Adam yaşama sevinci içinde 

Masaya anahtarlarını koydu 

Bakır kâseye çiçekleri koydu 

Sütünü yumurtasını koydu 

Pencereden gelen ışığı koydu 

Bisiklet sesini çıkrık sesini 

Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu 

Adam masaya 

Aklında olup bitenleri koydu 

 

• • •

 

Kaç gündür bir iki kelâm edeyim diyorum ama işten güçten bir türlü fırsat bulamadım. Mâlum, KCK/PKK havalimanı, baraj ve yol yapımını gerekçe gösterip yeniden “savaş” ilan etti. HDP’de ise seçimden bu yana biraz mahcup, biraz ikircikli bir hâl var. Gözüm değdiğince okuduğum yorumlarda, herkes meseleye ayrı bir cepheden bakıyor ve birçoğu da “üst akıl” muhabbetiyle işi hallediyor.

 

Benim ‘komplo teorim’ biraz farklı.

 

Aslına bakarsanız, burada okuyacaklarınız, herkese açık basında yayınlamış haber, görüş ve yorumlar haricinde istihbârî yahut “derin” bir bilgiye dayanmıyor. O yüzden isteyen “komplo teorisi” deyip geçebilir, ziyanı yok.

 

HÂK İLE YEKSAN OLAN BARAJ

 

Vaktiyle sultanın biri halkına emir vermiş. “Bu gece her vatandaş bir kova süt getirip, sarayın önündeki havuza dökecek!”. İhtiyar bir köylünün koyunu pek kıt süt veriyor, anca kendilerine yetiyormuş. O da düşünmüş taşınmış ve kendince bir çare bulmuş: “Ben götürüp bir kova su dökerim, gece karanlığında zaten kimse anlamaz…” Sabah bir bakmışlar ki, havuz su dolu.

 

Kandil’deki yönetim kadrosu, HDP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı %13’lük oy oranından hiç de mutlu olmadı. Onların beklentisi, HDP’nin küçük bir farkla Meclis’e girmesi yahut yine küçük bir farkla Meclis dışında kalmasıydı. Böylece Parti’nin ve dolayısıyla Kürt siyasi hareketinin kontrolünün kendi ellerinde olacağını; en azından bu intibaı gerek iç kamuoyu nezdinde gerekse dış bağlantıları nezdinde muhafaza edebileceklerini hesap ediyorlardı.

 

Esas hedefin yani A Planı’nın, küçük bir farkla barajın aşılması olduğunu düşünüyorum. Zira HDP’nin Meclis dışında kalması, Öcalan’ı çok daha güçlü ve etkin bir aktör haline getireceğinden, Kandil kadrosunun fazlaca işine gelmeyen bir sonuç olacaktı ve B Planı’ydı.

 

Ama girişte özetlediğim süt hikâyesindeki gibi, kantarın topuzu kaçtı. PKK’nın silahlı tehdide dayalı desteği, CHP’nin gönüllü desteği, AK Parti’nin yanlış hamleleri sayesinde oluşan dolaylı desteği vb sayesinde, hesapta olmayan bir sonuç orta çıktı, %13.1 oy oranı, 80 milletvekili.

 

Koalisyon muhabbeti yüzünden pek farkedilmedi ama bu sonucun en çok Kandil kadrosunu rahatsız ettiği kanaatindeyim. Zira birden bire “anlamsız” ve “etkisiz” bir konuma doğru evrilmiş oldular. Elbette Kandil’in HDP üzerinde hâlen çok ciddi bir etkisi var ama bu 6 Haziran 2015’dekine nispetle daha sınırlı. Tam da bundan dolayı, partinin “haddinden fazla Türkiyelileşmesi”nin hiç mi hiç istenmediği pek belli.

 

PYD, PKK’NIN SURİYE UZANTISINDAN MI İBARET?

 

PKK için ikinci büyük travma ise, PYD oldu, oluyor.

 

Bugüne kadar bize sürekli “PKK’nın Suriye kolu PYD” şeklinde lanse edilen yapının, aslında pek de öyle emir-komuta zincirinde olmadığı, hatta PYD’nin bu algıdan rahatsız olduğu, DAEŞ/IŞID’in Kobani’de yaptığı intihar saldırısı sonrasında ortaya çıktı. HDP, Kandil’den aldığı işaret ile, Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ eliyle (burada da parti içi ciddi bir çatlama olduğunu, söz konusu açıklamalar için Demirtaş’ı ikna edemediklerini düşünüyorum), büyük bir gürültüyle Türkiye’ye saldırmaya, yeni bir 6-8 Ekim parlatmaya çabalarken, bu döngüyü kıran, YPG’den yani PYD’nin siyasi organından gelen açıklama oldu. YPG dedi ki, bize saldıranlar HDP/PKK’nın iddia ettiği gibi Türkiye’den değil güney taraftan geldi, araştırıyoruz. Bu, aslında Kandil’i ve HDP’yi açığa düşürme hamlesiydi ki, başarılı da oldu.

