Alınır.

(Bu kadar yazarmışım!)

Bugün de tek başına yaşamanın başka bir tarafına bakacağız.

Evet bu konuya takıldım ama sosyolojik verilerden yola çıkarak olaya bakmak çok hoşuma gitti.

Bir de düşünsenize, yeni bir hayat ve insan biçimi oluşuyor ve bizler de bunu oluşturanlardanız.

Nereden, kimbilir nereye giden yolu açıyoruz.

Nereye gittiğimiz belli değil ama bu noktaya nereden geldiğimiz ve şu anda içinde bulunduğumuz konum belli.

Nitekim bu konuyla ilgili makaleler artık şöyle başlıyor:

- “Tek başına yaşama düşüncesi eskiden, endişeyi ve yalnızlığa dair görüntüleri çağrıştırırdı. Artık tek başına yaşamak yalnızlık anlamına gelmiyor.”

Hatta...

- “Şimdilerde dünyanın en ayrıcalıklı insanları, ellerindeki imkânları mahremiyet ve kişisel alan satın almak için kullanıyormuş.”

Alın size bir veri daha: Tarihin herhangi bir dönemindekinden daha fazla insan yalnız yaşıyormuş.

- Paris’teki hanelerin yarısından çoğunda tek kişi yaşarken, sosyalist Stockholm’de bu oran yüzde 60.

Amerikalılar kendi ayakları üzerinde durma özellikleri ve bireyci kültürleriyle övünse de, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya’daki tek kişilik hanelerin oranı ABD’dekinden daha büyük.

Şimdi dikkat:

- Yalnız yaşayanların sayısının en hızlı arttığı ülkelerin üçü, Çin, Hindistan ve Brezilya.

Niye dikkat?

Çünkü bu üç ülke aynı zamanda en hızlı büyüyen ekonomiler.

Yani:

Ekonomik şartlar elverdiğinde yalnız yaşamaya karar vermek, karmaşık kültürlerde yaygın bir davranış haline gelmiş.

Dinamik piyasaların, büyüyen şehirlerin ve açık iletişim sistemlerinin, modern özgürlüğü daha çekici kıldığından bahsediliyor.

Hatta ‘kalabalık’ yaşayanlar bile artık yalnız kalmak için şahsi odalarına çekiliyor. Modern bir ailenin aynı odadaki bireyleri akıllı telefona, bilgisayara, video oyununa veya televizyon programına gömülüyor. “Kalabalık” içinde yalnızlığı arıyor ya da istiyor.

Ayrıca yalnız yaşamak artık izole ve daha az sosyal bir hayatı çağrıştırmıyor. Araştırmalar,

tek başına yaşamanın daha az değil daha çok sosyal etkileşime imkân tanıdığını ortaya koyuyor.

Yalnız yaşamayı seçenler, yapılan görüşmelerde buna sebep olarak, en kötü şeyin yanlış kişiyle birlikte yaşamak olduğunu söylemiş.

E, dolayısıyla da, yaşlı dulların ve boşanmışların çoğu yalnız yaşıyormuş.

Aslında bütün bu araştırmaların geldiği noktayı Economist şöyle özetlemiş:

- “Gelirleri arttığında ve nasıl yaşayacaklarına dair seçim şansları olduğunda, bu insanlar yalnız yaşamayı seçiyor. Bağımsızlıklarını satın alıyorlar.”

Tüm işaretler, yalnız yaşamanın gelecekte, yetişkinliğin her aşamasında ve insanların kendilerine ait bir mekâna kavuştuğu her yerde daha da yaygınlaşacağını gösteriyormuş.

(VATAN)