İnsanının Anavatanı çocukluğudur 

Dr.Filiz Besim geçtiğimiz hafta gazetesi Yeni Düzen ‘de gene çok güzel bir yazı yayınladı.Çoğumuzun hislerine de tercüman oldu.Filiz Besim, çocukluğuna kısa bir yolculuk yaptı..İsimleri değiştirin yaşadığımız kendi yerlerinizi koyun..Filiz Besim’in Baf ‘ından yola çıkarak siz de kendi çocukluğunuzun düşlerde kalmış güzel yerlerine benzer bir yolculuk yapabilirsiniz isterseniz…Zaten “insanın anavatanı çocukluğu” değil midir?… 

“Bu hafta sonu müsait misin? Seni ödünç alabilir miyim? Birlikte çocukluğuma yolculuğa çıkabilir miyiz? 
Önce has be has kendi memleketimizin sınırından geçsek, birbiri ardına sıralanmış iki kulübedeki memurların yüzüne şaşakalarak baksak, kimlik göstersek... 
Bir zamanlar bizim olan ama şimdi olmadığı iddia edilen memleketimin öteki yüzünde artık özgürce seyahat edebilir miyiz? 
1965’de o dağ köyünde doğmayı red eden beni, şehere getirmek için kimbilir anne babam ne güçlüklerle geçmişlerdi bu yollardan... 
Ne kadar sıkı sıkıya sıkmışlardı birbirinin sıcacık ellerini... 
Köfünye’den geçerken o küp kebapcıya (gleftigo) da uğrasak, lüks bir restorantta değil ama mis gibi biz kokan birkaç adalıyla karnımızı doyursak ve sonra bir zamanlar Kıbrıslıtürklerin nice acı tatlı olaya tanık olduğu bu köyü şöyle bir turlasak... 
Kendi yarattığımız artık tarih olmuş yaşanmışlıklarımızın açık hava müzemizde dolansak... 
Kıbrıslıtürklerden kalmış arabaların mezarlığı, bir zamanlar bu köye göç etmiş Lefkaralıların kooperatifi ve hâlâ bir neslin kafalarından kazıyamadığı olaylardan Günay komutanın vurulduğu sinemanın önü... 
Köfünye’nin eski şaşalı günlerine ağladığı kesin... 
Ben bu köyden geçerken bana yaşam hikâyesini ve bu köyde yaşanan zor mücadele günlerini de anlatan eski politikacımız ve yazarımız Sevgili İsmail Bozkurt’u hatırlarım hep... 

E vaktimiz olmaz bu hafta sonu “ne olacak bu Kıbrıs’ın hali?” diyemeyiz belki ama, ben yol üstündeki Gâvur Taşı’na (Petra Tu Romiui Afrodit Kayalıkları) bir uğrayalım derim, Afrodit’in doğduğu o efsunlu sulara bir bakalım isterim. Denizi koklanalım, ne de olmasa her kadın bir Afrodit’tir bu adada... 
Sonra tepeye doğru sürebilir miyiz arabamızı? O muhteşem manzarada yemek yemesek de, kahve içelim. Galatargalı Andreas, Türk süt annesini anlatsın bize gözleri dolu dolu olarak. Baflıları ya da Bafidileri konuşalım... Kıbrıs’ın bu, belki de en birbirine düşkün insanlarını... Bir zamanlar o zor yaşam şartlarında fakirliğin en dibini yaşamış, ama bu en zor şartlarda birbirlerine destek olmayı seçmiş coğrafyanın birleştirdiği güzel insanları... 
Ben gelecek nesillerde “Kıbrıslı Türk artık Baflı olmayacak” diye adamın kaderine Andreas’la birlikte ağlarken, yudumlasak kahvemizi... 
Yolları ezbere bilmesek de Andreas bize anlatacaktır o minik dağ köyünün güzergâhını... 
Kahvenin parası mı?. Bir Baflıya sorulmaz o kahve parası ama, yine de almayacağını bile bile sorsak bizi uğurlayan gözü yaşlı Andreas’a... 

