Bizim toplum öyle garip bir toplum ki; düzene göre saf değiştirmek, güçlüden yana hep saf tutmak, sevmediği, düşmanlık duygularını beslediği gruba veya bireye karşı acımadan yaftalama, karalama ve etiketleme hareketlerinde bulunmak, muhalifi hain, farklı düşüneni cezalandırmak için yıllardır kendi kuyusunu kazan bir toplumdur.


Aklı hep yabancıların cebinde, eli hep kardeşkanında olan bir toplum olmaktan bir türlü kurtulamadık.


Onca benzerlikler varken ayrımı kurşunlarda arayan, “biz” benliğini parçalayıp “sen” ve “ben” davasını yapan, “benim ırkım senin ırkından üstündür” diye dayılanıp şeytanın yolunu izleyen, kendi namuslu ve haysiyetli aydınlarını soykırıma uğratan, açlıkla, yoksullukla dize getirmeye çalışan bir toplum olarak bizim iflah olmamız çok zor görünmektedir.


Mübarek ramazan ayında ve öncesinde yüzlerce okuyucumdan şahsıma yönelik gelen eleştiriler, sık sık yapılan eleştiriler olduğu için hem cevap vermek, akıllardaki soru işaretlerini gidermek, bu konuyu bir daha açmamak ve hem de yapılan genel haksızlığa değinmek istedim. Eleştirileri toparlayıp beş ana başlık altında birleştirdim.


1-Cüneyt, daha düne kadar HADEP’liydin, PKK’yi savunuyordun, kapılarında dolaşıyordun, ne oldu da Ak Parti’li oldun, Ak Parti’de milletvekili aday adayı oldun, menfaatin neydi?


2- DSP, CHP ve DYP’nin danışmanlığını yaptın, şimdi de Cemaate mi yanaşıyorsun, bu zikzaklar neden?


3- Neden şimdiye kadar hiç Alevi sorununa değinmedin, Alevilere karşı, CHP’ye karşı bir düşmanlığın mı var? Onlardan menfaat temin edemediğin için mi onlara saldırıyorsun?


4- Devletçi olmak, Diyarbakır Polisinin çalışmalarını bölüm bölüm vermek sana mı kaldı?


5- Senin hangi taraftan olduğunu bir türlü çözemedik. Önce tarafını seç. Türklerin seni sevmiş gibi görünmesine sakın aldanma, kapılarında dolaşma, seni harcarlar…vs en çok aldığım eleştirilerdir. Her zaman ifade ettiğim gibi okuyucularıma saygı duyduğum saygıdan ötürü beni okudukları için eleştirilerine kayıtsız kalmak istemedim. Ayrıca okuyucularımdan gelen eleştirileri, onların yazılarımı izliyor olmaları nedeniyle şahsıma karşı gösterdikleri ilgi ve bana verdikleri değerin bir sonucu olarak algılıyorum..


Hayatım boyunca ne HADEP’li oldum ve ne de PKK’nin Marksist, Leninist ideolojisini savundum. Ama başta Diyarbakır’da ve bölgede yaşanan bütün insanlık dışı katliam ve cinayetlere ölümüne karşı çıktım. Namusumla Gazetecilik yaptım.


Cunta rejimi HADEP’e ambargo koyarken, seçim bürolarını bombalarken, adaylarını öldürürken ve üyelerini hapse atarken, HADEP mazlum durumdaydı, o yüzden tavrımı mazlumdan yana koydum.


1996 yılında Can TV’de canlı yayınlanan tarafımdan yönetilen programda konuklarımdan biri de dönemin HADEP il başkanı Av. Abdullah Akın’dı.Yayın devam ederken adı geçen güvenlik güçlerince aranıyor gerekçesiyle programıma polis tarafından baskın yapıldı.Çaycımız dahil stüdyoda bulunan herkes gözaltına alındık. DGM’de yargılandık, beraat ettik. Ama buna rağmen ben fişlendim. Hayatım karartıldı. Daha sonra dane işçi ve ne de memur olabildim. Abullah Akın sağdır, merak eden varsa buyursun sorsun.


Ak Parti’de milletvekili aday adaylığıma gelince: Hay olmaz olaydım! Aday adayı olduğum için pişmiş tavuğun başına gelmeyen benim başıma geldi. BDP ve PKK sempatizanlarının ağzında sakız oldum. Hele adayda yapılmayınca arkamdan takım halinde teneke çaldılar. Her makalemden sonra “hadi oradan zaten Ak Partilisin” deyip tarafsızlığımı sorguladılar ve olabildiğince hakaret ettiler. Hatta geçen yıl PKK tarafından ölümle tehdit edildim.


Ak Parti’nin kurulduğundan bugüne şahsıma yönelik zerre kadar bir menfaati dokunmamış ve benim onlardan bir menfaat talebim asla olmamıştır. Mevcut 330 Ak Partili milletvekili vardır. Hiçbir milletvekili veya bakan Cüneyt bize gelmiş ve şu talepte bulunmuştur asla diyemez.


Fişlenmemden ötürü TBMM Başkanlığına, Başbakanlığa, İçişleri, Adalet ve Dışişleri Bakanlığına defalarca haklı olduğumu belgeleyen mahkeme kararlarıyla, İnansan Hakları Kurulu Başkanlığı kararı vs kararlarla başvurmama, haksızlığa uğradığımı ve mağduriyetimin giderilmesini talep etmeme rağmen mağduriyetim giderilmemiştir. Tam tersine ateş topu gibi oradan oraya savruldum.


Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığını suçladı, İçişleri, Adalet Bakanlığını suçladı, Başbakanlık ve TBMM mahkeme yolunu gösterdi, mahkeme ise sarı öküzün davasına dönüştü. Bir ömür kadar sürdü. 8 yıl sonra karar çıktı, 4 ay gerekçeli karar yazılmasını bekledim. Gerekçeli karar çıktı bu sefer kararın imzadan çıkmasını bekleme safahatı başladı..


Bu devlet kendi hakkı olduğu zaman vatandaşın gözünü oyar söke söke hakkını alır ama vatandaşın hakkına gelince vatandaş geberene kadar süründürür vatandaşı.


“Ak Parti’den menfaatin vardır, o yüzden savunuyorsun” diyenin vicdanından şüphe ederim. 2004-2009 arasında rahmetli annem kanserdi ve 3 hastane arasında mekik dokurken, bir taraftan İngilizce eğitimimi sürdürdüm. Bu arada ilk kitabımı da yazmaya çalışıyordum. Bu süreçte rahmetli annemle yoksullukla cebelleşip durduk. Buna rağmen hiç kimseye boyun eğmedim.


Kendi kişisel menfaat ve çıkarı uğruna bir davayı, inancı ve düşünceyi asla savunmam. Kendi kişisel çıkarımı halkımın ve ülkemin çıkarı üstünde tutacak kadar zayıf karakterli biri de değilim Allah’a şükür. Bütün bunlara rağmen Ak Parti’den menfaat temin ettiğimi söylemek acımasızlıktır, insafsızlıktır.


Ak Parti’nin siyasal duruşunu savunmam, doğru politikalarını desteklemem o partiden menfaat sağladığım anlamına gelmez. Herkes gibi benim de bir siyasal duruşum olamaz mı? Maho aşık olamaz mı?


Ve Ak Parti’de sahip olduğum dinsel değerlerime, demokrat duruşuma, kardeşlik, birlik ve bütünlük inancıma hitap ettiği için, hani belki kuş taşa değer ya da taş kuşa değer de kendi halkıma ve ülkeme faydalı olabileceğime inandığım için bir hamlede bir baktım aday adayı olmuşum. Kaldı ki, aday adayı oluşum Ak Parti’nin her türlü politikasını desteklediğim veya destekleyeceğim anlamına da gelmiyor. Hükümetin tüm yaptıklarını burada anlatmam olanaksız. Ancak bu hükümet döneminde bölgede faili belli cinayetler sonlanmış, Kürt halkının varlığı devletçe resmen tanınmış, Dersim katliamından dolayı özür dilenmiş, Kürdoloji vs eğitim kurumları açılmış, ekonomik alanında PKK’nin tüm bombalama, haraç alma ve engellemelerine rağmen yatırımlar devam etmiştir. Kuşkusuz yapılanlar yetmez ama yapılanlara da evet demek lazım.


Bu hükümet döneminde yapıldığı öne sürülen yolsuzluklar, kayırmalar, rüşvetler, ihalelerde peşkeş çektirmeler ve mahalle baskısı iddialarının muhatabı ben değilim.


DSP, CHP ve DYP’nin danışmanlığına gelince, evet yaptım. Şener Şen’in dediği gibi, sorun bakalım niye yaptım? Yahu yaptım ama karşılığında da maaşımı aldım. Geçmişte danışmanlık yapmış olmam demek benim bir gönül bağı veya bir organik bağımın olduğunu anlamına gelmiyor ki. Hem mecburdum, annem ve kardeşime bakıyordum. Zaten evim askerlerce yakılmıştı ve ailece açtık. Elimden danışmanlık işi geldi, yaptım. Suç mu, günah mı? Cemaat veya hizmet hareketinin bölgedeki faydalı çalışmalarını desteklemem beni cemaatçi mi kılar? Eğer Diyarbakır polisi Diyarbakır halkıma iyi davranıyorsa, dertlerine deva oluyorsa, kardeşçe kucaklıyor ve aynı sofralarda kardeşlik türkülerini okuyorsa ben o polisi alır başımın üstüne koyarım. Ayrıca en kötü devlet devletsizlikten, en kötü nizam nizamsızlıktan iyidir. Biz Kürtler şunu kabul etmeliyiz ki, eğer devlet bölgeden elini çekseydi şimdi yüz binlerce cinayet ve katliam yaşanmıştı. Daha dün Hazro, Silvan ve Batman’da onlarca cinayet yaşanmadı mı? Bunun yaşanacağını aylar önce yazdım.


CHP ve Alevi olayına gelince de, Allah insanı kuru iftiradan saklasın. Benim asla Alevilere karşı bir önyargım olmadığı gibi hepsini de kardeşçe kucakladım ve sorunlarını dile getirdim. CHP’nin yanlışlarını eleştirmek de bir yazar olarak en doğal hakkımdır. Eleştirmek demek düşmanlık beslemek demek değildir.


Hayatım boyunca hiç kimsenin adamı da olmadım...


Benim düşündüklerim yanlış olabilir, ilkelerim başkalarına ters gelebilir, birileri beğenir, diğerleri beğenmeyebilir ve kalemim kuvvetli olmayabilir.


Ama arkadaş adım Hıdır elimden gelen budur. Siz yapabiliyorsanız o zaman buyurun fazlasını yapın. Lakin ne olur, yaftalama yapmayın, hakaret etmeyin ve elinizi vicdanınıza koyun. Vicdanınızı kullanın.


Çünkü kullanılmayan vicdan hep kirlenir….