Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), 85. kuruluş yıldönümü dolayısıyla 12 yıllık aradan sonra kapılarını tekrar medyaya açtı. Müsteşar Hakan Fidan'ın medya yöneticilerine yaptığı açıklamaların güncel gelişmeler açısından en dikkate değer olanı, yazılı olandı.

Söz konusu açıklamayla MİT, 28 Aralık 2011'de Uludere'de 35 sivilin uçaklarla bombalanarak öldürülmesi trajedisine MİT'in sağladığı yanıltıcı istihbaratın neden olduğuna dair iddiaları bir hafta arayla ikinci kez yazılı olarak yalanlanmış oldu. Şimdi ortada duran soru şu: Peki söz konusu yanıltıcı istihbaratı MİT sağlamadıysa, kim sağladı? TSK'yı 35 sivil yurttaşı bombalamaya yönelten istihbarat kimden geldi? Bunu araştırıp cevabını hükümete iletmek herhalde öncelikle MİT'in görevi olmalı.

85. kuruluş yıldönümü dolayısıyla MİT'in tarihsel gelişmesine göz atmakta yarar olabilir. Hemen bütün kaynaklar MİT'in temellerinin 1889'da İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) bünyesinde, Enver Paşa'ya bağlı olarak kurulan bir istihbarat, propaganda ve suikast örgütü olan "Teşkilat-ı Mahsusa"ya dayandığı konusunda hemfikir. Söz konusu örgüt, 1913'te resmî bir kimlik kazandı, 1914'te Harbiye Nezareti'ne bağlandı, 1918'de İTC hükümetinin çökmesi üzerine de dağıldı.

Bugünkü MİT'in doğrudan atası ise 16 Aralık 1926'da kurulan (adı 1965'te MİT olarak değişen) "Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti" (MEH/MAH). Hem iç hem dış istihbarattan sorumlu MİT, 1990'lara gelinceye kadar TSK'nın denetimi altında, demokrasi üzerindeki askerî-bürokratik vesayet kurumlarından biri olarak çalıştı. Askerî darbe girişimlerini sivil hükümetlere bildirmedi; başbakanları dahi dinlemeye aldı. (O yıllarda kimi MİT mensuplarının karıştığı demokratik hukuk düzeniyle bağdaşmayan karanlık işler bu yazının konusu değil.) MİT'te tedrici sivilleşme hareketi Başbakan Turgut Özal'ın inisiyatifiyle 1990'larda başladı. MİT'in başına asker kökenli olmayan, sivil bir müsteşar ilk kez 1992'de atandı. MİT'in askerî darbe girişimlerini hükümete bildirmesi, adının Kürt sorununun çözümü yönünde girişimlerle anılması 2000'lerde gündeme geldi; bütçesi ilk kez 2005'te kamuoyuna açıklandı. (Ayrıntılı bilgi için bkz: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Denetim, Almanak 2005, 2006-2008, TESEV) MİT'in savcılıklara 1990'ların "devlet içindeki terör örgütü" hakkında bilgi vermesi, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı'nın MİT'e devredilmesi ise son günlerin gelişmeleri.

MİT'in vesayet kurumlarından biri olmaktan çıkması, sivilleşmesi yolunda azımsanmayacak bir gelişme sağlandığı muhakkak. Evet, MİT'in Genelkurmay'a değil Başbakanlık'a bağlı olması ilkesi artık yerleşti. MİT'in faaliyetlerinin yargı denetimine tabi olacağının (en azından) ilke olarak kabul edildiğini de söyleyebiliriz. Peki, MİT üzerindeki parlamento denetimi ne durumda? TBMM'nin istihbarat örgütlerinin faaliyetlerinin yürütüleceği yasal çerçeveyi çizdiğini ve bu faaliyetlerin yasalara uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini denetlediğini söyleyebilir miyiz? Tabi olduğu 2937 sayılı kanunun 20. maddesi sadece, MİT'e Başbakanlık bütçesi içinde bir ödenek tahsis edileceğini, bu ödeneğin "yasama organının ilgili komisyonunda gizli bir oturumda görüşülerek karara bağlanacağını" söylüyor. Yani Türkiye'de istihbarat örgütü üzerindeki parlamenter denetim, gizli oturumda bütçesini onaylamaktan ibaret...

Bu konudaki eksiklerimiz hakkında iyi bir fikir edinmek için Avrupa Parlamentosu'nun "Parliamentary oversight of security and intelligence agencies in the EU / AB'de güvenlik ve istihbarat örgütlerinin parlamenter denetimi" (2011) adlı raporuna ve Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Denetimi Cenevre Merkezi'nin (DCAF), parlamentoların istihbarat faaliyetlerinin denetiminde aktif olmalarının neden büyük önem taşıdığını özlü bir şekilde izah eden "İstihbarat örgütlerinin parlamento denetimi" (2006) başlıklı raporuna göz atmak yeter.

Milletvekillerimizin dikkatine.