ERGENEKON, keşke denildiği gibi sadece bir terör örgütü olsaydı ve keşke sadece bunun medyadaki uzantılarıyla ve sempatizanlarıyla mücadele etmek durumunda olsaydık işimiz çok kolaydı.


Ancak Ergenekon bu kadar somut, elle tutulabilen bir varlık değil ne yazık ki. O daha çok ideolojik bir canavar. Elle kolay tutulan bir şey değil; ideolojik mücadelelerin ortamına ait bir hayalet ve bu yüzden onunla mücadele de bir o kadar daha zor.


Her ideolojinin olduğu gibi Ergenekon zihniyetinin de kendisine özgü bir dili var. Ve bu dil yıllardır merkez medya tarafından haber ve yorum diliyle toplumun her tarafına yayıldı. En masum olanların bile o dili içsel-leştirip doğal olarak kullanmalarını sağladı.


Bu yüzden bugünlerde Ergenekonculardan bahsederken çok dikkatli olmalıyız ve bunun sadece o zihniyetin militanlarından ibaret değil, birçok masum insanı da kapsadığını görmeliyiz.
 


ERGENEKON\'UN GÖNÜLSÜZ ÜYELERİ


Birçok masum insan, yıllardır medya tarafından kendisine doğal olarak kabul ettirilen dili kullanarak Ergenekon\'un bilinçli olmayan gönülsüz üyesiymiş gibi davranıyor.


İşte bu yüzden Ergenekon\'la mücadele göründüğünden çok daha zor bir iştir.


Asıl mücadelenin zihniyetler düzeyinde yapılması gerekiyor. Ergenekon\'un dindarlara karşı doğal olarak kabul ettirdiği nefret söyleminin yerine çok daha farklı bir söylem koymamız gerekiyor. Medya ya da tamamen yeni bir dil bulmamız gerekecek.


Yıllardır merkez medyanın doğal kabul ettiği haber ve yorum dilinin aslında Ergenekon\'a yakışan nefret dili olduğunu görmeliyiz ve bu dilin merkez medya tarafından topluma yayılarak masum insanlar tarafından içselleştirilmesine ve doğal kabul edilmesine neden olduğunu görmeliyiz.


Bunu anladığımız zaman, gazetelerin aslında uzun zamandır ideolojik devlet aygıtları (althusser) olarak görev yaptıklarını görürüz. Ve bir kurtarıcı olarak asker düşüncesinin toplumda nasıl egemen olduğunu, darbeleri normal kabul ettirme süreçlerinin nasıl yerleştiğini, aslında masum olan insanların başı bağlı genç kız gördüğü zaman neden böyle değil de \"öyle\" düşündüğünü ve bu içgüdüsel refleksin bize medya diliyle kabul ettirildiğini anlarız.
 


DOĞAL SANDIĞIMIZ DİL DEĞİŞMELİ


Ergenekon\'a karşı asıl mücadele bu düzeydedir; savcılar işin aslında teknik ve kolay bölümüne bakmaktadırlar.


Neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamak için kararlı militanın kullandığı dile değil, gündelik yaşamlarında sıradan dili kullananların neler dediğine bakmamız gerekir.


Gazeteciler olarak kendimizi ve tabii ki okuyucularımızı Ergenekon\'un kirli dilinin hâkimiyetinden kurtarmamız lazım. Bu temizlenmeyi bir an önce yapmamız ve bilinçsiz olarak kullandığımız gazete dilinin halkı nasıl kirlettiğini, aslında kolay çözülebilecek meseleleri nasıl çözülmesi imkânsız olan kriz odaklarına dönüştürdüğünü görüp yeni dili bulmamız gerekiyor.
 


İNANMAYACAKSINIZ AMA...


Belki inanmakta zorlanacaksınız ama ben bütün bunları Nuh Mete Yüksel\'in bir konuşmasını dinlerken düşündüm.


