Dış dünyadan Türkiye'ye karşı ciddi düşmanlıklar planlandığını biliyorum ama ülke içinden yapılan bazı değerlendirmelerin ve dile getirilen bazı söylemlerin iyi niyetli olduğuna kuşku duymuyorum.

Ancak ne denli iyi niyetli olurlarsa olsunlar bazen ciddi tahribata yol açıyorlar. İnsan "bu ülkede insanlara hiç rahat vermeyecekler mi" diye düşünmekten kendini alamıyor.

Dersim tartışmaları

Birkaç sene önce değerli bir diplomat-milletvekilimizin; Dersim'le ilgili olarak dile getirdiği "Dersim'de analar ağlamadı mı" sorusu çok kırıcı tartışmalara gebeyken; çok şükür alevlenmeden sona erdi. Fakat bu kez bir başka değerli milletvekilimizin Dersim olaylarını dile getirmesi ve aydınlatılmasını istemesi; yepyeni tartışmalara yol açtı. Ve "tam bu tartışmalar küllendi" derken; bakıyoruz bir başka kaynaktan tartışma alevleniyor. İnsanın aklına "kitle iletişim araçları ele alacak konu bulmakta zorlanıyor mu" sorusu geliyor ama ele alacak o kadar çok konu var ki böyle bir düşüncenin hiç anlamı yok.
Din ve vicdan özgürlüğüne çok saygılı olduğu bilinen Osmanlı İmparatorluğu'nun hem de en güçlü olduğu dönemde 16. Yüzyıl'da; Alevi tebaya karşı insafsız bir baskı uygulaması ve gerçekten büyük acılar çekmelerine neden olmasını açıklamak gerekir. Öyle anlaşılıyor ki; Osmanlı herhangi bir "iktidar talebi" olmayan İslamiyet dışı cemaatlere ve bunların din ve mezheplerine çok hoşgörülü davranırken; özellikle Türkmen etkisiyle iktidarına rakip gördüğü Aleviler'e ve Aleviliğe karşı hoşgörülü olamıyordu.
Haklılık ya da haksızlık tartışmasına hiç girmeden şunu söyleyebiliriz ki; Osmanlı'nın bu tutumunu haksız bulanlar bile; iktidarını korumayı hedefleyen bir imparatorluğun bu tutumunu anlayışla karşılayacaklardır. Fakat Alevi toplulukların yüzyıllar süren acı ve sıkıntılarını hafifletecek bir şey olmadığı açıktır.
İşte bu koşullar altında Osmanlı Alevileri; kendilerini unutturma amacıyla kırsal kesime sığınmışlar ve özellikle Orta ve Doğu Anadolu'nun köylerinde yaşamlarını sürdürmeye çabalamışlardır. Ve Alevi cemaatlerinin bu "izolasyon" politikaları ancak Cumhuriyet ve Cumhuriyet'in getirdiği "eşitlikçi" politikayla son bulmuştur. Cumhuriyet'in farklı gelir düzeyleri arasında ne denli eşitlikçi olduğu tartışılabilir ama İslamiyet'in farklı mezhepleri arasında farklı politikalar uyguladığı söylenemez.
Cumhuriyet'le Mustafa Kemal'i eş anlamlı gören Aleviler'in gözünde Atatürk imajının bir siyasal motif olmaktan çok fazla olduğu açıktır.

Cemevleri ve Atatürk resimleri

Çok sayıda cemevinde; genellikle Mustafa Kemal'in toplumumuza yaptığı katkı konusunda konferanslar verdim ve söyleşiler yaptım. Sırasında lokmalarını paylaştım. Alevi olmamakla birlikte Aleviler'in toplumumuzdaki önemini ve değerini çok iyi bilirim.
Cemevlerinde farklı düzenlemeler olmakla birlikte; değişmeyen bir şey Hz. Ali ve Mustafa Kemal'in hemen aynı boyda birer resimlerinin bulunmasıdır. Bu görüntünün; birilerini özellikle Alevi birilerini rahatsız edeceğini hiç aklıma getirmemiştim. Oysaki bu konuda iki de kitabı olan değerli bir yazar; Atatürk'ün politik bir "figür" olduğundan bahisle cemevlerinden Atatürk resimlerinin mutlaka kalkması gerektiğini; hatta mutlaka kalkacağını dile getiriyor.
Aslında her türlü düşünceye saygı duyarım. Fakat bu değerli yazarımızın Atatürk'ün siyasal bir motif olduğunu iddia etmesini doğru bulmadım. Hele bu sayın yazarın "aile içinde konuşulanlarla Dersimli olmayanların yanında konuşulanlar birbirinden çok farklıdır" biçimindeki değerlendirmesini; düpedüz seviyesiz bir iftira olarak gördüm.
Yıllarca önce; faşistlerce katledilen bir Alevi şehidinin cenazesinde; gencin babasının kortejin en önünde elinde büyük boy bir Atatürk portresiyle yürüdüğünü görünce yüreğim titremişti. Bu en acılı gününde Atatürk'e sığınan bu baba acaba "takiye" mi yapıyordu?..