Hayat dair yazmaların kısırlaşır birden çevrende, toplumda, dünyada olup bitenleri görüp duydukça. Kelimelerin yetmediği anlarda nefessiz kalmaya başlarsın. Oysa sen daha en baştan beri kelimelerin çok güçlü olduğuna inanmış ve bu yüzden yazmayı, yazarak, konuşarak insanlara, sevdiklerine, kendine ulaşmayı seçmişsindir.


Azarlanmaların anne babadan gelirken artık ögretmenine, bakkala, şöföre, arkadaşa, polise, memura, başbakana, valiye kadar ulaşmıştır.


Ne vakit ağzını açıp birşeylere dair söz hakkı istesen ‘sen sus!’ kapısı kilit vurur diline.


Hani büyüdükçe kolaylaşıyordu her şey? Hani büyüdükçe daha çok söz hakkım olacaktı benim? İşim gücüm, sosyal çevrem, kendi evim, kendi kararlarlarım, kendi doğrularım olacaktı? Hani 18 yaşına girince ben, sırt çantamı alıp dünyayı gezme özgürlüğünü elime alabilecektim? Neden hep sorularıma ve sorunlarıma öteyeleyerek, yalan yanlış cevaplar vererek beni olmayan ve asla olmayacak bir dünya yaratmaya ittiniz? diye sormak istersin gene soramazsın. Çünkü sorularına cevap verecek muhattap bulamazsın.


Okul hayatı hiç olmamış, zorla okuma yazmayı öğrenmiş, hayatında hiç kitap okumamış ve tüm derdi akşam sofraya koyacağı yemek olan insanlara duyduğum saygıyı sevgiyi duymadığım nice insanla aynı havayı soluyup aynı hayatı yaşamak kadar beni kendimden uzaklaştıran hiçbir şey yok. Baksanız hepsi bilmem üniversitesini bitirip, bilem nerede doktorasını yapmış, bir sürü unvan sahibi olmuş insanlar. Ne yedikleri ekmeğin fiyatını bilirler, ne dolmuşun kaç para olduğunu. Ama bir dinleseniz onları cehaletinizden küçülür, küçülür sanki karınca olursunuz. Ama...


Aması var işte.


Çoğu insani değerlerden yoksun bu kişiler büyük adam olup, büyük işlere imza atıp, büyük konuşup, büyük yaşarlar (gibi gözükürler). Ama hepsi her bebek gibi doğar ve hepsi ölür nasipse bir mezar taşı olur.


İşte bu büyük insanların sözde büyük kararları sayesinde, kendine ait olan özgürlüğü ve konuşma hakkını bir türlü elde edemezsin. Çünkü onlar oturup bilmem kaç bin dolarlık yatlarda senin ve geleceğin hakkında umarsızca kararlar verirler. Uymam demeyi dene bi hele, tepene binerler. Açlığından bir ekmek çalan yıllarca hapis yatarken, para sayma makineleriyle hakkı olan (?) parayı alan ifade verme zahmetine bile girmez.


Sonra aşk der birileri, sevda der, ölümüne birine adanmışlıktan bahseder, şiirler yazılır, yanılır, pişilir... Ve sonrası olmaz... Olamaz...


Çünkü insanın yaşadığı hayatın bir bölümünde bir şeyler yanlış gidiyorsa, diğer tarafını doğru yaşayamaz. Hayatın bir bütün olduğunu anımsadığı ve gördüğü an sesi soluğu kesilir, susar yüreği, susar inançları, susar hayat dediğine inancı, ilahi adalete güveni...


Burada devreye giren çoğu kişisel gelişimci var. Kişinin olaylara bakış açısındaki farkındalıklarla daha kaliteli ve daha olumlu bir hayat yaşayabileceklerine dair söylemlerde ve çalışmalarda bulunan. Teoride haklılar çoğu. Ama... Gene bir ama çıkıyor önümüze. Ama sığınma, beslenme, sağlık, iş olanakları sağlanmış olan bir kişiyle yapılacaksa bu çalışma elbet iyi sonuç verecektir. Bu ihtiyaçlarını dahi gideremeyen kişilerle (yetişkin yada genç) sen çalışma yapabilirmisin. Bunlara ücretsiz danışmanlık yapabilirmisin.


İşte şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere. Güzel ülkemde bu konuda çok güzel çalışmalar yapan kişisel gelişim uzmanı arkadaşlara sesleniyorum; elbette sizlerde bugüne kadar edindiğiniz bilgilerinizi pazarlamak ve bunlardan gelir elde etmek durumundasınız. Ama lütfen arada gerçekten hayata dair tutunacak bir dal arayan, ekmek almakta dahi zorlanan, okulunda başarılı ama hayatındaki şanssızlıklar yüzünden geri itilen gençlerimizede yardımcı olacak çalışmalar ve seminerler düzenleyin.


Şimdi diyeceksiniz olay nasıl buraya geldi. Sanal ortamdaki seminer, çalışma takvimi ve davetleri gördüm bugün gene bolca ve insanları bilinçlendirebilecek bir kesimin varliğini farkettim ve bunu buradan dile getirmek istedim.


Özellikle zehir gibi zekaya sahip olan gençler. Lütfen hayatlarınıza sahip çıkmak ve kararlarınızı doğru uygulayabileceğiniz çevreleri tercih ediniz. O ya da bu gruba ait olanın dışında kendinize ait olmayı ve zekanızla insanları susturmayı tercih ediniz. Susmak nasıl ki kabul ediş değilse çok konuşmakta haklı olmak demek değildir.


Susmaya başlayınca insan derin derin dalıp gitmenin ve uykuya gömülmenin dışında bir şey yapamaz. Büyük büyük konuşup büyük büyük kararlar alıp insanları küçük küçük harcayanlara karşı bir arada olup herkesin elinden geldiğince birbirinin elinden tutma zamanıdır diyorum.