Birleşik Krallık seçimleri çok sakin ama sonuçları ile büyük şok yaratarak sona erdi. Ülkemizde kısa süre önce yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de buna yakın sayılabilecek sakinlikte geçti. Geçtiğimiz yıllardaki gibi gürültüsü ve gerilimi yüksek seçim kortejleri artık kalmadı. Geçen yıllar içerisinde değişen tarzlar bizdeki seçim ortamlarının da  Avrupa ülkelerine benzemesine böylece gürültü ve kirliliğin azalmasına yardımcı oldu. Benzerlik bununla sınırlı değil ayni zamanda oy kullanma oranlarıda Avrupa ülkelerine benzedi. Seçmenlerimiz fazla ilgi göstermez hale gelmeye başladı. Bu hafta yapılan Birleşik Krallık genel seçimleride benzer katılım oranı ile sonuçlandı (%66.1). Dar bölge seçim sisteminin uygulandığı bu coğrafyada bazı bölgelerde katılım oranı %44 ile milletvekili çıkarttı.

Seçim sonuçları yaklaşık 12 saat sonra kesinleştiğinde görülen manzara; Muhafazakar parti tek başına iktidar olabilecek çoğunluğa ulaşmış, diğer tüm partiler iflas etmiş durumda dönemi tamamlamış.

Muhafazakar parti 307 olan vekil sayısını 331 vekile yükseltebildi, üstelik zorlu ekonomik şartlar altında. İşçi partisi 258 vekilden 232 vekile geriledi,  Liberal Demokratlar 55 vekilden 8 vekile düştüler ve çok iddialı gelen Birleşik Krallık Milliyetçi partisi 1 vekil çıkartabildi. Ancak burada bir bilgi eklenmeli bu parti toplam oyların %13 ünü aldı ve 1 vekil çıkartabildi. Seçimlerin en büyük sürprizini yapan İskoç Ulusal partisi (SNP) toplam oyların %5 ini alarak 56 vekil çıkarttı. Seçmen tercihinin meclise yansımasında görüldüğü gibi sıkıntıları olan bir seçim sistemi uygulanıyor. Daha ziyade bölgesel derebeylik seçimleri gibi sonuç ortaya çıkıyor. Bu seçimle birlikte seçim sistemi de tartışılmaya başlandı. Ayrıca 2017 yılında Avrupa Birliğinden ayrılmak için referanduma gidilecek. Kimileri AB üyesi olmak için savaşıyor kimileride kurtulmak için.

Yazımızın ana konusu bunlar değil asıl önemli olan “Ülkesini sevmeyen lider profili” olarak dikkati çeken ve birkaç saat içinde olup biten durum. Seçimin ertesi günü öğlen saatlerinde seçim sonuçları tablosu netleşince üç partinin genel başkanları sanki sözleşmişler gibi ayni anlarda basına açıklama yaparak seçimi kaybettiklerini ve sorumluluk kendilerinde olduğu için görevlerini bıraktıklarını açıkladılar. Bu insanlar “ülkelerini sevmiyor” galiba! Sevseler böyle mi yaparlar insan bir seçim kaybetti diye hiç koltuğunu bırakıp gider mi! Bunlar bizim politikacılarımızdan hiç ders almamışlar sanırım. Bizim parti genel başkanlarımız ülkesini çok sever, bunun için genellikle koltuklarında yüksek kaliteli “Japon yapıştırıcı” kullanırlar.

Böylece Dedelerimizden sonra Babalarımız, şimdi biz, belki yakın gelecekte evlatlarımız “ülkesini çok seven” parti genel başkanları ve vekilleri ile siyasete devam edecekler.

Tabiat mutlaka bu sevginin yarattığı probleme bir çare bulacaktır.