 

Geçmişe doğru şöyle bir bakıp, Kandil ve HDP’den gelen açıklamaları alt alta koyarsanız, Türkiye ile PYD/YPG’nin arasının açılması, kanlı bıçaklı hale gelmesi için ellerinden geleni ardlarına koymadıklarını görebilirsiniz. İstiyorlar ki, Türkiye, PKK ile PYD’yi aynı kefeye koysun. Eskiden beri Türkiye kamuoyunda köpürtülen “PYD, PKK’nın Suriye koludur” algısı güçlensin, mümkünse gerçeğe dönüşsün.

 

Oysa tarihin akışı hiç de o yönde ilerlemiyor. PYD, Kandil’den bağımsız olarak hareket ediyor, ABD ile doğrudan görüşüyor, Barzani’den askeri yardım alıyor, yaralıları Türkiye hastanelerinde tedavi ediliyor… Türkiye ise, PKK’yı, hatta HDP’yi dışlarken, PYD’yi ve liderini “muhatap” alıyor. Bu arada PYD lideri Salih Müslim, “bizim Türkiye’ye ihtiyacımız var” diyerek Ankara’ya “beni başkalarıyla karıştırmayın” sinyali gönderiyor.

 

MASADA KİMLER VAR?

 

Türkiye’nin adına “çözüm süreci” dediği, “milli birlik ve kardeşlik projesi” başlığıyla sunulan hamle, bizim tahminlerimizin hatta hayallerimizin çok ötesinde bir dünyanın kapılarını aralamaya namzet.

 

Kaderin bir cilvesi olarak, bundan tam 500 yıl önce, Yavuz Sultan Selim zamanında, İdris-i Bitlisî öncülüğünde tesis edilen ve ilk büyük neticesi Hilafet’in Osmanlı Hanedanı’na geçmesi olan “Türk-Kürt” ittifakı yine gündemde. O gün, İdris-i Bitlisî, onlarca parçaya ayrılmış hâldeki Kürt aşiretlerini bir araya getirmiş, Osmanlı’nın karşısına bir muhatap olarak oturtmuştu. Bugün aktörler ve yöntemler değişse de çaba aynı.

 

• • •

 

Ne yapmak istiyordu hayatta  

İşte onu koydu 

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu 

Adam masaya onları da koydu 

 

• • •

 

Bu ittifakın proje sahibi ve belirleyici gücü elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Ancak bu masada Kürtler adına kimlerin sandalye sahibi olacağı noktasında büyük bir kavga var. Bu masada Barzani’nin oldukça etkin ve saygın bir yeri olduğu aşikar. Uzunca bir süredir Türkiye’nin ayrışması değil bütünlüğü için inisiyatif alan Abdullah Öcalan’ın da masadaki yeri sağlam görünüyor.

 

Türkiye içi legal bir siyasi aktör olarak HDP’nin de elbette masada bir yeri bulunuyor. Ancak 6-8 Ekim olaylarındaki rolü ve o süreçte gösterdiği sorumsuzluk, HDP’yi güvenilmez bir aktör yaptığı gibi, masadaki sandalyesini de tartışmalı hâle getirdi. Bu olayların bir diğer sonucu ise, Devlet’in dindar Kürtleri yok saymaktan vaz geçmesi, sözkonusu masada onlara da bir sandalye vermeye niyetlenmesi oldu. Bu masaya eklenen yeni sandalyenin sahibi ise PYD olacak gibi.

 

• • •

 

Masa da masaymış ha 

Bana mısın demedi bu kadar yüke 

Bir iki sallandı durdu 

Adam ha babam koyuyordu.

 

• • •

 

Oslo görüşmelerinin sızdırılması, Habur’da yaşanan hayal kırıklığı, “silah bırakma” konusundaki taahhütlerin bir türlü yerine getirilmemesi vb birçok sebep sayılabilir ama aşikâr olan bir şey var: Türkiye, artık bu masada PKK’yı ve Kandil’i istemiyor, bu çok açık.

 

PKK’daki hırçınlığın üçüncü ve en önemli sebebi de bu olsa gerek.

 

BÜLENT MANAV | 14 Temmuz 2015

 

Not: Başlık ve italik bölümler, Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” şiirinden alınmıştır.