Türkiyede bütün askeri darbeler, şu ya da bu biçimde, doğrudan veya dolaylı olarak sağ iktidarların önünü açmıştır.

1) 27 Mayıs 1960 müdahalesi, getirdiği çağdaş ve özgürlükçü anayasa yoluyla, sol ile birlikte sağın da siyasal örgütlenişine yardımcı olmuştur.

Her ne kadar sağ bir iktidar olan Demokrat Partiyi iktidardan düşürmüş ve sonradan kapanmaz yaralara, uzun hesaplaşmalara yol açacak bir biçimde üç liderini asmışsa da, özellikle din ve milliyet tabanında gelişen ve o güne kadar Demokrat Parti şemsiyesi altında görünen sağın kendi mecralarında örgütlenmesinin önündeki engelleri de kaldırmıştır.

Gerek milliyetçilik tabanında gelişen akımlar, gerekse dinci-mezhepçi tabanda varlıklarını sürdüren tarikatlar ve hareketler, 1961 Anayasasının kabulünden sonra çok daha özgür bir ortamda gelişme olanağına kavuşmuştur.

Elbette farklı sol akımlar da aynı özgürlükçü ortamdan yararlanmış ve çeşitli örgütlenmeler bağlamında siyaset sahnesinde aktif olmaya başlamışlardır ama bunların önü çok kısa bir süre sonra yine askeri darbelerle kesilecektir.

Bugünkü gençler bilmezler, yaşayanlar da galiba unuttular:

O dönemde solcular, sağ kökenli milliyetçi ve dinci-mezhepçi hareketlerin de bu özgürlükçü ortamdan aynı ölçüde yararlanmasından yanaydılar.

Nurculuk başta olmak üzere bütün tarikatlar 1961 Anayasasının sağladığı özgürlükçü ortam içinde siyasal güç kazanmış ve hatta Gülen Cemaati, o dönemde Danıştaya verilen ve altında ünlü Sosyoloji Profesörü Cahit Tanyolun da imzası olan bir bilirkişi raporu ile Tarikat değil, Cemaatdiye nitelenerek önündeki hukuksal engelleri aşıp siyasal arenadaki yerini almıştır.

Dönem Marxın beşli şemasının Asya Üretim Tarzı (AÜT) modeli ile revize edilmeye çalışıldığı, İdris Küçükömerin bütün sağ ve sol kavramları altüst ettiği dönemdir.

O dönemin bugüne yansımalarını, mutlaka okunması gereken Zülâl Kalkandelenin Cumhuriyet Kitapları arasında yeni çıkan İdris Küçükömerin Tezleri-İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleriadlı kitabında görebilirsiniz.

27 Mayıs 1960, yarattığı özgürlükçü ortamda, o dönemdeki solcuların da desteğiyle dolaylı bir katkı sağlamıştır sağ iktidarlara.

2) 12 Mart 1971 muhtırası ülkede gelişen sol birikimi, anarşiye ve teröre yol açtığı gerekçesiyle, doğrudan doğruya ezmeye ve sağa destek vermeye yönelik bir harekettir.

Her ne kadar Atatürkçübir söylem kullanmış ve önce bir teknisyenler kabinesiyle işe başlamışsa da, sonradan tam anlamıyla siyasetteki sağ sıçramanın ortamını hazırlamıştır:

Bütün solcular tutuklanmış, “Komünist değilim, Hümanistim diyen Sabahattin Eyüboğlu bile gözaltına alınıp bir sandalye üzerinde gece gündüz sorgulanmıştı.

Adalet Partisinin, Demirele kızan Celal Bayarın da destek vermesiyle Ferruh Bozbeyli tarafından kurulan Demokratik Parti tarafından bölünmesi sonucunda 1973 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan CHPnin yeni sloganı Ortanın Solukahramanı Ecevit bile bu ortamda ancak Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi ile koalisyon yaparak hükümeti kurabilmişti.

Böylece dinci sağ, ilk kez kendi kimliğiyle iktidar ortağı oluyordu.

Temelleri zaten çürük olan bu hükümet, Kıbrıs harekâtından sonra bu olayı oya dönüştürmek isteyen Ecevitin, Bozbeyli ile yakınlaşması sonunda koalisyonu bozmasıyla sona erdi; Bozbeyli son anda tutumunu değiştirip CHPye destek vermekten vazgeçince de ülke hükümetsiz kaldı.

Çünkü Demirel, Erbakan ve Türkeş, aynı oy deposuna, sağa dönük partilerin liderleri olduklarından anlaşamıyorlardı.

Lafı uzatmayalım, uzun müzakere ve uzlaşmalardan sonra 12 Mart 1971 darbecilerinin istediği oldu, liberal sağ, dinci sağ ve milliyetçi sağ, Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti ile iktidara geldi ve Türkiyenin kaderi değişti.

Arkası cumartesiye...

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)