Havaalanları, tanımadığınız binlerce insanla birlikte vakit öldürdüğünüz bekleme salonlarıdır. İstikamet yurtdışıysa, en az iki saatinizi yer.


İstanbul\'daysanız, ulaşıma ortalama iki saat harcarsınız. Etti mi kafadan dört saat. Şansınız varsa, check-in yaptırırken uçağın ne kadar rötar yapacağını belirtirler. Peki ya kalkış zamanı geçmesine rağmen uçağa alınacağınız kapıda hiçbir görevli göremezseniz? Gözünüz bilgi levhalarında, kulağınız anonslarda beklemeye başlarsınız.


Sorunun ne olduğuna dair bir ipucu vermezler. Nice sonra, belirsizliğin dibine yuvarlanırken ekranlarda rötar ilanı yapılır. Açıklamadan tatmin olmazsınız. Çünkü görevliler sebep olarak hava muhalefetini gösterirken, anonsu yapan ruhsuz ses \"işletme nedenlerinden\" dem vurmaktadır. Ortada iki açıklama varsa, muhtemelen gerçek sebep bir üçüncüsüdür dersiniz.


Aprona bakarsınız, ne havada ne yerde milim kar vardır. Acı haber bir saat sonra gelir: 8 saat 15 dakikacık bir rötar! Uçağın neden kalkmadığı sorusu yerini geceyi nasıl geçireceğiz endişesine bırakır. Kimi yolcular evlerine dönmek, kimileri otele yerleştirilmek isterler. Görevliler hem kriz yönetiminden hem de doğru bilgiden nasipsizdir. Hâlâ \"hava muhalefeti\" gerekçesine sığınmakla kalmayıp (oysa herkes öğrenmiştir, gidilecek şehirde de kar yoktur) \"düşün peşimize, sizi otele götüreceğiz\" diyerek fareli köyün kavalcısını oynarlar.


Yolcular, yaşlısıyla, hastasıyla peşlerine düşüp, havaalanını bir uçtan bir uca katederler. İnilir çıkılır, dönülür dolaşılır, nihayet bir noktaya varılır. Orada kavalcılar \"Otel yok, isteyene çıkış kâğıtlarını verelim.\" demez mi? Otel biz bu yolu katetmeden önce vardı da, şimdi niye yok? Yanlış bilgi verdikleri için özür dilemek yerine \"Bütün oteller dolu\" diye bir cevap patlatırlar. Bu, imkânsızdır. Olsa olsa havayolu şirketinin anlaşmalı otellerinde yer kalmamış olabilir. Food court\'ta yiyecek içecek ikramıyla yetineceklerdir. Fakat orada da oturacak yer yoktur.


İsyan büyür. Pasaport kontrolünden geçildiği için alandan çıkış yapacaklar bir belge dolduracaklardır. Fakat doldurdukları belgeleri polislerin kabul etmeyeceği söylenir, doğru kâğıdın gelişini beklemek zorundadırlar. Bu arada, şirketin kendilerine bir otel bulmaya mecbur olduğunu düşünenlerle görevliler kavga etmektedir. Yolcular şirketin otel yükümlüğünden kurtulmak için rötarı kasten 10 saatin altında bildirdiğine inanmaktadır. Muhtemelen mağdurlardan yabancı olanlar tercih edilecektir. \"Türkler acı patlıcandır\" havalanında gecelemeleri uygundur.


Karşılıklı tehditler karakola havale edilirken, siz doğru belgeye ulaşıp çıkışa yönelirsiniz. Fakat nereye gideceksinizdir? Eve gitmeye kalksanız, bu arada tipi başlarsa nasıl döneceksinizdir? Gazeteniz havaalanına yakındır. Ekler ekibi geç vakitlere kadar ayaktadır. Sizin ayaklarınızsa, alanda saatlerce beklemekten su toplamıştır. Bir daha topuklu giymemeye yemin içerek gazetede çorapla dolaşırsınız.


Gece yarısı havaalanına dönüp yeniden kuyruğa girersiniz. Görevli sayısı azdır. İşleminiz bir saat sürer. Uçağın bir kez daha rötar yapacağından habersiz etrafı izlersiniz. İki grup yolcu vardır. Özel imkânlardan yararlanabilen seçkin sınıf ve bulduğu boş koltuğa hatta yere kıvrılıp yatmak zorunda olan faniler. Siz ikinci sınıfa aitsinizdir; çünkü elinizdeki kartların hiçbiri, ne alandaki otelin lobisine, ne özel bankaların ya da havayolu şirketinizin lounge\'una girmenize yeter. Vaktiyle CİP yolcusuysanız oralarda konaklamanın rötar stresini nasıl dağıttığını bilirsiniz. Ama işte rütbeniz düşmüştür. Kulağınızda Cem Karaca\'nın \"İşçisin sen işçi kal\" şarkısı, kader emekçi halkımızın çektiği çileye seni tanık ediyor diye teselli bulursunuz.


