Kıbrıs adası ve çevresinde bulunan ve bulunacak olan tüm yeraltı kaynaklarının sahibi  olduğuna kendileri inanmasa da başkalarını inandırmaya gayret eden Kıbrıs Rum idaresi, bu işlerin kendi düşündüğü gibi gelişmediğini görünce, hemen Kıbrıslı Türkleri de düşünürmüş gibi yeni oyunları sahneye koymaya çalışıyor. 

Masayı terkedip görüşmelerden çekilerek elde etmeyi umdukları avantajlar gerçekleşemedi. Geçmiş yıllarda olsa batı dünyası gözlerini kapatarak kendilerini destekleyebilirdi. Ama artık köprülerin altından çok sular geçti. Batı dünyası  Kıbrıslı Rumların uzun yıllardır kendilerini oyalayarak pek çok gelişmenin önünü kapatmalarından aşırı derecede rahatsız. Ancak bilerek bir hata yaptılar ve tek taraflı olarak kendilerini AB çatısı altına kabul ettiler. Şimdi bu sıkıntıyı en az zararla atlatarak sorunları gidermeye çalışıyorlar.  

Mesele Doğu Akdeniz’de Kıbrıslı Rumların esiri olmadan  gaz ve petrol varlığını Avrupa kıtasına aktarabilmek. İlk dönemlerde Kıbrıslı Rumların tüm kaynakların sahibiymiş gibi davranmalarını pek fazla kaale alan yoktu. Ancak vakit geçip araştırma derinleşip hikaye gerçeğe yaklaşmaya başladı. Önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde bazı şeyler yüzeye çıkabilecek hale gelebilir.  

Kıbrıslı Türkler uzun zamandır hidro karbon konusunda adil ve ahlaki çözümün nasıl olması gerektiğini bütün dünyaya anlatıyorlar. Kıbrıslı Rumlar bu sözleri kimi zaman  duymamazlıktan geliyor, kimi zaman ise biz sizin payınızı saklarız sonra alırsınız gibi mahalle ağzında bile kullanılmayan açıklamalar ile gün geçirmeye çalışıyorlar. Bu durumda Kıbrıslı Türkler için yapılması gereken; kendi araştırmanı kendin yap, gerekirse platformunu kur petrol ve gazını çıkart yoluna devam et demek oluyor. Bu yolda araştırmalar başlayınca komşumuz rahatsız oldu.  

Önce yukarıda bahsettiğimiz gibi görüşmelerden çekildi. Bundan bir sonuç alamayacağını anlayınca şimdi ise ‘Barbaros’ aradan çekilsin biz Kıbrıslı Türklerle bu işi çözeriz, görüşmelere hemen başlarız ve sonra da gaz ve petrolü çıkararak pazarda satıp, paralarını bloke bir hesaba yatırırız denilmekte. Hatta ileride bizim beğendiğimiz bir anlaşma yapılırsa ve Kıbrıslı Türkler vereceğimiz  haklarına razı olurlarsa bu hesaptaki paraları kendilerine verebiliriz ve  gelişmeler bu yönde olursa gaz ve petrolün sevkiyatı için Türkiye’ye boru hattı yapılmasınıda dikkate alabiliriz diyorlar. Bu durum gösteriyor ki Rum yönetimi hala küçük oyunların peşinde.  

Geçtiğimiz hafta Avustralya’da G20 toplantıları yapılırken Türkiye 2015 yılı başkanı olarak yer aldı. Görüşmeler sırasında dünyanın pek çok bölgesinde mevcut olan çok ciddi sorunlara değinildi. Kıbrıs adası bu sorunlu bölgeler listesinin içinde yer almıyor. Oysa Ortadoğu listenin en önünde bulunuyor. Rumların bu durumdan ders çıkarıp herhangi bir önkoşul olmaksızın derhal müzakere masasına dönmesi ve oyalama düşüncesiyle değil gerçek anlamda çözüm odaklı ve yeni bir federal devlet için paylaşmayı kabul etmeleri ve bunu hazmetme kapasitesine sahip olduklarını  göstermeleri gerekmektedir. Bildiğiniz gibi bu ifadeyi ilk olarak Avrupa Birliği geçmiş yıllarda  genişleme stratejilerinin tanımlanması sırasında kullanmıştır.  

Güney Kıbrıs idaresinin şu anda içinde bulunduğu durumu anlatan uygun bir deyimdir. Zira “Akritas planı” ve  “Enosis” hayalleri ile yola çıkıp hayallerinin bir bir yok olduğunu gördükten sonra adanın siyasi geleceğinin kendilerine olduğu kadar eşit oranda Kıbrıslı Türklere de ait olduğunu  kabul etmeleri hazım kapasiteleri ile alakalı bir siyasi karar olacaktır.  

Yine geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray sözcülerinden birisi Kıbrıs adasına bir süredir gösterilen  ihtimam ve çözüme yönelik teşvik ve çalışmaların Rum tarafının yarattığı gerginlik ve görüşme masasını tek taraflı terketmesi sebebiyle yakında sona ereceğini ve dünyadaki diğer sorunlar sebebiyle Kıbrıs konusunun bürokrasinin tozlu raflarına kalkacağını belirtmiştir.  

Sonrasında neler mi olabilir! Bekleyip görelim.