Hırçın kararın üzerinden geçen süreye rağmen yazı başlığımızın tanımında değişiklik meydana gelmemiştir. Sorunlu Ekim ayının sonuna gelindiğinde Kasım ayının Kıbrıslı Rumlar için sıkıntılı pazarlık çalışmaları ile geçeceği gözükmektedir.  

Yaptıkları pazarlığın ne için olduğu tam anlaşılmasada biraz gürültü, biraz yakınma ve dış dünyadan şımarıklıklarına biraz daha yüz bulma gayretleri devam etmektedir. Bu defa beklentilerinin karşılanma olasılığı hayli düşük. Dünyamızda o kadar çok sorun var ki, bu aşamada Kıbrıs adasında Kıbrıslı Rumların suni olarak yaratmaya çalıştığı tozlu ortam Batı Ülkeleri tarafından eski dönemlerde olduğu kadar heyecanla karşılanmadı. Doğu Akdeniz’in sorunları “tuzu kuru”  Kıbrıslı Rumların çıkarmaya çalıştığı gürültüye aldırış edecek kadar basit değil.  

Masadan kalkıp zamana oynamaya çalışanlar Birleşmiş Milletlerin 1964 yılında aldığı ucube kararın arkasına saklanarak, Adanın denizlerinde yeni tespit edilen değerlerin tümünü istedikleri şekilde tasarruf edebilecekleri gibi talihsiz bir düşüncenin peşine takıldılar. Bu hayal ile nereye kadar gidebilirler bilinmez ancak gidemeyecekleri belli olan bir yer var; Kıbrıs problemi çözümlenmeden kesinlikle pastanın tamamından faydalanma imkanı bulamayacaklar. Kendi söyledikleri şekliyle denizden çıkarılacak hidrokarbon varlıklarından elde edilecek gelirleri istedikleri gibi kullanıp Kıbrıslı Türklerin payını anlaşma olduktan sonra kendilerine vermek üzere emniyet ile koruyacaklar hikayesi pek tutmadı. Son bir haftadır yıllar önce kabul etmeleri gereken ve geç kaldıkları bir söyleme başladılar “Denizlerimizdeki varlıklarda (aslında bu konu tüm ada için geçerlidir) Kıbrıslı Türklerin hakkı olduğunu biliyoruz,  bunu bir başkasının hatırlatmasına gerek yok”. Bu cümle aslında konunun anahtarı.  

Çıkardıkları gürültünün sebebi bu hakkımızı karambole getirip ortadan kaldırmaya çalışmalarıdır. Ancak onların Kıbrıslı Türkleri temsil eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin  tüzel kişiliğini tanımıyor olmaları bu Devletin başka devlet, kurum ve kuruluşlar ile görüşme, antlaşma ve sözleşme yapmasına engel teşkil etmiyor. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile yapılan sözleşme sonrasında şirketin KKTC adına Adanın dörtbir yanındaki sularda araştırma yapmak, numune toplamak en doğal hakkıdır. Arzu ederseler toplanan bilgiler Türk ve Rum tarafların kuracağı ortak bir kuruluş tarafından birleştirilir, emek, para ve zaman tasarrufu sağlanarak sonuca daha çabuk ulaşılır. Bu araştırmalar Kıbrıslı Türkler tarafından bir Amerikan şirketine yaptırılsaydı Rum tarafı bukadar gürültü çıkaracakmıydı acaba? Yani bahsekonu gürültü bu işleri TPAO yapıyor diyemi?  

Rum tarafının önce masada gözlüklerini fırlatması, sonrasında yapacağı hamle kalmadığı için masadan kalkıp kaçması, bulunacak ve çıkarılıp satılacak gaz ve petrol gelirlerinden Kıbrıslı Türklerin payına düşen kısmı bir başka baharda vermek üzere saklayacağını söylemesi, sonra Adanın denizlerinde bulunacak varlıklarda Kıbrıslı Türklerin ‘Hakkı’ olduğunu kabul etmesi bu satranç oyununu dağıtalım ve yeni bir oyuna başlayalım sinyalleri gibi duruyor. Ancak bu dönüşü Rum kamuoyuna nasıl izah edecekler sorusuna cevap verecek bir BM yumuşak geçişine ihtiyaç duyuyorlar. Bu sebeple Adadaki BM Genel Sekreter Özel Temsilcisi klasik mekik diplomasisine başladı. Başkentlere giderek gerçekleştireceği görüşmeler sonrasında elinde bir sihirli paket ile Lefkoşa’ya gelecek ve Rum tarafı mutlu olarak Noel öncesi masaya dönecek, bu dönüş sonrası görüşmeler ikili veya çoklu olarak başlayacak. Dikkat edilmesi gereken nokta sihirli paketin içinden Kıbrıslı Türkler için taviz sayılacak bir hediyenin çıkmamasıdır. 

Son dönemlerde uluslararası camia Kıbrıslı Rumların isteklerini geçtiğimiz on yıllara nazaran pek dikkate almıyor gibi bir görüntü oluşmaya başladı. Dileriz bunun arkasında Kıbrıslı Türklerin haklılığını anladıkları gerçeği vardır. Hele son on yıldır Kıbrıslı Türklerin Adadaki problemin çözülmesi için gösterdiği gayreti dış dünya dikkate alırsa, gelecek yıl bitmeden yeni bir federasyonun kurulması olası hale gelecektir. Rumların buna karşı çıkması halinde gerçek isteklerinin ne olduğunun tüm Dünya tarafından anlaşılması imkanı doğacaktır.