200 yıllık renkli, meşakkatli ve engebeli bir geçmişimiz var, anayasalar söz konusu olduğunda. 1808 Sened-i İttifak'tan bu yana ne kadar çok yol gidildi, neler başarıldı, ama ne bedeller ödeyerek...

Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, çoğunluğu Müslüman olan bağımsız bir ülkede uygulanan ilk yazılı anayasa kabul edilen Kanun-i Esasi, Birinci ve İkinci Meşrutiyet ve derken 1921, 1924, 1961 ve en nihayetinde 1982 anayasaları... Durmaksızın değişen, evrilen, genç ve dinamik bir yapı, dünyayla bütünleşmeyi başaran bir toplum, yepyeni hukuki düzenlemeler arayışı, bir yandan hızla ilerlerken, bir yandan da kendi çocuklarını önüne katan, sürükleyen, yıpratan toplumsal dalgalar...

Öylesine yoğun bir tarihçe, öylesine çetin bir coğrafya ki, doğrusu umut etmek ve alabildiğine iyimser olmak için de, endişeler taşımak, hatta bezginlik duymak için de insana yeterince imkân ve sebep veriyor. 

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, TBMM'nin yeni yasama yılı nedeniyle yaptığı konuşma pek çok açıdan önemli ve düşündürücüydü. "...Herkes yürürlükteki Anayasa'nın ihtiyaçlarımıza cevap vermemesinden, Türkiye'nin demokratik olgunluk ve çeşitliliğini kısıtlamaya çalışmasından, Türkiye'nin zenginliklerini yok saymasından rahatsızdır. Bu nedenle, temsil gücü ve meşruiyeti yüksek, sorumluluğu ağır bu Meclis'ten, halkımızın beklentileri de aynı ölçüde büyüktür."

Cumhurbaşkanı böylece toplumdan sıklıkla yükselen ama bir türlü ahenk içinde dillendirilemeyen talepleri bir araya getirdi. Evet, yeni bir Anayasa'ya aciliyetle ihtiyacımız var. Hepimizin. Hangi kesimden, hangi görüşten olursak olalım, fark etmez. Muhafazakârların, Kemalistlerin, liberallerin, feministlerin, milliyetçilerin, azınlıkların, Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin, kadınların, gazetecilerin, akademisyenlerin, iş âleminin, büyük şehirlerin kenarlarında tutunamayanların, eşcinsellerin, istisnasız bütün bir toplumun.

Yeni ve çok daha güzel başlangıçların olacağına, olabileceğine inanılan dönemler kolektif bir umudun yükseldiği dönemeçlerdir aynı zamanda. İnsanlar yılgınlıklarından sıyrılır, birikmiş öfkeler ve küskünlükler bir kenara bırakılır. Ama boyle zamanların potansiyel bir karanlık noktası vardır. Şayet beklentiler karşılanmaz, hiçbir adım atılmaz, yani sistem yerinde sayarsa bu sefer gelen bezginlik ve kötümserlik çok daha derin olur. Geleceğe olan inançsızlık ve mutsuzluk bulaşıcıdır, bir kesimden diğerine geçer. 

 

Şu anda bize en çok zaman, enerji ve moral kaybettirecek ihtimal gene aynı kısırdöngünün içine girmek, aynı kireç tutmuş polemikler ve kutuplaşmalar içinde dört dönmektir. Cumhur-başkanı'nın TBMM'deki vekillere yönelttiği şu sözleri çok önemli buluyorum bu yüzden: "Bu şerefli vazifeyi ifa ederken, büyük bir sorumluluk ve özgüven içinde hareket etmelisiniz. Zira bu süreç, korku, endişe, tahammülsüzlük ve kısır kavgalarla tekemmül ettirilebilecek bir süreç değildir."

AB İlerleme Raporu, 12 Ekim'de resmen açıklanacak. Bu raporu dikkatlice okumak lazım. Duygusallığa, tepkiselliğe kapılmadan. Serinkanlı, sakin, olgun ve yapıcı bir bakışla. Sadece "AB açısından neredeyiz, bunca zamandır ne kadar yol geldik?" sorusuna cevap bulabilmek için değil. Aynı zamanda kendimize, hallerimize bir de dışarıdan bakabilmek, nerelerde tekrar ve tekrar takıldığımızı, duraladığımızı görebilmek için. Bu raporda en önemli ayrıntılardan biri yeni Anayasa'ya yapılan vurgu olacak gibi görünüyor. 

 

Öyleyse gerek Türkiye içinden, gerek dışarıdan bakınca yeni bir Anayasa'nın şekillenmesi en öncelikli hedef olarak beliriyor. Önümüzde taze bir başlangıç var. Bir nevbahar. Eğer kıymetini bilirsek. Yepyeni bir sayfa açabiliriz. Şayet uzlaşabilirsek. Öncelikli meselelerimizin başında şüphesiz ki Kürt sorununda uzlaşmacı, yapıcı, barışçıl bir dilin yakalanması var.

İnsan hakları. Basın özgürlüğü. İfade özgürlüğü. Kadına yönelik şiddetin giderilmesinde somut çözümler. Üniversitelerde akademik özgürlüklerin artması. Her alanda daha fazla özgürlük, hakkaniyet. Daha olgun, daha oturmuş, daha ileri bir demokrasi.

Bütün bunları sadece yeni kuşaklara yahut kendimize değil, 200 senedir anayasal özgürlükler için emek vermiş, ter dökmüş, bedeller ödemiş nice isimsiz, demokrat insana da borçluyuz.