Bu hafta pazarın öyküsü bir alıntı.. Er veya geç hepimizin karşılaşacağı bir olguya “emekliliğe” ait… Eğer kendisi de bir emekli olan kıymetli izleyicimiz-okurumuz Topçu Kıdemli Albay Güray Selçuk olmasa konuyla ilgili bu önemli kitaptan haberimiz olmayacaktı…Selçuk Albay önemli satırların da altını çizmiş..Bu çizgilerde kendi emeklilik yıllarının da tecrübesinin büyük önemi var kuşkusuz..Daha sonra bizlerle de paylaşmış..Şimdi gelin PhilipheHoffman ‘ ın yazdıklarına bir göz atalım…


Hayat yolumuzda son düzlük sayılan emeklilik algısı 21. Yüzyılla birlikte değişti. Tıpta yaşanan gelişmeler, yaşam konforu ve hijyenin artmasıyla, artık her yeni yıl ortalanma yaşam süremiz bir ay daha uzamakta, yaşlılık daha geç başlamakta ve daha uzun sürmekte. Böylece orta yaşla yaşlılık arasında, sosyal hayatın içinde ama emekli olduğu için boş vakti olan, spor yapan, seyahat eden, sanatla ilgilenen “GENÇ YAŞLILAR” denilen yeni bir kuşak ortaya çıkmakta.
Elbette, bu yeni kuşağın hayatları da sorunsuz değil: Mesleki hayattan kopmanın getirdiği sosyal kimlik ve imaj kaybı bir endişe yaratmakta, bu da eşlerle, çocuk çolukla, torunlarla, kısacası bütün bir çevreyle ilişkileri etkilemekte…
Büyükannelerle-büyükbabaların çocuklarıyla olan ilişkileri ne kadar mesafeli ve/veya çatışmalıysa, torunlarla ilişkiler de o denli gevşek ve mesafeli olur. Anne kız arasındaki örtülü yakınlığı aktaran anne tarafı, tercih edilmesi alışılmış bir durumdur. Halk arasındaki“İnsanın kızı, hayat boyu kızıdır, oğluysa evlenene kadar oğlu kalır,” deyişi bunu doğrular. Anne- kız arasındaki duygusal bağlar her zaman çok güçlüdür, bazen evlilik bağından bile güçlü olabilir. Gelininizle olumlu bağlar kurun. İdeal gelin olmasa da, oğlunuz onu seçmiştir (ve genellikle, bilinçsizce kendi annesine benzeterek). Üstelik gelininiz ondan, görmeyi sevdiğiniz torunlarınızı doğurmuştur. Demek ki altın kural, uzlaşma ve sessizliktir. Bu ikiyüzlülük değil, çatışmaları engellemek için gerekli inceliktir.
İşte bu sorunları Fransız klinik psikolog ve gerontologolanPhilippe HOFMAN, “EMEKLİLİK: Yeni Bir Başlangıç” adlı, Türkiye’de ilk baskısı 2012’de yapılan 309 sayfalık kitabında değerlendirmektedir. Ben de bu bağlamda kitabı 17 sayfada derleyerek sizlerle paylaşmak istedim.
Özellikle emekli olmuş, GENÇ YAŞLILAR sınıfında kendisini görme eğilimde olanların kitabın tamamını okumalarını öneririm. (Tabii gençlerin de göz atmasında fayda var-Nasılsa göz açıp kapayıncaya kadar onlar da bir gün bu sınıfa dahil olmayacak mı?)
Derlemeyi okumaya hemen fırsat bulamayacak zamanı sınırlı Arkadaşlarıma, birkaç paragrafı aşağıda paylaşıyorum:
“Dopdolu bir yaşamdan sonra çiftler kendilerini, işin ya da anne-baba sorunlarının artık gölgelenmediği bir günlük yaşamın içinde bulurlar. Ev genellikle kadınların alanıdır. Genellikle kadına ait bu alanda erkekler kendilerine kişisel bir mekân düzenlerler. Toplumsal kimliğini yitirmiş olduğu için zaten yaralı olan erkek, bu karı-koca samimiyetinin içinde ikinci kere iğdiş edilmiş oluyor. Kimileri bodruma ya da çatı arasına kaçıp kendi kendine işler yapar, başkalarıysa, hem dışarıda hem de içeride olup, evin fanusu içinde kaldıkları bahçeye atar kendini…
* Emeklilerin çoğu, işten ayrılmaktan son derece mutludur. Üretim personeli olarak yeterince emek vermişlerdir, artık kendileriyle ilgilenmeye hakları vardır. İşlerini kaybederken, yitirmiş oldukları en değerli unsurlara; zamana, uykuya, bedensel forma, yakınlarına yeniden kavuşurlar…
* Toplumsal kimliğiniz sizi kolay bırakmaz. Toplumda görünmek zorunda olmadığınız gerekçesiyle özensiz giyinmeye başlamayın. Tayyörlerinizi ve takım elbiselerinizi eski bir eşofmana değişmeyin. Düzenli olarak tıraş olmaya ve makyaj yapmaya devam edin. Haftada en az iki kez, eski beğenilme isteğinizi ve zarafetinizi bulmaya zorlayın kendinizi ve dışarı çıkın.Her şeyden önce kendimiz için varız ama başkalarının bakışlarında var oluruz.
* Ak düşmüş saçlarla hayatını yeniden kurmak kınanacak bir davranış olmaya devam ediyor. Bununla birlikte, boşanmaların % 15’i altmış yaşından sonra oluyor. Ayrılık kararı genellikle kadının aldığı genç çiftlerden farklı olarak, orta yaşın sonundaki çiftlerde kararı veren erkektir.
* Cinsellik emeklilik yaşının çok ötesinde devam eder ancak, hayat gibi, o da değişir. Mutlaka yıkılıp yok olması gerekmez. Böyle bakınca, korkutucu bir kopuş değil dinamik bir süreklilik söz konusudur. Çift olmaktan alınan zevk, öncelikle birlikte olmanın, paylaşmanın, suç ortaklığının zevkidir.Mutlaka sevişmek gerekmez.
* Çocuklara destek olmak kaçınılmazdır. Ancak torunlarınızla ilgili sınırsız bir taahhüt altına girmemeye dikkat edin. Bir yardım, anlık bir destek olarak başlayan şey çabucak sınırsız bir zorunluluk haline gelebilir. Üstelik eğitim sorumluluğunu devralmak tehlikelidir, kıymetli rolünüzü yitirebilirsiniz, ufaklıklar sizi büyükanneleri büyükbabaları olarak görmeyi bırakır ve çocuklarınızla da sert çatışmalar yaşayabilirsiniz. Torunların karşısında büyükannelerle büyükbabalar en basit şeye hayret gösterir, bebekçe konuşuphiç utanmadan çocukluklar yaparlar. Büyükannelerle büyükbabaların çocuklara yönelik avantajı, zamanlarının olması ve genellikle anne-babadan daha sabırlı olmalarıdır.
* Durumları kötü de olsa yaşlı anne-babanın hayatta olması, kendi yaşlılığımıza çekilen bir set gibidir. Neredeyse 70 yaşına gelmiş kişiler bile, anne-babaları hayatta olduğunda kendilerini yaşlı hissetmezler. Kendi yaşlılıklarının izleri, evlatlık görevleri arasında silikleşir.
* Huzurevi kararını vermek… Önemli bir yardım ve bakım düzeneği kurulmuş olsa bile, evde bakım sonsuza dek sürmez. Bakımı üstlenenler sık sık kaygılarını ve bu bakımın zayıflıklarını ifade ederler. Anne babasını huzurevine yatırma kararını vermek de ayrı bir etaptır. Giderek ağırlaşan bakımın tıbbi, sosyo-ekonomik ve psikolojik sınırları aileleri köşeye kıstırır. Her türlü olasılığı değerlendirdikten sonra aileler son çare olarak gördükleri çözüme mecbur kalırlar. Ebeveyn bu karara bazen çok sert tepki verir: onu evinden ayırmak, köklerinden, kimliğinden koparmaktır, onu “herkesin başından attığı bir sürü ihtiyarın ölümü beklediği bir huzurevine atıp terk etmektir”.
* Bellek kapalı devre çalışmaz, gelişmesi için paylaşılması gerekir. Neredeyse kimseyle iletişim kurmayan, tek başına yaşayan biri zihinsel olarak yoksullaşır. Basitçe söylemek gerekirse, düşünmek ve yaşamak için başkalarına ihtiyacımız vardır. Toplumsal belleğinizi genişletin. İlişkilerinizi geliştirin, derneklere gidin, yeni tanıştığınız kişilerin ad ve soyadlarını aklınızda tutun ve her konudaki izlenimlerinizi paylaşın. Haftada iki ya da üç kez çevrenizdekiler anlatacak özgün ya da eğlenceli bir hikâyeniz olsun.

