcalan ve Kemalistlerin ittifakına bakmak gerekir.


Aslında tohumu 1908’de atılan ama ceberut rengini 1920’li yıllardan itibaren gösteren Kemalist otokrasisinin cuntacıları; 27 Mayıs, 1971, 1980 ve 1984’te Güneydoğu ve Doğu’da gladyolarıyla halkın üzerinden silindir gibi geçti.


Kürtlerin kendilerine itiraf edemedikleri, Türklerin “hayır canım, yok daha neler…” dedikleri Kemalist zihniyetin eliyle PKK’nin var edildiği gerçeği bugüne kadar hep gizlendi. PKK’nin kuruluşunda yer alan, bugün KCK Konseyinde görev alan yedi üst düzey yöneticinin de Kürt olmadığını da hatırlatmak istiyorum. Öcalan’da zaten “annem Türk ve ben Türkiye’nin hizmetindeyim” demişti.


Öcalan’ın geçmişte Kemalizm’le ittifakı, Ergenekoncularla bağı ve uluslar arası odaklarla ilişkisi de hep görmezlikten gelindi. Burada da küçük bir dipnot vereyim. Öcalan’ın kayın babası yani MİT’in kadrolu elemanı Kesire Öcalan’ın babasına sormuşlar:


“Niye kızını Öcalan’a verdin?”diye. O da


“ben kızımı Öcalan’a değil, devlete verdim” demişti.


Kürtler morfinle uyutuldu, Türkler afyonla uyuşturuldu.


Kemalizm’in halka bakışı kolonyalist ve değişmez parolasıyla “halkı adam etmek” olduğu gibi PKK’nin de aynı paralelde Kürt halkının ne zaman, nasıl ve nerede adam olacağını kendileriyle karar vermek koşuluyla kendi diktatörlüğünü halka dayatmaktır.


Kemalist zihniyet okullarda, üniversitelerde verdikleri eğitimle insanların düşünme yeteneğini dumura uğrattı, toplum vicdanını kirletti, aralıksız uyguladığı baskı, şiddet, devlet terörü, yıldırma, katliam ve siyasi cinayetlerle halkı adam etmeye çalıştı.


Öcalan ve örgütü de aynı paralelde bölgede okulları yaktı, bombaladı, öğretmenleri kaçırdı, Kur’an kurslarını bombaladı, imamları öldürdü, halkı haraca bağladı ve halkın inancı üzerinden silindir gibi geçmekle kalmadı koca bir halkı ve onun iki nesil evlatlarını cehalete, gericiliğe ve sefil hayata itti.


Kemalist rejim ve PKK kendi aralarında yaptıkları anlaşmalarını harfiyen yerine getirirken ülkede kan gövdeyi götürüyordu.


İkisi de öyle bir ideoloji ki; insanlar başları belaya girmeden yaşamanın çaresi olarak, yokmuş gibi davranmaya, yokmuş gibi rol yapmaya zorlandılar ve maalesef öyle davranır oldular.


Ve ne acı ki öyle bir insan kitlesini yarattılar.


Yani Kemalist otokrasisi ve Öcalan diktatörlüğün vazgeçilmez parolası: “hak yok, görev vardır” şeklinde formüle edildi ve bizler bu formül üzerinden kişiliğimizi, benliğimizi ve hayatımızı şekillendirdik.


PKK’ye göre Kürt yoktur köle vardır, Kemalizm’e göre Türk yoktur maraba vardır.


Kemalist zihniyetin hizmetinde; yurttaş bilincinin oluşmasını/gelişmesini engellemek için, resmi tarih, resmi ideoloji, polis, savcı, mahkemeler ve cezaevleri, aralıksız işbaşındaydı.


PKK’de Kürtlerin gelişmesini, yurttaş ve insan olma bilincinin oluşmasını engellemek için ajitasyon ve korkunç propagandalarla Med-Tv ve devamı olan yayın organlarında ve eğitim üzerinde olabildiğince baskılarla bu köreltmeyi gerçekleştirdi.


Öcalanizm ve Kemalizm zihniyeti; hiçbir şeyden özgürlük ve demokrasiden korktuğu kadar korkmadı.


ABD başkanı Jimmy Carter’in “bizim oğlanlar” dediği cuntacı generallerin ünlü ‘hukuk alimlerine’ yaptırdığı anayasanın başlangıç kısmına, TC’nin “demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu yazıldı. Ancak hiçbir zaman bu ülkede Kemalistlerin eliyle hukuk ve adaletin gerçekleştirilmesine izin verilmedi.


Bizde söz konusu olan kutsal devletin hukukudur ve asıl misyonu da kutsal devleti halktan korumaktır. Asıl koruyucu ve kollayıcının da ‘kahraman ordumuz’ olduğu ve ordumuzun bu halkın anasını nasıl bellediği de herkesin malumudur. Özellikle bölgede yaşayan Kürtlerin çok daha malumudur.


Her şey kutsal Öcalan’ın sağlığı ve her şey 80 yıldır silah ve kanunla zoruyla korunan Kemalizm içindir.


Kemalizm gibi düşünmeyenlerin tamamı devlet, vatan, özgürlük düşmanı, bölücü, yıkıcı ve en büyük tehlikedir.


Öcalanizm gibi düşünmeyenlerin tamamı da cahş, satılmış, ajan, işbirlikçi, satılmış ve devlet adamıdır.


Yani ikisi de öyle bir ideoloji ki farklı düşüneni hain, muhalifi düşman görüyor, cezalandırıyor, öldürüyor, aç bırakıyor, hapse atıyor, katlediyor, ideolojik linçe maruz bırakıyor, taamüdden öldürüyor.


Ancak artık Kemalist otokrasisi ve Öcalan diktatörlüğü kendini yeniden üretemez hale gelmiştir. Bu nedenle Öcalanizm ve Kemalizm düşünce; çürümenin de ötesine geçip, kokuşmuş durumda. Çünkü artık Türklerde ve özellikle bölgede yaşayan Kürtlerde soru sorabilir duruma gelmiştir. Ve halk bir kere soru sormaya görsün, inanın arkası sel gibi gelir.


O yüzden eğer BDP bir ülke partisi olmak, demokrasinin havarisi, Türk’ün, Kürd’ün ve bütün halkların umudu olmak istiyorsa, en başta yapması gereken şey Kemalizm’le kol kola gezmekten vazgeçmelidir. Özellikle barış sürecinde Kemalizm’le arasına kalın duvarları örmelidir. Aksi halde barış süreci sekteye uğrar…

(Diyarbakır Haber Gazetesi)