Hatırlar mısınız, CHP'nin başında Baykal var iken iktidar ile ana muhalefet partisi arasındaki kutuplaşma, söylemsel olarak bile bugünkü gibi değildi. Bu düzeye ulaşılması, Genel Başkanlığa geldikten sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Recep bey" alaycılığı ile başladı.

Danışmanlarının taktiği ile mi, yoksa başka bir sebepten mi anlamadık. Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına geldiğinden bu yana Başbakan Erdoğan'ın toplumdaki imajını-karizmasını sarsmak için uğraşıyor.

Kılıçdaroğlu her grup toplantısına "Yalancı Başbakan" diyerek başladı. Son altı aydır da özellikle yurtdışı temaslarında "Diktatör" suçlamasına ve "Esed-Erdoğan" kıyaslamasına girişiyor.

Meseleyi kişiselleştirip karakter saldırısına çevirdiği için Başbakan da Kılıçdaroğlu'na laf söylemek zorunda kalıyor. Tamam Kılıçdaroğlu'nun yaptığı, 'karizma' engelini aşmak için bir taktik olabilir ama bu üslubun tabana yansıması "nefret" şekline dönüşüyor.

***

Gezi olaylarında ve sonrasında Kılıçdaroğlu'nun bu 'taktiğinin' meyvelerinin alındığını söyleyebiliriz. Yalnız CHP lideri, bu kişilik katliamının karşısındaki sosyolojiyi dikkate almıyor.

Gezicilerin yaptığı da aynısıydı.

Sessizce evinde oturan Anadolu insanının en büyük aksiyonu dört yılda bir seçimde iktidarı belirleyip köşesine çekilmektir. İşte Başbakan'ın karizmasını çizeceğim diye ortaya çıkanlar, ona oy veren en az yüzde 50'lik kitlenin incindiğini hiç düşünmüyor. Ya da umursamıyor. Eğer böyle ise daha fena!

***

Hatırlarsanız Kılıçdaroğlu'nun adını duyurması hep Melih Gökçek'le girdikleri polemikler sayesinde olmuştu. Şimdi de neredeyse bütün konuşmalarını Başbakan Erdoğan'a hakaret etmek üzerine kurgulaması büyük hata.

Kılıçdaroğlu'nu görmeyip sürekli "76 milyonun Başbakanı'yım" diyen Erdoğan'dan gerilimi düşürmesini talep etmek ne kadar hakkaniyete uygundur?

***

Kemal bey Geziciler için "Hepsini alınlarında öpüyorum" demişti. CHP de "Gezi süreci adeta bir toplumsal patlama oldu" diyor. Yine CHP, "Yüzde 51'in yüzde 49 üzerinde tahakküm kurduğunu, ötekileştirildiğini" söylüyor sık sık.

Ve sanki bunu toplumun arasına nifak sokmak için bilerek abartıyorlar. Haliyle biz de CHP'nin neredeyse tek amacının bu olduğunu düşünmeye başlıyoruz.

Halbuki, bu ülkede ötekileştirilenler hep; dindarlar, Kürtler, Aleviler, solcular, Ülkücüler, azınlıklar olmuştur. Şu anda bu unsurlardan bazılarını yanına çekse de CHP'liler ve ulusalcılar hiçbir zaman ötekileştirilmedi ki!

***

Mesela bir akşam yemeğindesiniz. Ve o ortamda her düşünceden insan var. Ama söz dolanıp siyasete gelince kimse ortamı bozmak için konuşmak istemiyor. "Aman birisi, Başbakan'ın veya AK Parti'nin lehinde bir şey demesin" tedirginliği oluşuyor. Çünkü öyle bir durumda CHP'liler adeta hakarete başvurmadan ve şiddet söyleminde bulunmadan cümle kuramıyor.

CHP'liler, uluısalcılar, AK Partililere siyasi rakip değil de düşmanmış gözüyle bakıyor. Ve bunda Kılıçdaroğlu'nun da hatırı sayılır bir payı var.

***

CHP'nin bu "ötekileştime" söylemlerine, CHP'nin tabanı da AK Parti'nin tabanı da kayıtsız kalamıyor. Özellikle sosyal medyada yaşanan kavgalar gerçek hayata dökülmek isteniyor.

Siyasetin bu kadar çok hayatı işgal etmesi normal bir durum değil. Çok da temiz olmayan bir geçmişimiz var ve bu yüzden de demokrasinin toplum nezdinde tam oturması için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Türkiye ciddi bir dönüşümden geçiyor. Geçmişte yaptığı hatalarıyla bir bir yüzleşiyor. Özellikle 100 yıllık Kürt sorunun çözümü için başlatılan sürecin selametini düşünmeliyiz hepimiz. Ölümlerin olmadığı, barış ortamının bozulmamasına odaklanmalıyız.

Tam da bu süreçte toplumun huzuru ve barışıyla oynanması için sadece iktidardan değil muhalefetten de bir adım atmasını beklemek çok mu saçma?