Dağın dik tepesine günlerce kar yağar, kar tabakası metrelerce kalınlaşır. Yer çekimi kanunu yamaçtaki binlerce tonluk kütleyi aşağıya doğru çeker. Kütleler birbirine tutunduğu için kaymaz. Ama küçük bir hareket bekler. Bu bazen bir ses dalgası olur, bazen bir misket taşı.
Devlet Bahçeli yönetimi, 15 yıl boyunca ülkücü tabanın memnuniyetsizliklerini tepeye yağan kar misali biriktirdi. Biriken kütleler harekete geçmek için küçük bir ümit, küçük bir dokunuş bekliyordu. Ama karşılarına Koray Aydın gibi genç, dinamik, ülkücü enerjili bir aday çıkınca dağın yamacındaki kütlelerde uzun yarıklar oluştu. Durum gösteriyor ki 4 Kasım Kurultayı Devlet Bahçeli yönetiminin başına düşecek büyük bir çığ olacaktır.
Şimdi bu değişim dinamiklerine bir göz atalım.

***

İç Anadolu’da bir ilçe.
MHP ilçe başkanının evi.
Yaklaşan genel seçim dolayısı ile evde büyük bir huzursuzluk var. İlçe başkanı mahalle mahalle, köy köy gezip MHP’ye oy toplamak için çırpınıyor. Ama kendi evinde büyük bir problem var. İlçe başkanının hanımı:
- Asla, diyor, asla Devlet Bahçeli’ye oy vermeyeceğim..
İlçe başkanı öfkeyle bağırıyor:
- Hanım bak tepemi attırma!.. Biz Devlet Bahçeli’ye değil MHP’ye oy vereceğiz.
- Sen geç onu... Bahçeli MHP’yi tek başına yönetiyor, kadrosunda kaç tane ülkücü var?.. Yat dediğinde yatan, kalk dediğinde kalkan bir ekip. Yetkili kurulların hiçbirini çalıştırmıyor. Böyle parti yönetimi olmaz.
- Hanım bak, bunu dışarıda söyleme; beni rezil edersin.
Üniversite öğrencisi olan evin büyük kızı tartışmayı duymuş o da geldi ve tartışmaya balıklama daldı:
- Baba ya, Bahçeli’de sen ne buluyorsun Allah aşkına? Adamda kitlelerin ilgisini çekecek hiçbir özellik yok, hitabet yok, sıcaklık yok, bilgi yok, halkla kaynaşma yok, yok oğlu yok işte.
Büyük oğlan stajyer avukat. O da fırsatı kaçırmadı:
- Ebcet hesapları ile yüzde 40 oy alacakmış. Bu komedi ya, Kemal Sunal filmlerinde rastlanır böyle şeylere.
MHP ilçe başkanımız üç koldan yapılan saldırıdan bunalmıştı. Birden:
- Yeteeerrr!.. diye kükredi. Evde 4 oy var üçü Bahçeli yüzünden MHP’ye verilmeyecek.
Hepsi birden tasdik ettiler:
- Evet verilmeyecek!
- Ben MHP ilçe başkanıyım, rezil ediyorsunuz beni, bu kadar olmaz ya, vallahi olmaz!..
İlçe başkanı hızla ceketini giydi, kapıyı hızla açtı ve sertçe çarparak evden çıktı.

***

Doğu Anadolu’da bir il.
Genel seçim öncesi mahalle komiteleri oluşturuldu; emekli öğretmen Necip Bey de komitede görev aldı.
 “Ya bismillah” diyerek önce mahallenin kasabına uğradı.
- Ahmet efendi! dedi, MHP bizim tek umudumuz, Türk milletinin son dayanağı; seçimde sen de bizimlesin, senin de MHP’ye omuz vermeni istiyoruz.
Kasap Ahmet bir taraftan kemikten et sıyırırken diğer taraftan Necip Hoca’nın isteğini cevaplıyordu:
- Necip Hocam sizi severim, ülkücülerin hepsini severim, ülkücüler bu milletin aslanları ama gel gör ki Bahçeli öyle değil... Canımı isteyin vereyim ama Bahçeli’ye oy veremem.

***

Yer MHP Genel Merkezi.
Bir il başkanı Genel Başkandan randevu istedi ve aldı.
Görüşme günü Ankara otobüsünde söyleyeceklerini bir bir toparladı. Hiçbir şeyin üstünü örtmemeye kararlı. Mesleği doktor. Dünyalığını karınca kararınca halletmiş. Kırk yıllık ülkücülüğünü başarı ile taçlandırmak istiyor. Yüreğinde 15 yılın hüsranı ve acısı var. İşte bu duygularla giriyor genel başkan odasına. Önce hal hatır sorma, çay kahve ve ardından konuya giriyor:
- Efendim halk tabanında MHP yok, bitti... Halkımızın beklentilerine uygun bir imaj oluşturamadık. Sanki partimiz AKP’nin yedek lastiği. Ne zaman ihtiyaç hissederlerse iki elimiz kanda da olsa yardımına koşuyoruz. Bizim ülkücülüğümüz Türk milletine bugün lazım, bu gün...Altımızdan vatan kayıyor biz hala  “güzel şeyler oluyor” beyanatları veriyoruz. Bu miskinliğimiz bizi halktan uzaklaştırıyor... Oyunu istediğimiz her vatandaşımız MHP’ye can kurban, ama “Sayın Bahçeli başta kaldığı sürece MHP’ye oy yok” diyor. Bunları biliyor musunuz efendim?
Bahçeli hafiften tebessüm ediyor:
- Biliyorum, diyor istenmediğimi biliyorum.
- Efendim, o zaman açın MHP’nin önünü.
- Sayın Başkan, bunları delegeye söyleyiniz, bana değil...

***

Ben üç örnek yazdım, siz üçbin anlayın.
İşte değişimin dinamikleri
O gün yaklaşıyor.
Ya diri diri mezara gömülmek ya değişim!..

(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)