Londra’da kurulan ve dünyanın ilk sanayi fuarı niteliğindeki Büyük Sanayi Sergisi çok çeşitli meslek dallarının konusuna teşkil eder. Sergiden 85 yıl sonra ve günüzden de 83 yıl önce serginin gerçekleştiği ve büyük başarı elde eden Kristal Saray temellerine kadar yanarak yok olur. Sergi için özel olarak inşa edilen, Hyde Park’ın bazı ağaçları kesilmeyip içine alındığı için dünyanın en büyük serası adını alan saray 83 yıl önce bugün, yanar…30 Kasım 1936, Pazartesi!

Asında saray dense de özel bir amaç için inşa edilmiştir. 1851 yılında Osmanlı Devleti’nin de temsil edildiği, sanayi gelişimine de ışık tutan bir sergi gerçekleştirilir.

Gezi yazısı yazarken olmayan bir şeyden nasıl bahsedilir? Ancak bugün artık olmayan saray 1851 yılındaki Büyük Sanayi Sergisi’ne ve ortaya çıkardığı Londra’nın en kıymetlilerinden 3 adet müzesine götürür bizi…her yaştan ziyaretçi çeken ve her daim kıymetli…Viktoria ve Albert Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi ve Bilim Müzesi.

Sergi sınıf farklılıklarını da ortadan kaldırır. Üst sınıftan insanlar alt sınıf ile aynı pavyonlarda dolaşır. Bilet fiyatları bugünki değeriyle 5 Pound ile 300 Pound arasında değişir ve bu da her sınıftan insanın bir araya gelmesine sebebiyet verir. Ayrıca Charles Darwin, Charles Dickens, George Eliot, Charlotte Bronte gibi dönemin tanınmış yazar, politikacı gibi Viktorya Dönemi’nin A Sınıfı şahsiyetleri de sergiyi gezenler arasındadır. Altı ay süren sergiyi 6 milyondan fazla kişi ziyaret eder. Britanya’dan ise her 3 kişiden biri bu muazzam ana şahitlik eder.

1800’lü yıllar Sanayi Devrimi neticesinde yoğun teknik ilerlemelerin kaydedildiği, ülkelerin birbirleriyle yarıştığı ve bazı diğer devletlerin de gelişmelere ayak uydurabilmek için yabancı teknisyen istihdam ettiği dönemdir.

Bu sergide pek çok ülkenin bulunması ve ürettikleri ürünleri ve buluşları sergilemeleri, ticareti artırma çabaları ve daha iyi bir gelecek amacı…Aynı amaçla 1862 yılında Kristal Saray’da bir sanayi dergisi daha düzenlenir. Ancak, özellikle 1851 yılı sergisi o kadar başarılı olmuştur ki 1855 yılında Paris’te, 1893 yılında Chicago’da ve 1889 yılında da tekrar Paris’te uluslararası sergi kurma fikrine öncülük eder.

Bu sergiden ve oluşturulan müzelerden bahsederken Kraliçe Viktorya’nın genç yaşta kaybettiği bu uluslararası serginin mimarı, düzenleyicisi Prens Albert’ı anmadan olmaz. Sergiden elde edilen gelir çar çur edilmez ve endüstriyel gelişim, eğitim ve elbette sanatsal faaliyetler için kullanılır. Bugün müze olarak ziyaret ettiğimiz yerler aslında ne kadar da bu amaca hizmet eden kurumlardır aslında. Denir ki Prens Albert enternasyonalizm kaygıları ve ticareti artırma çabalarıyla böyle bir işe girişse de asıl amacı Britanya’nın endüstriyel gelişimini sergilemek ve ne kadar üstün olduğunu göstermek, endüstriyel üretimdeki lider rolünü pekiştirmektir. Ama eski İngiliz kolonisi Birleşik Devletler, ülkenin endüstriyel gelişiminin aldığı yolu sergilemekten ne kadar hoşnut olduğunu ve yeni dünya liderliğine soyunabileceğinin sinyallerini üretim kapasitesi, buluşlar, makine ve çok çeşitli ürünlerle gösterir. Bu sergi, çeşitlilik ve ülkelerin yarış halinde olması hali pek çok esere konu olur. Özellikle Rus yazar Dostoyevski bu tipten ürünlerle ülkelerin bir araya gelerek birbirleri ile yarışmalarını ‘faydacı yaklaşımın sembolü’ olarak tanımlar ve şiddetle eleştirir. Eleştirilerini kristal sarayı ve batı menşeli ürünleri yerinde gördüğü 8 günlük Londra ziyaret sonrası ‘Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’ (İletişim Yayınları) isimli eserinde dile getirir.

Temelde demir, çelik, makina ve makina gücüyle üretilen tekstil ürünleri sergiye damgasını vurmuşken Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu gruptaki diğer ülkeler aslında sadece el emeği-kol gücü ürünlerini sergilerler, hammadde kaynaklarına vurgu yaparlar. Endüstriyel ürün olarak Feshane Fabrikası’ndan gelen hazır giyim ürünleri, Kütahya işi cam ve seramik eşyalar, bakır el işçiliği örnekleri, dokuma işçiliği örnekleri, deri, nakışlı esvaplar, minderler ve halılar…herşey nerdeyse el işçiliği! Türk Sergisi’nde imalat sanayi ürünleri neredeyse hiç yoktur, hammaddeyi işleyerek nihai mal üretimini gerçekleştirme çabası, algısı veya bilinci yoktur denir Osmanlı Devleti’nin…Bu da bilgiye ve buluşa dayalı üretim kabiliyetinin olmayışına yorulur. Ama Mısır, Tunus gibi ülkeler de farklı değil tabi ki.

Bu büyük serginin doğurduğu Londra’nın üç güzel müzesine dönersek bunlar bugün bile ‘Albertopolis’ olarak isimlendirilen serginin güney kısmına kurulurlar. Hepsi sergiden elde edilen bugünün değeriyle 18 milyon Pound’luk gelirle yaptırılırlar ve artan para da endüstriyel araştırmalar yapan araştırmacılara burs sağlamak için kurulan ve bugün de faaliyetlerini sürdüren vakfa aktarılır.

Kristal Saray sergi sonrası ne yapar? Bir şahıs tarafından satın alınır, sökülerek yeni yerine taşınma maliyeti yapım maliyetinin 6 katı kadar tutar ve sahibinin iflasına sebebiyet verir. Ardından da saraya ilgi azalır. 1920’lerde restore edilir, 1936 yılında bu görkemli yangını 100 binden fazla kişi seyreder. 400’den fazla itfaiyeci 89 itfaiye aracı ile sarayın tamamen yanmasını engelleyemez. Churchil de ‘…bu bir dönemin sonudur…’ der.

Ama bugün 7’den 77’ye herkesin ve yabancı turistlerin uğrak yeridir bu müzeler ve hala daha bilimsel ilerleme, restorasyon ve konservasyon gibi akla gelen alanlarda lider konumdadırlar. Çocuklarınızla sık sık ziyaret etmek hususiyetle zihin ve ufuk acıcı bir eylemdir.