Niye derseniz..  Eskiden.. Eskiden dediğim birkaç ay öncesine kadar Anayasa’nın nasıl yapılacağını konuşuyorduk..
AKP’nin etkin isimleri lafa; Meclis’in temsil yeteneğine dikkat çekerek başlıyordu,  her fikrin Meclis çatısı altında olduğunu belirterek devam ediyorlar,  bu Meclis ‘Yeni Anayasa’ yapmazsa bir daha hiçbir meclis yapamaz saptamasıyla bitiriyorlardı..
Heyecan dalgası vardı..
Gerçi ben o zamanlarda da pek ümitli değildim.. Değildim ama ümitli olmak istiyordum..
Niye mi ümitli değildim?
Kürt açılımı, Alevi açılımı gibi iki büyük açılımı tamamlayamamış bir siyasi yapının herkesi tatmin edecek anayasa yapmasını zor görüyordum da ondan..
Neyse bu başka konu..
*
Gelelim, masadan ilk kalkan galiba AKP olacak başlığına..
‘Yeni Anayasa’nın nasıl yapılacağını konuşan AKP sözcüleri yavaş yavaş ‘Yeni Anayasa’nın nasıl yapılamayacağını konuşmaya başladı..
Açık sözlülüğüyle, dobra dobra konuşmasıyla tanınanların başında Burhan Kuzu  gelir..
Anayasa Komisyonu Başkanı’dır..
Yeni Anayasa’nın neden yapılamayacağını o kadar güzel izah etti ki..
Şöyle dedi..
BİR: Yeni bir anayasa yaparken telaşsız bir ortam olması lazım ama Türkiye’de telaşsız ortam ararsan zor bulursun.
İKİ:  Yeni Anayasa 1.5 yıl içinde bitmez. Seçim dönemi başlar, yerel seçim, cumhurbaşkanı seçimi, genel seçimler derken sandık göründü mü telaş başlar..
*
Kısaca ‘bu iş olmaz’a getiriyor..
Baştan beri iddiam şu..
AKP bekleyecek, uygun zaman uygun zemin kollayacak.. Yakaladığı an, suçu muhalefetin üzerine yıkarak masadan kalkacak..
Kürt meselesi gibi netameli işlere girmeyecek..
İstikrar üzerinde duracak..
İstikrarın korunması şart diyecek...
Bunun içinde Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin daha fazla olmasını savunacak.. Halkın karşısına bu tema ile çıkacak..  




HSYK’dan beklediğimiz bu..

Siyasi karar olmadığı sürece.. O mahkemeye şu hakimi atamış bu savcıyı şuraya tayin etmiş bize ne..
Yargının iç düzeni..
Temel davaların üzerine gidiliyor mu gidilmiyor mu? Üstü örtülüyor mu örtülmüyor mu? Savcı, hakim hata yaparsa, tarafgir davranırsa HSYK oturup seyrediyor mu etmiyor mu?
Biz, sıradan vatandaşları ilgilendiren budur..
HSYK’dan beklediğimiz mide bulandırıcı durumlara müdahale etmesidir..
*
Güzel bir örnek yaşadık..
HSYK  ‘hayata dönüş savcısı’ na soruşturma başlatmış..
İşte budur..
HSYK’nın topluma karşı görevi budur..
*
12 yıl önce 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan cezaevi operasyonu hatırladınız değil mi?
Savcının soruşturması 10 yıl sürmüştü.. 214 askeri personel için takipsizlik kararı verip 39 er için iddianame hazırlanmıştı.. Hiçbir rütbeli personel hakkında işlem yapılmamıştı..
HSYK el atmış..
Haydi hayırlısı..




CHP’ye vurma kampanyasına ‘Hoca’lar da katıldı..

