Bugün tipik bir İstanbul trafiğinde yol alırken, yol kenarında bütün dalları çiçeklenmiş küçük bir ağaç gördüm. Baharın geldiğine inanmıştı. Kendi kendime, \'Ağaçların da akıllısı, akılsızı oluyor galiba\' diye düşündüm. Erken açmıştı. İlk kar yağdığında çiçekleri donacak, meyvesiz kalacaktı. Havanın sıcaklığı onu uyarmış, baharın geldiğini sanarak salkım salkım bahar dallarını açıvermişti, ahmakça. Biraz üzüldüm de ne yalan söyleyeyim. Sonra bir daha baktım ağaca. \"Ağaç muzipçe gülümser mi?\" demeyin. Vallahi gülümsedi gibi yüzüme.

Baharın erken gelmediğini, bu işten zarar göreceğini bile bile, bir isyan bayrağı gibi açmıştı çiçeklerini sanki. Sürüden ayrı durmanın, iklimlere meydan okumanın büyüleyici gücü vardı üzerinde. \'Ben açarım\' diye haykırıyordu; \'Bahar gelmese de ben açarım. Benim baharım içimde. Ben sıcağımı yüreğimde taşırım, yağacak karlara, esecek fırtınalara inat. Varsın senin gibiler beni ahmaklıkla suçlasın. Herkes ölü suskunluğundayken, ben avaz avaz açmanın keyfini sürüyorum\'.
Saygıyla geçtim önünden. Kuşlar da onun çevresine toplanmıştı. Çevredeki arabalarda bulunan insanların, yoldan geçenlerin, hemen herkesin ona baktığını gördüm. Muhtemelen diğer insanlarda da benim hissiyatım vardı. Önce hayret, acıma ve ardından saygıyla karışık bir şükran duygusu. Bizlere kış ortasında bile baharın yakın olduğunu müjdelemek adına kendini feda eden küçücük bir badem ağacına duyulan minnet miydi hissettiğimiz, yoksa farklı ve özgür ruhuna duyduğumuz hayranlık mı, bilemedim. Bildiğim onun bugünümü aydınlattığı, ruh iklimimde bahar esintisi yarattığıydı.

Sonra insanın, tarih diye anlatılan bütün hikayesinin kış ortasında açan kiraz, badem ağaçlarından ibaret olduğunu fark ettim. Tarih, mevsimin gelişini bekleyen ağaçlarla ilgilenmiyordu. Hikayecinin ilgi alanı diğerlerinden farklılaşan, sürüden ayrılıp kendi yolundan gidenlerdi. Herkes gibiler, ancak dinleyici olabilirlerdi. Herkes gibi olmayanlarsa saldırılara, acımasız suçlamalara hedef olsalar bile, sonunda bir kahramanlık hikayesinde yerlerini alıyorlardı. Herkesi toprağa, herkes gibi olmayanı ise kalplerimize, kitaplarımıza gömüyorduk. Bizi zenginleştiren, derinleştiren onlardı.

İnsanın hikayesini düşündüm yeniden ve sırf bildiklerini, inandıklarını söylemekten ötürü ateşlere atılanları, giyotine gönderilenleri, idam edilenleri gözümün önüne getirdim. Mahkemeye çıkarıldığında sırf ölümden kurtulmak için dünyanın dönmediği kabul eden Galileo\'nun, mahkemenin çıkışında, \'Dünya yine de dönüyor\' deyişini hayal ettim. \'Badem ağacının kurnazıymış\' diye geçirdim aklımdan, en azından gövdeyi bir sonraki bahara saklayabilmiş.
\'Dünya dönmüyorculara ne olmuş?\' diye sormayın. Onu bilmiyoruz, ne ben ne de bir başkası. Onlar kendi günlerinin efendisiler, geçmişin ya da geleceğin değil. Gün geçtiğinde minicik bir iz bile kalmıyor arkalarından. Yoldan geçerken onları fark eden, dönüp de bir bakan bile olmuyor.

Farklılık doğuştan gelen bir özellik olduğu kadar, sonradan kabullenilen bir tercih de kuşkusuz. Sürüde olmak güvenlikte olmayı da sağlıyor. Mevsiminde açarsanız, çiçekleriniz, meyveleriniz, dallarınız incinmiyor. Yoldan geçerken sizi ahmaklıkla ya da düzeni bozmakla suçlayanlardan da kurtuluyorsunuz. Günü en verimli ve huzurlu bir şekilde yaşıyor, zamandan şöyle bir geçip gidiyorsunuz. Belki de iyi yapıyorsunuz, yapıyoruz boşverin. Hikayelerimizi bizden sonra anlatsalar ne olur, anlatmasalar ne olur?
Düşünsenize bir de kış ortasında bahar dalları açılmış olsa dağlar, vadiler, yollar boyunca. Papatyaların kardelenler gibi karları delip uzadığını, fırtınada yaprakları savrulan gelinciklerin tarlalarca açmış zarif direnişlerini hayal edin. Sonra mevsimsiz insanlar gelsin gözünüzün önüne. Bazen kızdığımız, bazen acıdığımız, bazen hayranlıkla baktığımız, bazen saygı duyduğumuz ölüsü, dirisiyle tüm o insanlar. Hepimize muzipçe gülümsediklerini fark ediyor musunuz?

Not: Yaklaşık 5 yıl önce Hrant\'ın anısına yazdığım bir yazıydı yukarıdaki. Dün on binlerce insan kış ortasında bahar çiçekleri gibiydi. İnadına, mevsimsiz açmanın büyüleyici gücü vardı üzerlerinde. Hrant\'ın hepimize muzipçe gülümsediğini düşündüm.