Mısır’da geçen hafta yapılan ve 498 sandalyeli parlamentonun yüzde 30’unun seçen oylamadan aşırı dincilerin yüzde 25 gibi güçlü bir oranla çıkması Mısır’ın bundan sonra karşılaşacağı zorluklara işaret ediyor.
Demokratik özgürlüklerin Şeriat uğruna kısıtlanmasını savunan “El Nur Selefi” adlı partinin bu başarısı, demokrasi isteyen ancak bu seçimlerden tahminlerden de zayıf çıkan liberallerde panik havası yaratmış bulunuyor. Buna normal olarak bakmak mümkün tabii.

HAP fazla pragmatik
Ancak, Selefilerin başarısından seçimlere “Hürriyet ve Adalet Partisi” (HAP) adı altında girip oyların yüzde 45’ini alan Müslüman Kardeşlerin de rahatsız olduğu anlaşılıyor. Mısır’da “Siyasi İslam”ın ana temsilcisi olma iddiasını taşıyan HAP, böylece bir açmazla karşı karşıyadır.
“Dinciliğine” rağmen, ülkenin geleceği için “dünyevi gerçeklerle” barışmak durumda olan bu parti, Selefilerin başarısıyla “pragmatizmin” Mısır’da herkesi için geçer akçe olmadığını anlamış oldu. HAP seçimlerin bu ilk turundan en güçlü parti olarak çıksa da, ikinci turda ya Selefilerden oy transfer edecek, ya da bu partiye oy kaybedecek.
Özetle HAP, fazla pragmatik ve Batı tarzı demokratik özgürlükleri teşvik ediyormuş gibi görünürse oy kaybetme, radikalleşme emareleri gösterirse oy kazanma durumuyla karşı karşıya bulunuyor. Ancak Mısır gerçeğinin temelinde ciddi ekonomik ve soysal sorunlar yatıyor. Millet de zaten bu yüzden sokağa döküldü.
Selefilerin “gericiliği” ise bu ciddi sorunlara çözüm getirecek nitelikte değil. Başlarındaki Şeyh Abdel Moneim el Şahat’ın söylemi de bunu ortaya koyuyor. Selefilerin derdi, açıkçası, Mısır’a demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü getirmek değil.
Bu partinin önderleri, Mübarek dönemini bile aratacak bir şekilde, Şeriat adına bireysel yaşamın her aşamasına karışıp müdahale etmek istiyorlar. Bu nedenle de, örneğin, yüz binlerin demokrasi ve özgürlük adına Tahrir meydanına dökülmesinde ciddi rol oynayan sosyal iletişim ağlarını yasaklamak ilk işleri olacak. Kadın hakları diye bir şey ise kitaplarında yok.
Bu arada Selefilerin, “fuhuş ve eşcinselliğe davet çıkardığı” gerekçesiyle “Türk Modelini” reddettiklerini, ayrıca Başbakan Erdoğan’ın Kahire ziyareti sırasında “laik devlet modelini” savunmasını şiddetle kınadıklarını da hatırlamakta yarar var. Fakat dediğimiz gibi, bu yaklaşımla Mısır’ın güncel ve dünyevi sorunlarının çözülmesi mümkün değil.

Panzehir haline gelecek
Hatta Selefilerin daha da güçlenip bildiklerinde ısrar etmeleri halinde, nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan Hıristiyan Kıptilerin ve demokrasi ile özgürlük isteyen laiklerin bir yanda, dincilerin ise diğer yanda durduğu iç çatışmalara davet çıkarmaları adeta “mukadder” görünüyor.
Selefilerin aksine, “lümpen” unsurlardan ziyade içinde profesyonelleri barındıran ve kadın üyelere yer veren Müslüman Kardeşler bu nedenle aslında tüm bölgenin kaderini ellerinde tutuyorlar.
Popülizme teslim olup aşırı dincilere göz kırpmaları halinde belki idareyi güçlü bir şekilde ele geçirebilirler. Ama bu duruşlarıyla Mısır’ın ekonomik kalkınmasını ve sosyal refahın artmasını sağlayabilecekleri şüphelidir.
Bu nedenle aşırı dincilerin seçim başarıları Mısır ordusunun da ekmeğine yağ sürmüştür. Hem ülke içinde hem de Batı’da “demokrasiye saygı” açısından kuşku ile bakılan ordu, böylece birçok kişi için, “beterin beteri var” düşüncesiyle “aşırı dincilere karşı panzehir” haline gelecektir.

Türkiye’nin tutumu
Arap Baharı’ndaki toz duman yatıştıkça, Ortadoğu’yu bekleyen devasa sorunların ucu da görünmeye başladı. Bir yandan “ileri demokrasi” iddiasını sürdüren, diğer yandan iddialı bir Ortadoğu politikası olan Türkiye’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumu da kuşkusuz ilginç olacak.
Sonuçta, Suriye’de yaşanan ve bir yıl önce hayal bile edilemeyen olumsuz gelişmelerin de gösterdiği gibi, Ortadoğu’nun olumlu varsayımlara veya zeminsiz idealist hesaplara bırakılamayacak kadar ciddi sorunlara gebe bir coğrafya olduğu artık Ankara’da da görülüyor.