Günlük perspektifle yaşayanlarımız için çoktan tarih olsa da Fransa'daki son seçimlere giderken yaşanan iki olay çok esrarengizdi.


Biri, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'ın başına gelenlerdi. Fransa, DSK olarak çağırdığı bu adama, 2012'deki başkanlık seçimlerinin gözde adayı, Fransa'yı içine düştüğü ekonomik kaostan bilgisiyle çıkaracak, Sosyalist Parti'ye umut getirecek, Sarkozy'nin karizmasını dengeleyerek etkili bir cumhurbaşkanı adayı olarak bakıyordu. Ancak New York'taki bir otel çalışanının tecavüz iddiası aracılığıyla Sarkozy'nin en önemli rakibi DSK, önce IMF'deki koltuğundan sonra da seçim yarışından oldu. Kısa süre sonra suçlama sahibinin yalancı olduğu anlaşılsa da iş işten geçti.


İkinci hadise ise Sosyalistlerin ikincil adayı Hollande karşısında da Sarkozy'nin zorlandığı sırada yaşandı. Seçime 2 aydan az zaman kalmıştı ve tüm anket sonuçları Sarkozy aleyhineydi. Tam bu sırada Sarkozy'nin seçim tartışmasını üzerine kurduğu "İslami terör" konusunu ana gündem yapan olay patladı.


Toulouse kentinde 10 günde Kuzey Afrika kökenli 3 Fransız askeri ve bir Yahudi öğretmen ile üç Yahudi çocuğu öldüren Muhammed Merah isimli bir zanlı, 32 saat süren polis operasyonu sonucu 'ölü' ele geçirildi. 23 yaşında Cezayir asıllı Fransız vatandaşı Merah'ın, öldürülen Filistinli çocukların intikamını almak için bu insanları katlettiği duyuruldu. Pakistan ve Afganistan'da askerî eğitim aldığı belirtilen zanlının isminden bağlantılarına kadar her ayrıntı manidardı. Fransız özel polisi (RAİD) Merah'ın izini bulunca Fransız ve dünya medyasının gözü Toulouse'a çevrildi. Uzun abluka ve bekleyişten sonra zanlı, her tarafı kuşatılmış evinin balkonundan kaçmak için (?)atlarken kafasından vurularak öldürüldü. Jandarma Özel Müdahale Birimi'nin kurucusu Christian Prouteau, baskın için şöyle diyordu: "Merah'ın saklandığı daireye göz yaşartıcı bomba atılsaydı 5 dakika içinde dışarı çıkmak zorunda kalırdı. Onun yerine el bombası atılarak, saldırganın çatışmayı sürdürme kararlılığını artırdılar."


Cinayetleri tek başına mı işlediği, yoksa arkasında bir örgütün olup olmadığı dahi tam belli olmadan Merah'ın seçkin polislerce yakalanabilecekken kafasından vurulması şüpheleri iyice artırdı. Resmî ağızlar, bunun bireysel terör olduğunu açıkladı. Merah'ın bağlantısız şekilde böyle bir eylem gerçekleştirmesinin Fransız toplumuna verdiği mesaj daha korkunçtu. Anti-terör polisinin Merah için kullandığı "yalnız kurt" tabiri, her Müslüman'a potansiyel terörist gibi bakmayı kolaylaştırıyordu. Sarkozy açısından da istenen oluyordu. İlk kez anketlerde rakibi Hollande'ın 2 puan önüne geçmişti.


Bir süre sonra, Merah'ın her faaliyeti takip edilen bir polis muhbiri olduğu ve cinayetlerin adeta 'polis gözetiminde' işlendiği ortaya çıktı. Merah'ın istihbarata çalışan biri olduğu bilgisini veren isim, sıradan biri değildi. Fransız istihbaratının eski başkanı Yves Bonnet söylüyordu bunu.


Merah'ın, İsrail ve Türkiye dahil bazı Ortadoğu ülkelerine Fransız gizli servisi yardımıyla girdiği; telefonunun 2011 boyunca polis tarafından dinlendiği; istihbarat birimlerinin, IP adresine Yahudi okuluna saldırmadan bir gün önce ulaşmasına rağmen es geçtiği; şahsın ABD'ye havayoluyla uçması yasak isimler arasında bulunduğu ortaya çıktı. Ancak sağı ve soluyla özde çok farklı olmayan ana akım Fransız medyası, olayın bu yönlerini fazla kurcalamadı.


Halbuki ne IMF Başkanı Kahn'ın başına gelenlere ne de çok kritik zamanda göstere göstere gelen cinayetlere imza atan ve sırlarıyla birlikte ortadan kaldırılan Merah olayına normal bir hadise gibi bakmak imkânsızdı.


Yine kritik bir seçime hazırlanan ABD'de esrarengiz ve şaibeli kişilerce kotarılan çirkin bir filmin, bu ülkenin iç siyasetine yansımaları, İslam dünyasında yol açtığı sarsıntı ve Bingazi'de bir büyükelçinin ölümüyle sonuçlanan gelişmeler, insana Fransa'da yaşanan bu iki olayı hatırlattı. Tonlarca soru işareti var ve Libya Meclis Başkanı Muhammed Yusuf, Bingazi'deki bulguların "incelikle yürütülen bir operasyon"a işaret ettiğini söylüyor. Fethullah Gülen Hocaefendi de hadisenin "istihbarat servislerinin işi" olabileceğine dikkat çekmesi önemli.


İnsanlar, dünyada ve Türkiye'de bu tür olaylarda "karanlık odakların" rolünden hep şüphelendi ama herhalde hiç ispat edemedi. Bu açıdan "radikal İslamcının Cumhuriyet'e başkaldırısı" olarak takdim edilecek Danıştay saldırısının bağlantılarının ortaya çıkarılması; olay anında OYAK Güvenlik kameralarının kapatıldığının ve görüntülerinin silindiğinin tespit edilmesi böyle adi görünümlü siyasî tezgahlara karşı tarihî bir adım. Ama "Yerli Ergenekon"un teşhisi işin küçük kısmı; onun gibi bir de "Küresel Ergenekon" var. Ancak dünya, bunu yapacak medyayı, siyasî iradeyi, polisi, yargıyı nerede bulacak?

(Zaman gazetesinden alınmıştır)