Gündem o kadar yoğun ve başdöndürücü bir hızla sellerle akıyor ki, tüm güncel konuları işlemek pek mümkün olmuyor. Bu önemli ve güncel konularından biri de Erdoğan'ın Diyarbakır gezisinde kullandığı Kürdistan kelimesinden ötürü CHP, MHP ve bazı siyasi aktörlerin kıyameti koparmalarıdır.


Vatan hainliğinden tutun da ülkeyi bölmeye kadar varan her türlü hakaret ve faşizan söylemlerde bulunup durdular. Şimdiye kadar “Kürt” kelimesine dahi tahammülü olmayan CHP ve MHP gibi partiler Erdoğan'ın işi ilerletip Kürdistan kelimesi kullanmasına karşı kudurdular ve bir kaşık suda kıyameti koparttılar.


Malum MHP'li Fethiye Belediye Başkanı sadece tek cümlelik bir Kürçte ilanından ötürü aforoza uğradı, infaz edilerek partisinden ihraç edildi. Buna karşın MHP “bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” yalanını sürdürmeye devam ediyor.


Kendine Kürd'üm dahi diyemeyen CHP'li Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın Kürdistan demesine de ateş püskürdü. Şivan Perwer'i de Roboski üzerinden ağır eleştirdi. Tabi Şivanı eleştiri kervanına BDP ve PKK'de katıldı.


Aslına bakarsanız bu gezide bana göre CHP ve MHP'den ziyade en büyük ayıbı PKK ve BDP işledi. Başta Barzani'ye, Perver'e, Kürt halkının tarihine ve özgürlük mücadelesine de saygısızlık ettiler.


Şimdi eğer siz bir toplumu, bir milleti veya bir devleti sömürmek, içinde iç karışıklığı yaratmak ve kendi emperyal emellerinizi gerçekleştirmek istiyorsanuz en başta sömürü, yağma, talan, toplumsal eşitsizlik, hiyerarşi egemenlik, ideolojik kölelik, ideolojik kölelik de insanların bilincini zehirlenmeniz gerekiyor.


Bunun içinde toplumun bilincine, beynine, sinir uçlarına sirayet edecek zehirli kelime ve zehirli kavramları aşılamanız gerekiyor.


Kuşkusuz bu zehirli kelimelerin peydah edilmesi, kavramların yaygınlaştırıp tüm topluma yayılması ve bu bilincin milyonlarca insana aşılması da benim gibi sıradan insanlarla olmaz.


Ya neyle, nasıl olur?


Öncellikle bunun için konunun uzmanlarının devreye girmesi gerekiyor. Peki kim olacak bu kendinden menkul uzmanlar? Elbette ki; isminin önünde çokça ünvan eklenmiş üniversite üyeleri, köşe dönen köşe yazarları, ünlü şair ve yazarlar, siyasetin duayenleri, Uluslar arası kurum yöneticileri, televizyon yorumcuları, sanatçılar ve yargının yükseğindeki üyeleri bu hedefe seferber edilmeleri gerekir.


Ve nittekim görsel ve yazınsal dünyaya baktığımızda bunu bir hayli geçmişten günümüze kadar başardıklarını görüyoruz.


Eğer bir kelimenin önüne bir niteleme sıfatı getirilmişse biliniz ki orada bir vukuat vardır.


Aklıma gelmişken; hani Kadim Grekçe'deki Oxymore kelimesiyle ilgili şöyle bir tanım vardır.


Oxymore, birbiriyle çelişen, eski tabirle biri diğerinin zıddı olan, dolaysıyla helal ve haram gibi yan yana gelmesi caiz olmayan, antinomik iki kelimeyi yan yana getirmek demek oluyor.


Muhteşem savaş, berrak karanlık, vahşi güzel, affet kadın vs. örnekleri çoğaltabiliriz. İşte bugün CHP, MHP ve BDP'nin de yaptığı bir Oxymore'dır. PKK şimdiye kadar barış için savaş, demokratik Cumhuriyet için Savaş, Sosyalist Kürdistan için savaş vs gerekçelerle savaşı sürdürdü.


