Morrissey, 6 yıl önce İstanbul’a ilk kez geldiğinde onu yeni dinlemeye başlamıştım, o sıralarda üniversite sınavlarına hazırlanıyordum ve konseri kaçırdım. Mutlaka tekrar gelecek ve onu göreceğim diye düşünmüştüm. İşte, en sonunda o an geldi. 19 Temmuz akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda Morrissey bizlere unutulmayacak bir konser vererek, bir yaz rüzgarı estirdi.

 

Geçen 6 yıl içerisinde Morrissey’i giderek daha çok sevdim, The Smiths’i keşfettim. İlk izlenimimin şarkı adlarına yönelik olduğunu hatırlıyorum. Şarkı adlarının cümlelerden oluşmasını garip bulmuştum. Şu anda düşünüyorum da, örneğin Heaven Knows I’m Miserable Now’u ya da There Is A Light That Never Goes Out’u nasıl kısaltabilirdi ki zaten? The Smiths’i diğerlerinden ayıran tam olarak buydu; hiçbir zaman eskimeyecek, o uzun adlı şarkılara, kendilerine özgü tarzlarıyla imza attılar. 

 

Geçen yıl Morrissey, İngilizlerin ünlü müzik festivali Glastonbury’de sahneye çıkmıştı. Festivale giden İngiliz arkadaşlarla sohbet ederken; “Herhalde Morrissey’i izlemişsinizdir, nasıldı?” diye sordum. “Hayır, o sırada başka bir sahnede daha büyük bir isim vardı, onu izledik. Açıkçası The Smiths mükemmeldi ama Morrissey değil.” demeleri karşısında şaşkınlığa uğradım. The Smiths ve Morrissey arasında hiç ayrım yapmamıştım. Smiths dönemi ya da solo Morrissey benim için hep eşit derecede harikaydı. There Is A Light That Never Goes Out’a karşı Let Me Kiss You…

 

Turne boyunca sabit bir setlisti olmayan Morrissey, her konserde ya söyleyeceği şarkıların yerlerini değiştiriyor ya da bazı şarkıları ekleyip çıkarıyordu. Son 1 hafta içerisinde verdiği İtalya ve Yunanistan konserlerinin şarkı listelerine baktığımızda ise İstanbul setlisti çok da sürpriz olmadı. İlk şarkı How Soon Is Now? öncesi hiç bitmeyecekmiş gibi hissettiren uzun intronun ardından Morrissey, orkestra üyeleriyle birlikte sahneye çıkıp seyirciyi selamladı. 6 yıldır görmek istediğim adam en sonunda karşımda How Soon Is Now?’u söylüyordu. İkinci şarkı Everyday Is Like Sunday’e geçtiğinde ise açıkhava tiyatrosundaki herkes ayaktaydı ve konser boyunca oturmak pek de mümkün olmadı.

 

You’re The One For Me Fatty ve You Have Killed Me gibi hareketli şarkılarla devam eden konserin temposu Shoplifters of the World’le beraber yavaşladı ve daha sonra tempolu ve slow şarkılar karışık olarak birbirini izledi. I’m Throwing My Arms Around Paris, When Last I Spoke To Carol gibi tempolu şarkılarla seyirci bir coşuyor, I Know It’s Over, Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me gibi slowlarla sessizliğe bürünüyordu. Ama bu sessizlik, Morrissey’in insanın içine işleyen sesini daha iyi duyabilmek içindi. Bazı şarkılarda, ben de eşlik etmek yerine sadece dinlemeyi tercih ettim.  

 

Morrissey, her zaman kendine özgü sesi ve vokal tarzıyla diğer müzisyenlerden ayrılmıştır ve İstanbul konserinde de canlı performansının ne kadar güçlü olduğunu bizlere kanıtladı. Hep olduğu gibi doğal ve içtendi, seyircilere mikrofon uzattı, sahneye çıkmaya çalışan kıza yardım edip ona sarıldı, küçük bir kız çocuğunu kucağına alıp şarkısını söylemeye devam etti, politik mesajlar verdi, esprileriyle seyirciyi güldürdü. Kısaca, capcanlı ve her şeyin tam olduğu bir konserdi. Belki şarkı seçiminde birkaç değişiklik olabilirdi ama ona da çok takılmadım, sonuçta 30 yılı aşkın süredir şarkı yazan bir efsaneden bahsediyoruz.

 

Konserin en çok beklenen şarkısı hiç kuşkusuz Morrissey’in daha geniş çevrelerce tanınmasını sağlayan Let Me Kiss You’ydu. Bis yapmadan önce söylediği son şarkı da bu oldu. “But then, you open your eyes and you see someone that you physically despise, but my heart is open, my heart is open to you...” dizelerini söylerken gömleğini çıkardı ve seyirciye attı. Morrissey sahneyi terk ettiğinde açıkhavadaki herkes coşkuyla bağırıyor, alkışlıyordu. Kısa süre sonra tek şarkılık bis için geri döndü, 2006 yılında çıkardığı Ringleader of the Tormentors albümünden I Will See You In Far-Off Places’i söyledi ve gitti.

 

The Smiths döneminin en çok sevdiğim iki şarkısından birini duymak (Still Ill) benim için yeterli olmuştu, çünkü birkaç sene önce bu şarkıyı canlı canlı dinlemenin pek de mümkün olmadığını düşünüyordum. Önceki konserlerin setlistinde Still Ill’i gördüğümde ise tek dileğim bu şarkıyı İstanbul’da söylemesiydi. Konser sonrası “There Is A Light That Never Goes Out’u söyleseydi keşke..” diyenler vardı. Umarım bir dahaki sefere söyler ve bu sefer 6 yıl beklemek zorunda kalmayız.