Baktım ki, o belki de farkında olmadan nefreti içine sindirmiş ve kendi nefretini kamufle etmiş bir dili, üzerinde hiç düşünmeden kullanabiliyor.


Örneğin, Merve Kavakçı\'dan bahsederken onun bir suç işlediğine kendini gerçekten inandırmış gözüküyor. O kadar medya bombardımanının sonunda bu da normal herhalde. İşlediği suç nedeniyle tutuklanması gerektiğine de karar vermiş ve Merve Hanım\'ın evinin kapısına kadar gitmiş ama son anda tutuklarsa kamuoyunda büyük tepki olacak diye bundan vazgeçmiş.


Eğer savcıların kendi davranışlarına bu kadar ayar çekme marjı varsa, ben neden diğer savcıların da \"tutuklanması tepki çekecek isimler\" konusunda Nuh Mete Yüksel gibi davranmadığını düşündüm. Ayrıca gerçekten bu kadar davranış özgürlüğü varsa, Nuh Mete Yüksel\'in o özgürlüğünü neden Merve Kavakçı\'nın aslında bir suç işlemediğini düşünmek yolunda kullanmadığını da sorguladım.


Ama Meclis\'e başörtüsüyle gelmenin o kadar kabul edilemez büyük bir suç olduğu yıllardır bir söylemle, bir nefret diliyle bize empoze edilmiş ki insanın bunun aksini düşünmesi imkânsız olabiliyor. (Bu aşamada bunu hiç arzu etmesem de Emin Çölaşan\'ın adını özellikle hatırlamak gerekiyor.)
 


GERÇEKLİKLE KOPAN BAĞLANTI


Bu söylemin, bu üstü kamuflajlı nefret dilinin pençesine düşenler, kendilerini kaybederek gerçeklikle bağlantılarını tamamen koparabiliyorlar. Örneğin, Nuh Mete Yüksel başörtüsüyle ilgili düşüncelerini, bugünün Türkiye\'sinde ülkenin en güçlü insanlarının eşlerinin başlarının örtülü olduğunu unutarak aynı eski rahatlığıyla anlatabiliyor.


Daha sonra da Merve Kavakçı\'nın Hamas\'la ilişkiye geçerek bir suç işlediğini de anlattı. Ne yazık ki bu sözleri söylediği gün Hamas\'ın lideri Türkiye\'ye gelmiş ve Başbakan\'ımızla görüşüyordu. Bu da bir dilin, bir söylemin insanı gerçeklikten nasıl koparabileceğinin örneğiydi.


Nuh Mete Yüksel bu lisanı bilerek mi yoksa bilinçsiz mi kullanıyor bunu bilemiyorum, ama burada önemli olanın o dilin, o söylemin aslında çok yaygın olduğunu ve bunun da uzun zamandır merkez medya tarafından yayıldığını görmemiz gerektiğidir.


Ancak bunu gördüğümüzde, o dille mücadele ettiğimizde ve o dilin yerine başka bir dil koymaya çalıştığımızda Ergenekon\'a karşı gerçek zaferi kazanmış olacağız.


Benim uzun zamandır AKP iktidarı ve cemaat hakkında yazdığım yazılarda kullanmaya çalıştığım dilin de nedeni işte bu mücadelenin bir sonucudur.


Nagehan Alçı ve Mehmet Emin Karamehmet
 


NAGEHAN Alçı\'nın, kendi patronunun dikkatini Akşam Gazetesi\'nde yaşanan maaş krizine çekmesinin anlamı üzerine bloğumda yazdım, bir bakarsanız sevinirim.


www.haberturk.com\'da sayfanın en altında sol tarafta bulunabilir.



Yandaş denilen basın

 


BUGÜN yandaş olarak adlandırılan basın, aslında çok önemli bir işi yapmaya çalışıyor ve uzun yazımda bahsettiğim alternatif dili bulmaya uğraşıyor.

(HaberTürk)