Onlar da mı konusuz kaldılar.. Onların da el atacağı alanlar mı daraldı bilmiyorum..
Mehmet Altan, iktidara yakın duran yayın organlarında CHP’ye çatmanın çok pirim yaptığını söylemişti..
CHP’ye çakarsan..
Hem muhalefet etme duygunu tatmin ediyorsun, hem başın ağrımıyor, hem de ‘tebrik’ ediliyorsun..
Baş ağrısı eski baş ağrılarından değil.. Eskiden de iktidar aleyhine kalem oynatanların başı ağrırdı ama iki aspirin yutarlar, geçerdi..  Ertesi güne bi şey kalmazdı..
Şimdi öyle değil, aspirin maspirin kesmiyor!..
*
Bu sebepten olacak akademisyenler de CHP’ye el attı.. İsminin önünde doktor unvanı olanlar, bilmem ne üniversitesinde öğretim üyeliği yapanlar..
İsmin önünde ‘Dr’  veya ‘Doç. Dr’ yi görünce zannediyorsun ki bilimsel bir yazı.. CHP’nin durumuna anlatan ciddi bir çalışma.. Bir şeyler öğrenmek için okuyorsun..
İlgisi yok..
Çala kalem yazılmış CHP’yi yerden yere vurma yazısı..  Şöyle kötüler böyle kötüler muhalefet bile değiller yazısı..


 
Hüseyin Çelik Kürtleri yok saydı


‘Öğrenci Andı’nın kaldırılması tartışmalarına AKP sözcüsü Hüseyin Çelik de; ‘Niye kaldırılmasın ayet mi?  sorusuyla katıldı..
Oyunu kaldırılsından yana kullandı..
Gerçek şu.. Andın belki bir dönem işlevi vardı.. Ulus kimliğini oluşturmak, milli devlet duygusu yaratmak için.. 1933 yılının Türkiye’sinde bir anlamı vardı ama şimdi yok..
Kabul edelim..
Her sabah and içerek okula girmek militarist devleti çağrıştırıyor..
Hepimizin yılları böyle geçti..
Güne, Türküm, doğruyum, çalışkanım diye başladık.. Varlığımızı Türk varlığına armağan ettik..  Ne mutlu Türküm diyene sözüyle noktayı koyduk..
Sınıfa böyle girdik..
*
Biliyorsunuz öğrenci andına karşı çıkanlardan biri de Erbakan’dı.. Ne mutlu Türküm dersen onun da  ne mutlu Kürdüm deme hakkı doğar demişti..
*
AKP sözcüsü de anda karşı.. Ama  Erbakan’la aynı sebepten değil.. Onun sebebi başka..
Şöyle demiş..
*
“Türkiye’de yaşayan yabancılar var. Mesela Bodrum’da yaşayan İngilizler var. Alanya’da oturan Almanlar var. Yabancılar bana mektuplar yazdılar. ‘Biz Türk değiliz Türkiye’de yaşıyoruz, çocuklarımız Türk okullarına gidiyor. Her sabah çocuklarımızı sıraya geçiriyorsunuz, Türküm varlığım Türk varlığına armağan olsun’ dedirtiyorsunuz dediler. Bu doğru bir şey mi, insani mi?”
*
Değil!..
Değil de bu durumda olan kaç çocuk vardır..  Mesela, ana Alman, baba Alman kendi Alman ama Türkçe biliyor, Türk okuluna gidiyor..
Kaç?
10 mu, 20 mi 100 mü?
Devletin hassasiyetine bakın diyeceğim.. Şu muazzam gelişmeyle bakın diyeceğim.. Devlet 20 çocuğu bile düşünmeye başladı diyeceğim ama diyemiyorum..
Çünkü.. İngiliz’in çocuğunu düşünen iktidar her sabah Türk’üm  demek zorunda kalan milyonlarca Kürt çocuğunu unutuyor..
Ya onları Türk sayıyor..
Ya da yok sayıyor..
Kürtçe televizyon yayında,  Diyanet Kürtçe mevlit okutmaya başladı ama Kürt çocuklar hala ‘Türküm’ diye and içiyor..
AKP sözcüsü onları söylemiyor.. Fethiye’ye yerleşen İngilizlerin çocuğunu örnek veriyor..
*
Şakül kayması var mı desem, ne desem! 


(Milliyet)