İngiltere

İskoçya tam bağımsızlık yolunda

İskoçya’da18 Eylül’de düzenlenecek referandumda, ülkenin İngiltere’den ayrılarak bağımsız bir devlet olması fikri halk tarafından karara bağlanacak.

Söz konusu referandumdan son derece rahatsız olan Londra, Edinburgh yönetimini mümkün olan tüm kısıtlamalar ile tehdit etmeye devam ediyor. Söz konusu süreçte, İngiltere Başbakanı David Cameron’un gerçektende ciddi manada endişe duymasını gerektiren bir takım faktörler bulunmaktadır. Çünkü önümüzdeki referandumda İskoçyalıların bağımsızlıktan yana oy kullanmaları halinde, Büyük Britanya Krallığı’na mensup 5 milyonluk bir nüfusun yanı sıra, Glasgow yakınlarında bulunan İngiliz nükleer denizaltı üssü de yabancı bir ülkenin sınırları içerisinde kalmış olacak.


Avrupa Kıtası İngiltere, İtalya ve İspanya gibi AB’nin önemli kilit ülkelerinde kısa bir zaman içerisinde gerçekleştirilecek olan bölgesel bağımsızlık ya da birleşme referandumlarının oluşturacağı oldukça önemli bir siyasal süreçten geçmeye hazırlanıyor. Fakat söz konusu konjonktür, politik histeri krizlerini andıran bir takım endişe dalgaları yaratmaktan son derece uzak. ABD ve AB bloğu, tıpkı Kırım’da yaşayan halkın ezici çoğunluğunun demokratik ve özgür seçimine saygı gösterip Yarımada’nın Rusya Federasyonu’na dahil olmasını öngören anlaşmayı imzalayan Moskova’ya yaptığı gibi Londra, Madrid ve Roma’yı tehdit edip, bu başkentlere yönelik bir takım yaptırımları uygulamaya koymamaktadır.


İskoçya’da düzenlenecek olan referandumla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Avrupa Enstitüsü Başkanı Aleksey Gromıko, düşük bir ihtimalle olsa da İskoçya’nın İngiltere’den ayrılmasının mümkün olduğunu, fakat buna karşın, ülkede söz konusu referanduma ilişkin herhangi bir tartışma ortamının da şu an itibariyle bulunmadığını ifade ediyor:


‘‘İngiltere’de ülkenin herhangi bir bölgesinde referandum yapılmasını yasaklayan bir kanun bulunmuyor. Bu yüzden söz konusu oylamaya katılan vatandaşların büyük bir kısmının İngiltere’den ayrılmaya destek vermesi halinde, Londra’nın buna engel olmak adına yasal açıdan yapabileceği hiçbir şey bulunmamakta. Fakat İskoçyalı milliyetçilerin bu referandumda yenilgiye uğrayacakları gerçeği de herkesin malumudur. Çünkü ayrılık yanlısı bu grupların halk içindeki oranı ancak %35 civarındadır. Ayrılıkçı yapılanmalar her zaman İskoçya’da var olacaktır fakat ülke yine de İngiltere’ye dahil bir biçimde varlığını devam ettirecektir’’.


Buna karşın, şu an yönetimi elinde bulunduran İskoçya Hükümeti, konu üzerinde oldukça kararlı görünüyor. Hükümet tarafından kısa bir süre önce yayımlanan Beyaz Kitap’ta İskoçya’nın İngiltere’den ayrılarak bağımsız bir devlet haline gelmesi sürecine ilişkin planın tüm detayları kamuoyu ile paylaşıldı. İskoçya Başbakanı Alex Salmond ise geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada, bağımsızlık faktörünün İskoçya’nın şu an sahip olduğu muazzam potansiyelden pratikte faydalanma imkanını da beraberinde getireceğini ifade etmişti. İskoçya’nın bağımsızlığını savunan çevreler, Başbakan’ın belirtmiş olduğu kalkınma ve refah hamlesinin garantisinin ise coğrafi olarak İskoçya’ya ait olduğunu iddia ettikleri Kuzey Denizi’nde bulunan petrol olduğunu söylemektedir. Söz konusu kaynaktan elde edilecek gelirler ülkenin sosyal hizmetlerine ve çeşitli destek fonlarına aktarılabilir. Bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin kendine özgü bir vergilendirme sisteminin yanı sıra, kendine ait bir orduyu meydana getireceği gerçeği de söz konusu süreçte önemli bir rol oynamaktadır. İskoçya kaynaklı bu görkemli planların hayata geçirilmesi, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki en büyük insanlık projesi olarak lanse edilen Avrupa Birliği’ni de ileride tam manası ile çöküşe sürükleyebilecek son derece tehlikeli bir emsal yaratacaktır.


