Hazreti İsa at değil eşek sırtında Kudüs'e girdi, savaşın kazananı edasıyla değil barış getiren mütevazi bir kurtarıcı olarak; AT zaferi simgelerken EŞEK barışı. Bu sebeple İsa’nın Dini’nde bu tarih önemlidir ve adı Palm Sunday’dir, Paskalya Bayramı’ndan önceki son pazar günüdür. Hazreti İsa’yı selamlayanlar ellerinde taze palmiye dalı salladıkları için daha sonra bu gün ve anma bir gelenek haline geldi.

 

Lakin tüm hristiyan ülkelerin iklim şartları palmiye dalı bulmaya uygun olmayınca bu gelenekteki dal iklim şartlarına bağlı olarak farklı bir bitki dalı oldu; Mısır, Sudan gibi palmiyenin yetişmesine uygun ülkelerde hala geleneğin bir parçası iken Akdeniz’e doğru bu zeytin ağacına ve biraz daha kuzey ve batıya doğru ise söğüte dönüştü.

İngiltere ve İrlanda’da ise bu ağaç porsuk ağacıdır ve antik pagan dönemden beri var olan kutsallığı Hristiyanlık ile devam etti ve adeta taclandı. 

Hikayesi de ilginçtir. 

 

Porsuk ağacı (sakız ağacı da denilebilir) en çok mezarlıklarda karşınıza çıkar, Türkiye'deki servi ağacı misali.

Sebebi de coğrafya derslerinden hatırladığımız yaprak dökmeyen ağaç grubunda olmasıdır öncelikle. Hiç yaprak dökmeyen ağaçlar elbette ki sonsuz yaşamın ve yeniden doğumun simgesidir. Buna bir de Hristiyanlık öncesindeki pagan adetleri eklenir. Kelt inancı ve geleneğinde porsuk ağacının ölüme ve hemen devamında da yeniden doğuma işaret etmesi Hazreti İsa'nın öldürüldükten sonra yeniden dirilmesini sembolize etmesi benzerliği birleştirilir. 

O sebeple Yew Sunday de denilen Palm Sunday gününün sembolik bitkisi cenazelerin de yüzyıllardır önemli bir öğesi olmuştur zamanla.

 

Yunan mitolojisinde Hekate’nin bitkisidir ki gece, ay, büyücülüğün ve ölümün/ölülerin tanrıçasının da kutsal bitkisidir, ölüler Hades’e doğru yola çıktıklarında ruhlarının temizliği bu sayede olur. 

Hristiyanlık öncesi inanışların terk edildiği düşünülse de aslında geleneklere bir surette işlediği görülür. Kaldı ki pagan mabetlerin artan Hristiyan toplulukları tarafından ibadet ve toplanma merkezi olarak kullanıldığı ve hatta gregoryan takviminin babası Papa Gregory'nin 600 yılında buna dönük uygulamayı başlattığı bilinir. Çünkü bu ibadethaneler hazır toplanma yeri sunmuşken etrafları da porsuk ağacı ile çevrelenmişti. Hristiyanlık sembolleri için ihtiyaç duyulan şeyler hazırdı; porsuk ağacının özsuyu beyazdı ve kalbi kabul edilen en iç kısmı kırmızı idi; yani Hazreti İsa’nın bedeni ve kanı…

Ayrıca kendiliğinden büyümesi, soğuk, kıraç ve verimsiz toprakta bile kendi köklerinden hayata tutunması da ihtiyaç duyulan tüm sembolleri sunuyordu, dört mevsim yeşildi, yaprak dökmüyordu ve yeniden doğumun simgesiydi. 

 

Tabi pratiksel faktörler de ağacın kıymetini ön plana çıkarıyor. Mezarlık etrafında olması sayesinde otlak hayvanları kolayca bölgeden uzak tutulabiliyordu, çünkü yaprakları zehirlidir. Bu sayede mezarlıkta yatan ölülere saygılı olmuş olunuyordu. Bunun yanında kıymetli İngiliz yayının yapımında önemli bir malzeme idi. Yaşam merkezinin hemen yanı başında, insanların hemen her gün kolaylıkla ulaşabileceği bir mesafede bu yayın yapımı için kaynağa sahip olmaları diğer pratik bir gerekçe idi.

 

İrlanda’da porsuk ağacına ‘asmanın tabutu’ denir çünkü şarap fıçılarının tahtaları da porsuk ağacından yapılırdı.

 

En günceli ve belki de en önemlisi ise kanser ile savaş için üretilen ilaçların hammaddesi olmasıdır. Özellikle de akciğer, meme ve yumurtalık kanserine karşı.

 

Buradan anıtsal porsuk ağaçlarına bağlanıp nerede olduklarını ve yaşlarından bahsedeyim ki İngiltere'nin en yaşlı ağacı porsuktur. İngiltere'de, Galler’de ve İskoçya’da da en yaşlı olduğu tespit ve kabul edilen ağaçlar tescillenmiştir. Hatta tarihe tanıklık edecek kadar yaşlıdırlar. Mesel Magna Carta bir  porsuk ağacı altında mı imzalandı? Aynı ağaç Kral Henry ile uğruna 7 yıl aşk acısı çektiği Anne Boleyn bu aynı ağacın altında mı buluşurdu? diye de sorar tarihçiler. 

En yaşlısı ise İskoçya’nın Stirling şehrine oldukça yakın Fortingall Ağacı’dır.

 

Tabi Zonguldak'taki 4000 yıllık ağacı da unutmamalı, Bronz Çağı'ndan beri.