Ve Başbuğ ifadeye çağrıldı...

Sürpriz mi?

Kesinlikle değil. Özellikle de İnternet Andıcı ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı davasında astlarının doğrudan Başbuğ'u suçlamasından sonra bu karar gecikmiş bile denebilir.

Çünkü ifade veren tüm sanıklar el ve söz birliği yapıp Başbuğ'u işaret ettiler.

Gerçi kaçınılmaz sonu fark eden Başbuğ yazlığında röportaj verip 'çağırırlarsa gelirim' diyerek bir bakıma ön almak da istemişti.

Fakat sonuç değişmiyor.

Genelkurmay eski Başkanı yarın İstanbul'da savcının karşısına 'şüpheli' olarak çıkacak.

'Genç subaylığı'ndan başlayarak Ak Parti'ye kapatma davasına kadar birçok konuda sorulacak sorular olmalı Başbuğ'a.

Bu konuya daha sonra dönmek üzere bir virgül koyup başka bir darbe soruşturmasına geçelim.

Dün tarihi günlerden birini daha yaşandık.

12 Eylül darbesi ile ilgili iddianame Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Darbenin lideri Kenan Evren ve kudretli ismi Tahsin Şahinkaya için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

Aslında iddianamenin içeriği ya da kime ne kadar ceza istendiğinden çok bu davanın açılabilmiş olması çok önemli.

Dün yaşanan hadise bile 12 Eylül referandumunun neden tarihi öneme sahip olduğunu göstermiş oldu.

Darbecilerin kendilerine sağladıkları koruma kalkanı artık kaldırıldı.
Aradan 30 yıl da 50 yıl da geçse darbecinin yargılanacağı resmileşmiş oldu.

Türkiye'nin gerçekten bir hukuk devleti olmasının delili denebilir bu yargılama için.

İddianame demokrasi manifestosu gibi


80 sayfalık iddianame aslında demokrasi manifestosu gibi.

Savcılar 'devlet', 'demokrasi' , 'toplum' ve 'hukuk' başlıklarını ayrı ayrı ve kıyaslamalı bir şekilde masaya yatırmış.

Ayrıca TSK İç Hizmet Kanunu 35. madde ile ilgili de radikal tespitler var. Savcılar bu kanunun kimseye darbe yapma yetkisi vermediğini iddia ediyor.

Bu çok önemli bir ayrıntı.

Çünkü darbeciler bugüne kadar kendilerine meşruiyet kazandırmak için 35. maddeye atıf yaptılar.

Fakat iddianame bu teze temelden karşı çıkıyor.

Türkiye'nin 'anayasa ile kurulmuş bir devlet olduğunu ve yasal düzenlemeler arasında bir hiyerarşi bulunduğunu, kanunların Anayasa'ya aykırı olamayacağını' hatırlatıyorlar.

Savcılara göre 35. maddeyi darbeye gerekçe göstermek 'kılıf bulma gayreti' dışında bir şey değil.

Ayrıca suç işlediklerini kendileri de biliyorlar. Hatta Anayasa'ya geçici 15. maddeyi koyarak kendilerini her türlü yargısal işleme karşı korumaya aldılar.

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ifadelerinde 'Pişman değiliz yine olsa yine yaparız' diyerek tarihe geçecek bir pişkinlik örneği sergilemişlerdi.

Oysa iddianamede savcılar 'şartların oluşması için beklenildiğini' delilleriyle ortaya koyuyor.

Çorum ve Maraş olayları önemli yer tutuyor.

Esas şok iddia kanlı 1 Mayıs ile ilgili.

Savcılara göre olay "Toplumu kaos ve iç çatışmaya sürüklemek, nihai hedef olarak askeri darbeye zemin hazırlamak için, devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış bir provokasyon"du.

Kanlı 1 Mayıs ile ilgili merhum Ecevit'in tarihi değerlendirmeleri de iddianameye girmiş.
İddianame ile ilgili detayları önümüzdeki günlerde daha net analiz ederiz. Fakat şu anda gelinen nokta bile tarihi.
Darbeciler er ya da geç yargıda hesap veriyorlar.
Bu durumu geçen hafta CHP lideri Kılıçdaroğlu'na sorduğumda "Evren'i bu saatten sonra yargılayacaklarmış. Mizah dergilerine havale ederim o iddianameyi" demişti.
Kılıçdaroğlu kusura bakmasın ama 12 Eylül referandumunu anlayamamıştı, davanın sembolik önemini de kavrayamamış.
Son bir not da Evren'e:
Ölümlerden, işkencelerden, hapislerde çürüyen bedenlerden pişman olmayan Evren 'Referandumda evet çıkarsa, kendimi yargılatmam kafama sıkarım' demişti.
Umarım Sayın Evren bir talihsiz hata daha yapmaz.