Ciddi sayılabilecek ekonomik çalkantılar yaşadıktan sonra bir süredir sokak gürültüleri azalan hatta kesilen Güney Kıbrıs Rum  yönetiminde sıkıntılı günler yakında tekrar başlayacakmı? Başkalarının varlıkları ile sürdürdükleri bolluk yılları sona erdiğinde hayli zorda kaldılar. Bunun üzerine bir de Başkanlık seçimine gittiler. Yeni seçilen başkanları sorunlara çare bulmak için uğraşırken Kıbrıs konusundaki görüşmelerden de kaçmaya başladı. Ancak bu kaçışın sonu yok.  Ne kadar uzaklaştığınızı zannederseniz,  o kadar yaklaşıyorsunuz. Kıbrıs Türk’ü bunu uzun yıllar süren tecrübeleriyle öğrendi. Şimdi sıra Güneydeki Rum komşularımızda.


Son aylarda toplum içerisinde kesilen gürültülerin, homurtuların ve artan gülen yüzlerin en temel sebebi olan turizm döneminin sonuna yaklaşıyoruz. Nakit para ödeyen yabancı ziyaretçiler, ticaret erbabının biraz olsun  nefes almasını sağlarken, bankalardan rahatça para çekme imkanı sağlayan gevşetilmiş kurallar da ticaretin daha rahat dönmesine yardımcı oldu. Ancak sonbahar kapıya dayanıyor, okullar yakın tarihte açılacak. Ailelerin ticari günlük gelirleri azalırken, mevsimsel değişimle birlikte giderleri artmaya başlayacak. Bunun sonucunda  hazan yaprakları gibi sararan mutsuz yüzler artmaya başlayacak. Bunlara bir de  Ekim ayında başlayacağı tahmin edilen Toplumlar arası görüşmelerin sıkıntısı eklenince, Güney Kıbrıs Rum halkını sert bir kış bekliyor diyebiliriz.


Her ne kadar  Ekim ayında görüşmeler başlayacak ve 2014 yılında bir sonuca ulaşılacak  diye iyimser bir düşünce varsa da, Doğu Akdenizde mevcut şartlar hüküm sürdükçe maalesef bu iyimserlik kara bulutlarla örtülüyor. Kıbrıs adasında tek bir devletin  mevcut olmasını Güvenlik Konseyindeki beş daimi üye devletten  kaçı istiyor acaba? Bunun cevabı beş değil ise ne yapmak gerekiyor? Yoksa bazılarının ajandasında farklı çözümler mi var?  Belki de çözümsüzlük onların isteklerini yeterince  gerçekleştiriyor.  Güneydeki Rum komşularımızda bu durumdan oldukça  memnun sayılır. Zira elli yıldır bizim haklarımızı da tüketiyorlar. Bu durumda bizim isteklerimiz nasıl gerçekleşecek?  Doğal olarak masaya otururken sonucunda ne olacağı veya ne olmazsa sonucun  ne olarak kabul edileceğinin peşinen söylenmesinde büyük yarar var.


Bütün bu olanlara baktığımızda sanki ada dışındaki çeşitli merkezlerin adadaki mevcut sıkıntılı durumun sürmesinden memnun oldukları sonucu çıkarılabilir. Bu durumda bir türlü beklenen verimi sağlayamayan “Yeşilhat Tüzüğü”  olarak geçen “Green Line” acaba bu coğrafyanın kalıcı sınırı olmaya aday mı gösteriliyor?  Belki de son dönemlerin AB içindeki en sıkıntılı problemi  haline gelmeye başlayan Cebelitarık taki Gibraltar konusunu çok iyi okumak gerekiyor. Zira benzeri sayılabilecek bir yerde  adamızda mevcut!