Üzerinden 35-40 sene geçmiş olayları yaşandığı zamanın şartlarını gözardı edersek; o yıllarda Türkiye'yi karıştırmak için emperyal güçlerin senaryolarını yok sayarsak yazacağımız yazının özeti "sizinkiler aşağılık katil, bizimkiler ulu kahraman" olur. Soner Yalçın "Bahçeli'nin iyi bilirdik dediği katil neler yapmıştı" başlıklı yazısında olaylara at gözlüğü ile bakma alışkanlığını devam ettiriyor.


Ben Soner Yalçın'ın basitliğine düşmeden sizlere o yıllarda yaşanan 2 olayı Milliyet arşivinden aynen aktaracağım:


"Tarih: 21 Şubat 1980. Saat: 11.00 Silahlı dört devrimci militan dün sabah Beşiktaş’ta Yaşar Erkenez’in dairesine silahlı baskın düzenledi. Baba Yaşar Erkenez'in gözü önünde iki oğlu ve yeğeni yere yatırılıp kurşuna dizildi. İTÜ öğrencisi Serdar ve Levent Erkenez ile yeğeni İDMMA öğrencisi Uğur Erkenez olay yerinde can verdiler. Ölen gençlerin ülkücü görüşe mensup ve Kahramanmaraşlı oldukları bildirilmiştir. Saat 11.00 sıralarında gazetemize telefon eden 1 kişi “Beşiktaş’ta MHP’li faşistlerin evi basılmış 3 faşist cezalandırılmıştır, yolumuz Çayan’ların yoludur” dedikten sonra telefonu kapatmıştır."


"Tarih: 22 Şubat 1980. Saat: 00.30 Beşiktaşta sabah saatlerinde yapılan ve 3 ülkücünün öldüğü baskınının cevabı gecikmedi. Erkenez kardeşlerinin intikamını almak için sol görüşlü öğrencilerin kaldığı eve ülkücü militanlar baskın yaptı. Saat 00.30 sıralarında Eski Konak Sokağı Bahadır Apartmanı’na gelen ülkücü militanlar “Polisiz, arama yapacağız” demelerine rağmen kapı açılmayınca yüklenerek kapıyı kırıp içeri girdiler. Yüzleri atkıyla örtülü saldırganların açtığı ateş ile İTÜ öğrencisi Osman Oğuz, DGSA öğrencisi Naim Oğuz olay yerinde can vermiş, İTÜ öğrencisi Ali Çetinkaya yaralanmıştır. Saldırganlar plakası belirsiz Anadol marka bir araçla olay yerinden kaçmışlardır."


Bu iki olayın arasında sadece 13,5 saat fark var. Her iki olay Beşiktaş semtinde geçiyor. İlk saldırı Devrimciler'den geliyor, Ülkücüler bunun cevabını 13,5 saat içinde veriyorlar. Eğer Soner Yalçın'ın sığlığına düşerseniz iki olaydan birini yok sayıp diğeri üzerinde tetikçilik yapabilirsiniz...


Tetikçilik için her iki olay da son derece elverişlidir, her türlü ajiteye müsaittir.


"Maziden Gelen Mektup" başlıklı yazımda bakın ben ne demişim:


"Vurmak veya vurulmak... Kaçamadığımız, kurtulamadığımız bir şeytan ikilemi.. Emperyal güçlerin zat-ı şahaneleri bunu istiyordu çünkü .Onlara karşı olmanın da onların yanında olmaktan bir farkı yoktu. Her iki tarafta şeytani bir girdapta irade dışı dönüyordu, durmaksızın. Bu girdabı kurgulayan emperyal iradenin keyfi yerinde idi; her iki taraf üçer bin can kaybetmişti.


Ateş düştüğü yeri yaktı. Yanan her hanenin yakınında bir el uzandı kabzaya. İmkanı varsa o gün, değilse bir sonrası gün... Bu defa karşı tarafın bir hanesine ateş düştü... Zaten hesap da bu idi... Döngü başlamıştı, girdap kabzaya uzanan her elin iradesini çekip bu döngüye bağladı."


Benim yukarıdaki tespitlerimi 21 ve 22 Şubat 1980'de Beşiktaş'ta yaşanan iki olay ile beraber düşünün. Her şey bire bir örtüşüyor değil mi?


Geçmişte yaşanan acıları kaşımak, ABD Emperyalizmi'nin BOP tuzağına düşmektir... Soner Yalçın işte bu bakımdan sanki CIA'nın kadrolu elemanı gibi yazıyor son zamanlarda. Kendisine sorarsanız ulusalcıdır, anti-amerikancıdır ama...


Heeey Coni Soner, kendine gelsene!