“Eski yoldan gidin” diyecektir Andreas ve sahili takip eden yolumuzda artık benim yüreğimdeki kuş çırpınmaya başlayacaktır. Kukla çiftliğini geçip İstavrogonno’ya döndüğümüzde, bir tanıdık manzara arayacağım beynimin labirentlerinde umutsuzca dolanarak... 
Celocera… Kendini değil ama, adını hatırlıyorum. Otobüsle köyümüzden Baf’a giderken Rumlar tarafından en çok arandığımız yermiş burası. Rum polis karargâhının olduğu yer. Öyle anlatırdı bir zamanlar babam... Hiç korku duymuyorum artık buralardan geçerken ama, yüreğimin heyecanı hep artarak sürsün istiyorum. 

Ne dersin var mısın benimle bu hafta sonu çocukluğuma yolculuğa?.. 
Benim olan topraklara, köklerime dokunmaya?.. 
Bafidiliğimle egom kabarırken hoşgörüyle bana eşlik etmeye?.. 
Trodos’un eteklerinde Kıbrıslı kültürü koklamaya... 
Seni ödünç alabilir miyim? 
Celocara’dan sonra İstavrogonno (Aydoğan), yine acılı geçmişiyle hatırladığım kardeş köylerden biri... 
Sonra Salamyu, topraklarımızın karıştığı Rum köyü... 
Üzüm zamanı kâh onların bize, kâh bizim onlara yardım ettiğimiz komşu köy... 
Savaş zamanı, insanoğlunun bitmez tükenmez hırsına yenilip evlerimizi soymaya gelen komşularımızın da içinde olduğu köy... 
Şimdilerde artık modern bir Avrupa köyü gibi... 
Babamın hâlâ en yakın dostlarının olduğu köy... 

Karmakarışık olabilir miyim Ayos Yannis (Ayyanni-Aydın) tabelâsını bulmaya çalışırken? 
Beynim zorlanacak, yüreğim fırlayacak ama mutlaka biraz daha çok şey hatırlayacağım o yüzleşmeyi yeniden, hep yeniden doyumsuzca yaşarken... 
Ve işte tabelâmız... Bizim köyümüz. Üzümler olmuş, bir gabanari koparıp tadına bakmak lâzım... 
Yine rüyadayım, beynim yine bana oyunlar oynuyor. Hatırladıklarım, hatırlamadıklarım... Kâh yüreğimle ağlıyorum, kâh beynimle çözmeye çalışıyorum bu hiç çözülemeyecek gibi duran bilmeceyi... 
Ruhum çok eskilerde dolanıyor… Evim, köy meydanı, cami, nenemlerin mahallesi, okulum... 
Çocukluğum, acılar, anılar, anılar... 
Unufak oluyorum... 
Bir kez daha öfke duyuyorum çocukluğumu çalanlara... 

Bu hafta sonu müsait misin, vaktin var mı? 
Kendimi geri alabilir miyim? 
Ama hani Trodos, Platres?..”

Milletvekili Albayrak’tan yepyeni bir şiir 
BESBELLİ Kİ SENSİN 

Apaçık bir gizem 
Dolaşıyorken gözlerinde, 
Örtülü duygularda 
Bir bedensin. 

Ve sen, 
Ayaz dalgaların 
Azgın denizlerinde, 
Rüzgarla yelkenin 
Kusursuz ve korkusuz 
İşbirliğine işaret edensin. 

Tenine baktıkça rüzgar, 
Kuytuya daldıkça tensin. 

Apaçık bir gizem 
Dolaşıyorken gözlerinde, 
Örtülü duygularda 
Titrek bir bedensin. 

Ve bu durumda; 
İsyanın kucağında, 
Arzunun odağında, 
Sevdanın dudağında 
Besbelli ki sensin. 

Tenine baktıkça rüzgar, 
Kuytuya daldıkça tensin. 
Besbelli ki sensin… 

Dr.Arif Ali Albayrak 
28 Ağustos 2013, Girne / Aslanköy