Bu arada kapı numaranız değişmiş, fakat lütfedip ilan etmemişlerdir. Aynı uçağın kurbanlarından biri sayesinde durumu öğrenirsiniz. Tam ikinci kalkış vakti gelir, bir saat daha rötar anonsu yapılır. Yine \"işletmeden kaynaklanan sebepler\" teranesiyle karşılaşırsınız. Fakat nedir onlar, kimse bilmez. Yine her kafadan bir ses çıkar. O bir saat dolmadan yeni bir anons: \"Bir saat daha!\" Çok yoksuldurlar, bir pardonları dahi yoktur. Sabah olmaktadır, uykudan çok yatıştırıcı bir ilaca ihtiyaç duyarsınız.


Son belirtilen vakitten epey bir süre sonra uçağınız kalkar. Kemerinizi bağladığınız an uykuya geçtiğiniz için içerideki bekleme süresini yaşamazsınız. Son duyduğunuz ses, pilotun \"anlayışınız için teşekkür ederiz\" anonsudur. Anlayış gösterdiğimizi varsayacağına şöyle demesini istersiniz:


\"Değerli yolcular. 27 Ocak Cuma 19.45\'te kalkacaktık. Şu anda 28 Ocak saat 06.45. Ne kadar zor bir zaman dilimi yaşadığınızı biliyoruz. Sizi otellerimizde ağırlayamadık, sandalye üstünde gecelediniz. Defalarca rötar yaptık, sözümüzde duramadık. Gerçekten çok üzgünüz. Geç kalkışımız, kısmen şirketimden, kısmen havaalanı yönetiminden kaynaklanmaktadır. Franfurt Havaalanı\'nın özel şartları da bunda rol oynamıştır. Havayolu ulaşımı çok karmaşık bir süreçtir. Bize düşen hatalardan dersimizi aldık. Umarız her şeye rağmen zevkli bir yolculuk geçirirsiniz...\"


Böyle insanî bir açıklamaya değer bulunmamanın hüznüyle fiziksel dünyadan kopar, üç saat sonra uçağın tekerleri yere değdiğinde uyanırsınız. Dışarıda kar yoktur ve hava mutedildir. Sizi karşılamaya gelene \"Bazı yolcular diyor ki, gece 24\'ten sonra sabaha kadar iniş kabul edilmiyormuş burada, doğru mu?\" diye sorarsınız. Evet, doğrudur.


30 Ocak\'ta İstanbul\'a döneceksinizdir. 11.40\'ta kalkacak uçağın iki saat rötar yapacağı daha en başta size bildirilir. Sebep nettir: İstanbul\'da yoğun kar yağışı. Eyvallah dersiniz. Çünkü doğru bilgi teskin edicidir. Fakat kapı numarası belli değildir. Almanlar bu kadarcık bir stres faktörünü bile yönetmeye değer bulur, kalkış ve iniş saatleriyle kapı numaralarını gösteren dev ekranın başına iki güzel genç kız koyarlar. Bu kızlar ekrana bakmaya gelen her yolcuyla ilgilenip, hal hatır sorarlar. Kapı numarası belirinceye kadar her defasında size çikolata ikram eder, \"Ah ne yazık ki daha belli olmadı, çok üzgünüz. Nerede oturuyorsunuz, biz size haber verelim.\" derler. Ve nihayet \"hadi tebrikler, çok beklediniz ama kapınız belli oldu, iyi yolculuklar\" diye elinize tutuşturdukları yeni bir çikolatayla sizi uğurlarlar.


Kıssadan THY\'ye ve havaalanını işleten TAV\'a düşen hisse çok açık: Kriz yönetimi gözden geçirilecek, personel eğitilecek. Yolcuya her durumda net bilgi verilecek. Tüm görevliler ağız birliği edecek. Anlaşmalı otel sayısı artırılacak, öncelik yabancılardaysa bu saklanmayacak. Rötar mağdurlarının gönlü alınacak. THY gibi gözbebeğimiz bir kurumdan çok şey mi istiyoruz?

(ZAMAN)