* Bazı çiftlerde, eşler özenle birbirinden kaçıp sadece görünüşü kurtarmak için bir araya gelirler. Aslında iki kişilik bir yalnızlığı paylaşırlar. Bu korkunç bir duygudur, diğerinin duygusal desteği sürekli kayıp durur. Oysa, herkese karşı, sahte çift görüntüsünü korumak gereklidir. Bu yaşam biçimi aktif yaşam sırasında çocukların, işin, tamirat işlerinin ya da aşırı yorgunluğun perdeleri sayesinde iyi kötü idare edilse de, emeklilikte bazen çöküverir. Zayıf olan eş, sevgisizliğe karşı bir yardım çağrısı olarak, depresyona yenik düşer.
* Genç yaşlılar genellikle çocukluklarında spor yapmak için pek teşvik edilmemişlerdir. Hiç spor yapmamış olanlar bedenlerini başkalarına göstermeye çekindikleri için spora başlamakta tereddüt ederler. Daha önce sporla ilgilenmediyseniz, bedeninizi keşfetmek için zaman ayırınız ve makineyi yavaşça tekrar çalıştırın. Yürüyebildiğiniz kadar yürüyün (günde yaklaşık bir saat), yürüyüş en iyi spordur.
* Genç yaşlıların yarıya yakını bir ya da birden çok derneğe üyedir. Genel kural olarak erkekler derneklere daha az gider. Evde oturmayı kadınlardan daha çok severler. Dışa dönük bir toplumsal yaşantıdan sonra eve kapanıp tamirat işleri yapmaya, okumaya, televizyon izlemeye ya da bahçeyle uğraşmaya eğilimleri vardır.
* Genç yaşlılar ne sonsuza dek öyle kalacak çocuklar, ne de can çekişip uzatmaları oynayan insanlardır. Bilinmeyenin kaygı verici olmayı sürdürdüğü ama içinden esas olanın çıkabileceği bir dönüşümün içinde yaşarlar. “Nasıl yaşadıysan öyle yaşlanırsın,” sözü gücünü korur.”
Allah herkese mutlu ,sağlıklı emeklilik yaşamayı nasip etsin….

(Star Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)