İspanyalı siyaset bilimci Prof. Dr. Manel Para, şu an yaşanmakta olan gelişmeleri değerlendirdiği demecinde, Avrupa’nın çok yakın bir zaman dilimi içerisinde kendi karmaşık ve zorlu siyasi tarihinin zirvesini gözlemlemeye başlayacağını ifade ederek, şunları söylüyor: ‘‘AB üyesi olan her devlet, kendi sınırları içerisinde olan bir bölgeye bağımsızlık verip vermeme konusunda kendi başına karar alabilme yetkisine sahiptir. Bu husus, Avrupa Birliği Sözleşmesi’nde açıkça belirtilmiştir. Londra’nın gerçekleştirilecek olan referandumu yasaklamaya yönelik bir adım atmamış olduğunu da göz önüne alırsak, bu oylamadan bir bağımsızlık kararının çıkabileceğini söyleyebiliriz. Ancak burada üzerinde dikkatle durulması gereken bir başka husus daha var: Bağımsızlığını kazanacak olan bir İskoçya, İngiltere’nin parçası olarak sahip olduğu AB üyeliğini kaybedecektir. Peki, AB bağımsız İskoçya’yı birliğe geri alır mı? İşte asıl soru budur ve şahsi kanaatime göre bu sorunun yanıtı büyük bir ihtimalle olumsuz olacaktır’’.


Konuyu yorumlayan bir başka siyaset bilimci İgor Kovalev ise dikkatleri AB’deki mevcut huzur ortamını tehlikeye atabilecek çok önemli bir detaya çekiyor:


‘‘İskoçya’da düzenlenecek olan referandum, bu ülkedeki ayrılıkçı siyasi yapılanma ile İngiltere Hükümeti arasında yapılan anlaşmanın bir sonucudur. İngiliz Hükümeti referanduma onay vermiş ve meşruluğunu tanımıştır. Söz konusu referandumdan çıkacak olan karar doğrultusunda İskoçya’nın İngiltere’den ayrılıp bağımsız bir devlet haline gelmesi durumunda bu ülkenin bir takım ciddi sıkıntıları da ortaya çıkacaktır. Bu durum ise tıpkı İspanya gibi ayrılıkçı akımların son derece güçlü olduğu diğer AB üyesi ülkelerini ciddi biçimde rahatsız etmektedir. Buna bağlı olarak, söz konusu akımların Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayılmaması bağlamında bir takım önlemlerin hayata geçirildiğini çok yakında görebiliriz kanaatindeyim’’.


Basitçe ifade etmek gerekirse, şu an Avrupa’nın siyasi masası üzerinde oynanan kart oyunu aslında çok da karmaşık bir halde değildir. Londra, İskoçya kaynaklı merkezden ayrılma akımlarından ve bu siyasi akımların ulusal güvenliğe yönelik tehditlerinden dolayı elbette rahatsız. Fakat İskoçya’nın Birleşik Krallık’a bağlı kalacağı hususunda soğukkanlı ve kendinden oldukça emin bir duruş sergileyen İngiliz siyaseti, herhangi bir panik dalgasının ülkede yayılmasını engellemektedir. Söz konusu referandumdan çıkacak sonuçla, Londra’daki siyasi yapının önsezilerinin ne seviyede gelişmiş olduğunu yakında tüm Dünya ile birlkte öğreneceğiz.