Çok değil, 1.5 yıl önce... Batı medyası Esma Esad’ı Doğu’daki yüzü bellemişti.

Yere göğe sığdıramıyordu.
Zira, Esma “onlardandı”.
“Ermeniler, İslam, Hıristiyanlık, Emeviler ve Osmanlılar... Hepsi benim kimliğimin bir parçası” diyordu Londra doğumlu Esma ama formasyonu tam donanımlı bir İngiliz’inkinden farksızdı.
Batı’nın imtiyazlı çocukları gibi yetişmiş, özel okullarda okumuş, yatırım bankacılığı yapmış iyi eğitimli Batılı kadın modeli...
Zarifti, gençti, inceydi, stil sahibiydi.
Nazikti, sevecendi.
Rol modeldi.
Bir first lady’den beklenebilecek her şeye, bir Ortadoğu ülkesinin first lady’sinden beklenenden katbekat fazlasına sahipti.
Repertuvarına katacak yeni bir malzeme buldu mu yapışıp kalan Batı medyası Esma’nın meziyetlerini anlatmak için bülbül gibi şakıyordu.
Vogue dergisi onu “Çölün gülü” ilan etti.
Paris Match’e göre Esma “karanlıklarla dolu bir ülkede ışık unsuru” idi.
18 yaşın altındaki 6 milyon Suriyeli gencin zihniyetini değiştirecek, toplumda aktif rol üstlenmelerini sağlayacaktı.
Vogue’a anlatmıştı, ülkesini ileri zıplatmak için herkesin sorumluluk alması, sivil toplumun güçlenmesi gerekiyordu.
“Bu ülkede hepimizin payı var” demişti, “Biz ne yaparsak, Suriye o olacak”.
Batı medyasının kalemleri durmadan aynı şeyi yazıyordu:
Esma, Suriye’nin muasır medeniyetler seviyesine yükselmesi için didiniyordu. Massar’ı kurarak ülke çapında 200 bin gencin vatandaşlık sorumlulukları konusunda bilinçlenmesini sağlamıştı.
Bununla da kalmamış, gençlerin iş bulmalarına çalışan türlü sivil toplum örgütlerini en çok o desteklemişti.
Üstüne üstlük, Louvre Müzesi’ni ve İtalyan uzmanları topraklarına çağırarak Suriye’nin tarihinin, sanatının gün yüzüne çıkarılmasının ve ülkenin bu alanda yumuşak güç olmasının yolunu açmaya niyetlenmişti.
Tam anlamıyla “Batılı” bir hamleydi.
Gelin görün ki...
Arap Baharı patlak verdi. Ortadoğu’nun diktatörleri birer birer devrilirken sıra,
o vakte kadar Batı’nın “reformist” diye göklere çıkardığı Beşar Esad’a geldi.
CNN’e verdiği röportajda “Hangi devlet insanlarını öldürür? Bunu yapan lider gerçek bir delidir” diyen Esad, o “deli”nin gerçek hayattaki karşılığı olmuş, kendi insanlarını katlediyordu.
Batı medyası “Esma nerede?
Niye bu zulme karşı çıkmıyor?! Niye
susuyor!” serzenişlerinin elçisiydi.
Bugüne kadar Esma’ya boşuna mı yatırım yapmışlardı?
Yüz karasıydı. Hayal kırıklığıydı.
Çölde suladıkları gül, onlar için bir anda yabani ota dönüştü.
Bir yıl önce 2000’lerin stil ikonu ilan ettikleri kadın...
Şimdi “halkı yoksulluk içinde
kıvranır ve acıya boğulurken Paris’ten ayakkabı ısmarlayan” duygusuz canavar.
Bir yıl önce evliliği peri masalı gibi anlatılırken...
Şimdi kocasıyla “Bunu birlikte aşacağız... Seni seviyorum” diye yazıştığı için zehirli okların hedefi.
Vogue için Esad Ailesi’yle görüşen ve yazısıyla yıkayıp yağlayan gazeteci...
Şimdi çok pişman. Meğer tanıştığı “şeytan ve karısı” imiş. Öyle diyor.
Esma suçlunun yanında durmakla, suça ortak olmakla yargılanıyor.
Batı medyası, Batı’nın çıkarları Suriye’yle ortak bir noktada buluştuğu müddetçe Esad’ların yaptıklarını görmezden geldi.
Üstüne bir de ikonlaştırdığı Esma üzerinden rejimi dünyaya olumladı.
Peki niye şimdi aklı başına geldi? Esad bir yıl önce diktatör olmadı ki.
Esma’nın yaptıkları şimdi ahlaksızca da...
Geçer akçe olduğu günlerde süper-star muamelesi gören bu kadına, gözden düşünce kullanılmış peçete muamelesi yapmak ne kadar ahlaki?
Bugüne kadar, dünyada kocası
kirli bir savaşa alet olmuş veya
kendi o savaşı yürütmüş hangi liderin karısı onu bırakıp gitti?
ABD, Irak’ı bombalarken Laura Bush kendine ayakkabı almıyor muydu?

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)