Britanya Müzesi, Mısır dışındaki en büyük Mısır kökenli eser kampına sahip müzedir. Fransızlarla çatışma olmasaydı sanki en büyüğü olacaktı gibi!

Bu kampın sergilenen en kıymetli objelerinden biridir Reşit Taşı. Çünkü Mısır hiyerogliflerinin şifre cetvelidir. Müzede dolaşırken etrafındaki kalabalık dikkatinizi çekecektir ve bu tip kalabalıklar savdıktan sonra tekrar tekrar etrafında dolanabilmenizi dilerim.

Napoleon’un Mısır’ı işgal girişimleri sırasında antik bir duvar kalıntısını yıkarken/yaparken askerleri tarafından 1799 yılında Harun Reşit’in (Rosetta-Rashid) şehrinde bulununca bu şehrin adıyla anılır olmuştur. Taşın yaşı ve kıymetinin yanında Mısır hiyerogliflerinin çözülmesinde çığır açmış olduğu için fevkalade kıymettedir. Antik Mısır Bilimi’nin doğuşuna da öncülük eden bu granit/siyah bazalt taş 762 kilogram ağırlığındadır.

Taşın üzerinde üç dilde yazılı olan kitabe de aynı kıymettedir. Kısaca yönetici sınıf, artan vergiler, ayaklanma, sadıklara karşı isyankarlar, isyanın bastırılması, vergi affı…

Osmanlı ordusu İngiliz donanmasının yardımıyla Fransız ordusunu Akdeniz’e döker. İngiliz kumandan ve mühim denizciler Sultan III. Selim tarafından değerli madenlerle bezenmiş nişanlar ile ödüllendirilirler. Osmanlı sultanlarının nişan verme geleneğinin Fransız donanmasının Nil Nehri’nde yakılması olayının verdiği memnuniyetin ifadesi olarak bu dönemde başladığı kabul edilir. Osmanlı Reşit Taşı’nı İngilizler’e bu surette kaptırır veya belki de hiç ilgilenmez.

Reşit Taşı ile beraber hatırlanması gereken kişi hezarfen Thomas Young isimli fizikçi, dil bilimci, arkeolog ve tıp doktoru olan İngilizdir ki ‘bin hünerli adam’ veya ‘herşeyi bilen son adam’ olarak anılır. Fizik bilimine yaptığı katkılar yadsınamaz elbette ama Mısıroloji Bilimi’nin doğmasına, kurulup gelişmesine kendisinden fazla katkı yapan olmamıştır. Çünkü kendisi Reşit Taşı’nın hiyerogliflerinin dilini çözen kişidir.

Reşit Taşı müzenin en çok ziyaret edilen objesidir ama girişte, büyük, dikkat çekici ve kalabalıkların uğrak yeri olduğu için de böyle bir istatistik çıkarılmış olabilir. Bu insanlar nereye bakıyor diye merak edip giden de var. Türkiye ve Yunanistan gibi elbette Mısır da kendi topraklarına ait olduğu iddiasıyla taşı geri istiyor, kendilerine aynı ebatta kopyası hediye edilmiş olsa da orjinal eser hala isteniyor. Belki bir gün doğu bilimde, edebiyatta, sanatta ve buluşlarda tekrar batının önüne geçerse…

Eserler Ait Olduğu Yerde Güzeldir!

Britanya Müzesi sizi Halikarnas Mozolesi ile Bodrum’a, Büyük İskender heykelleri ile Efes’e, Nereidler Sütunu ile Lykia’ya, Knidoslu Demeter’in kısa boynuzlu bir çift buzağısıyla Datça’ya, Athena’ya adanmış tapınak ile Priene’ye, muhteşem çini örnekleriyle İznik ve Kütahya’ya, Karagöz ve Hacıvat ile Bursa’ya götürür. Kendilerine sade, ancak görkemlerine yakışan seksiyonlar tahsis edilmiştir. Bol ışıklı ama yine de gölgeli.

Cennet bahçelerindeki çiçek desenleri kaplı çiniler? Avrupa menşeli eserler çini eserlerinden bahsederken Anadolu Selçukluların ve Osmanlıların sanatta en önemli başarıları arasında çini sanatı, desenler, desen kalitesi gibi hususlardan bahsederek başlar. En kıymetli çinlere, en yüksek kalite düzeyinden söz edilir ve bu nadide parçaların pek çoğunun da Avrupa ülkelerinden olduğu da belirtilir. Ne sinir bozucu değil mi? Çinili Köşk, Rüstem Paşa Camisi gibi en görkemli ve nadide çini bezemeleri ile yarışacak güzellikte, detayda ve çeşittedir denir British Museum çini panoları. Bazıları 1500’lü yıllara tarihlenir, Yani Türkiye dışındaki en zengin çini kolleksiyonu…

Peki ya ‘Gölge Oyunu’ ile Karagöz ve Hacıvat? Biz unutmuşken Britanya Müzesi hala ziyadesiye ilgili…Halk edebiyatının nadide örneklerinden diye takdim edilir sakallı, eğitimsiz, ve fevri davranışlarıyla dikkat çeken cesur bir karakteri canlandıran Karagöz. Hacıvat ise nazik, seviyeli, ve etrafında olan birçok konuya hakim, edebiyattan da anlayan bir karakterdir. Bu birbirine zıt kişilik ve davranıştaki iki karakter Britanya Müzesi’nde de sosyal, toplumsal ve politik konularda atışmaya devam ederler.

Bir de ünlü ‘Okuma Salonu-Reading Room’ vardır ve bugün hala kapalıdır. 1997 yılına kadar İngiliz Kütüphanesi’ni burda ağırlamış müze ve sonra şimdiki çok eleştirilen yerine taşınır. İşte bu okuma salonunda Bernard Shaw, Charles Dickens, David Hume, George Orwell, Jacob Richter ismini kullanan Lenin, Mahatma Gandhi, Oscar Wilde çalışmada bulunur ve Karl Marx hayatının 40 yılını vererek kıymetli eseri ‘Das Capital’i burada yazar.

Bu müzede saatler değil günlerinizi geçirirsiniz. Fiziki yorgunluğunuz manevi hazzın yanında sönüktür kanaatimce. Yanınızda ben varsam devamında Charlotte Caddesi’ndeki George Orwell ile Dylan Thomas’ın sık sık buluştuğu Fitzroy Tavern’de yorgunluk kahvesi içmeye veya akşam yemeği yemeye gideriz. Biz de onlar gibi şiir, edebiyat ve sanattan konuşuruz…anladığımız kadarıyla…