Oysa ki sokaktaki 7 yaşında bir çocuk dahi biliyor ki; demokratik Cumhuriyet için savaş verip kan dökülmez. Demokratik Cumhuriyet için demokrasinin araç ve gereçlerinin kullanılması gerekir.


CHP, MHP ve Cuntanın manipülasyonuna gelince; bir defa eğer siz şeyleri adıyla çağırmaya niyetli değilseniz, ideolojik manipülasyona başvurup bir yalan söyleme sanatını gerçekleştirmeniz gerekir. -Ki bu konuda Allah var CHP ve Cuntası 87 yıldır bu işi çok iyi yapmışlardır ve yapmaya devam ediyorlar.


Ne adına yapıyorlar?


Tabii ki radikal milliyetçilik adına. Peki dünyada radikal milliyetçilik var mı?


Hayır!


O zaman ne var?


Şu var: Biz millet olarak işimize gelmeyen doğruları tersyüz edip yanlış argümanlarla savunmaya geçmeye pek meraklı bir milletiz. Bir defa “Radikal” kavramını da yerinde kullanmıyoruz. Radikal demek, sorunu kökeninden ele almak, kavramak, sonuçlarla ilgili değil sebeplerle ilgilenmek demektir. Oysa günlük dilde radikal genelde aşırı (ekstrem) anlamında kullanılıyor.


O yüzden herşeyi terso kullandığımız gibi milliyetçiliğimiz de tersodur. Biz bize benzeriz ama milliyetçiliğimiz hiçbir şeye benzemiyor. Yok efendim Poizitif Milliyetçilik, yok efendim negatif milliyetçilik, yok efendim Türk milliyetçiliği, yok efendim Kürt milliyetçiliği, yok efendim acılı, az acılı milliyetçilik deyip duruyoruz. Mübarek sanki Diyarbakır'ın lahmacunudur.


Eğer milliyetçiliğin bir içeriği/veya bir tanımı varsa ise onu demir gibi eğip bükmenin alemi ne?


Gunter Holzmann “Yarınlardaki mücadelemiz için, daha özgür, daha adil, daha eşitlikçi, daha kardeşçe ve dayanışmacı dünya için, mücadele hafızamızı canlı tutmalıyız”der.


Bu yüzden eğer biz tarihe Cuntacılar ve Kemalistler tarafından değil de ahlaklı tarihçiler tarafından bakarsak şunu göreceğiz: Tarihin aynı zamanda köle isyanları, köylü isyanları, işçi isyanları, boyunduruk altına alınmış hakların isyanları ve tüm ezilenlerin başkaldırı tarihlerini göreceğiz.


Antonion Gramsci “devrimci olan sadece gerçeğin kendisidir”der.


Bertold Brecht “Bir fikrin etkinliğinden söz edebilmek için, kimden kaynaklanıp, kime yöneldiğine bakmak gerekir” demiştir.


Dolaysıyla Erdoğan'ın sadece bir hakkı teslim ederek, yerleşim yeri anlamına gelen “istan” kelimesinin başına Kürt koyup, Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı ve adına Kürdistan bölgesi denilen yere Kürdistan demesine kızanların aklına ve izanlarına şaşarım.


Evet eleştiriel düşünce alternatif düşüncedir, mevcut olanı aşmayı amaçlar ama bunların düşüncesi aşma değil daha çok engel ve ket koymadır. Nasıl ki savaşı çıkarmakta çıkarı olanlardan barış beklemek abesle iştigalse, nasıl ki yasaları yapanlarla çekleri imzalayanlar aynı güç ve iktidar odakları ise barış sürecinde barış karşıtlığını ortaya koyan CHP ve MHP'nin de Kürdistan kelimesiyle uğraşmaları abesle iştigaldir.