7 Temmuz 2005'te Londra'da koordineli intihar saldırıları gerçekleştirildi. Bombaların hedefi sivil halktı. 52 kişi öldü yüzlerce kişi de yaralandı.

11 Mayıs 2013'te Reyhanlı'da iki ayrı bomba koordineli olarak patlatıldı. Burada da hedef sivil halktı. En az 52 kişi öldü 140 kişi yaralandı. Bu Cumhuriyet tarihinin en büyük terörist saldırısıydı.

Dünya televizyonları İngilizlerin kısaca 7/7 diye adlandırdıkları Londra saldırılarını son dakika gelişmesi olarak vermeye başlar başlamaz artık dünyanın aylarca neyi konuşup tartışacağı belli olmuştu.

Başta BBC, ITV ve haber kanalı Sky News olmak üzere TV kanalları 24 saat boyunca sürekli canlı yayında kaldı. Hatta ticari bir kanal olan Sky News o gün tek bir reklam bile yayınlamadı.

ITV ise daha sonra o gün yaptığı yayının, kanalın 50 yıllık tarihinde kesintisiz en uzun canlı yayın olduğunu duyurdu.

Görgü tanıkları cep telefonlarıyla çektikleri görünütlerle sürekli TV kanallarını besledi.
Bunun örneğini daha önce de New York'ta görmüştük. ABD'de 11 Eylül'de yapılan saldırılara kısaca 9/11 adı verilmiş ve dünya yıllarca bu saldırıları konuşmuştu. Aslında hala konuşmaya da devam ediyor. Reyhanlı saldırıları ise birkaç gün sonra unutuldu gitti.

İngilizler dünyanın önemsediği Londra saldırılarına 7/7 dedi.  Amerikalılar dünyanın önemsediği 11 Eylül saldırılarına 9/11 dedi. Buradan yola çıkarak acaba biz de Reyhanlı saldırılarına 11/5 desek dünyanın dikkatini çekebilir miyiz?
New York ve Londra'da yaşayanların bir ayrıcalığı mı var? New Yorklu, Londralı ana babaların, eşlerin kardeşlerin ve de çocukların yürekleri yandı da Reyhanlı'dakilerin yanmadı mı? Kısacası onların canı can da Reyhanlınınki bir sebze türü mü?
Evet aynen öyle..

Batı için Bağdat, Kabil, Şam, Halep neyse Reyhanlı da artık öyle oldu. Onlar için bu coğrafyada insanların birbirini öldürmesi doğaldır. Ha 52 kişi olmuş, ha 152 kişi. Fazla birşey fark etmez. Burası Ortadoğu.

Bu çifte standartta tek suçlu Batılılar deyip işin içinden çıkmak saflık olur. Dünya Londra saldırılarında hayatını kaybedenlerin isimlerini neredeyse tek tek öğrendi. Bu insanların o saatte o tren ya da otobüste nereye gitmekte olduklarını, nasıl bir hayatları olduğuna dair ayrıntıları öğrendi. Görgü tanıkları uzun uzun neler gördüklerini canlı yayınlarda kameralara anlattı. Bu da İngiliz medyası sayesinde mümkün oldu.
Peki Reyhanlı kurbanlarının hikayesi neydi? Onların hikayesini kim anlattı? Hadi diyelim iktidar Suriye iç savaşında  oynadığı aktif rol nedeniyle  sakıncalı görüp Reyhanlı ile ilgili haberlere kısıtlama getirdi. Tüm dünyada "sansür" olarak adlandırılan bu uygulamaya rağmen medya hayatını kaybeden insanlara karşı görevini gerektiği gibi yerine getirdi mi?

İngiltere'nin hükümeti, medyası ve sıradan vatandaşlarının bir askere verdiği değeri Türkiye 52 masum  insanına verebildi mi? Kimdi bu insanlar? Nasıl öldüler? Ve de en önemlisi neden öldüler?

Patlamalardan beş gün sonra çıkan bir haberde yer alan şu satırlardan bile Türkiye'de insana sadece yaşarken değil, öldükten sonra da ne kadar değer verildiğini anlayabiliyoruz:

"Reyhanlı'da meydana gelen bombalı saldırılarda yaşamını yitiren ve kimlikleri tespit edilemeyecek derecede vücutları zarar gören Ayşegül Kırar, Zahide Kuday, Sedat Pişen, Mustafa Kaya ve Kemal Baz'ın cenazeleri Adana Adli Tıp Morgu'ndan saat 20.00'de ilçeye getirilerek cep telefonu ışığında toprağa verildi."
Gece karanlığında cep telefonu ışığında... İşte hal budur.

İngiltere Başbakanı David Cameron Londra'da bir asker boğazalandıktan sonra eşiyle  haftasonu tatiline çıktığı için gazeteler manşetlerinde "Şimdi zamanı mı?" diye sorup sert eleştirilerde bulundular.

Oysa Cameron Türkiye'de başbakanlık yapmış olsa bir asker öldüğünde yanına gazetelerin genel yayın yönetmenlerini de alır ister Miami'ye isterse Dubai'ye giderdi ve kimse de birşey diyemezdi. Belki de fark budur. Belki de o yüzden onların 9/11'leri 7/7'leri olur Türkiye'nin ise zaiyat istatistikleri.


(Kaynak: cnnturk.com)