BAŞBAKAN Erdoğan’la CHP lideri Kılıçdaroğlu arasında Kürt meselesi konusunda diyalog oluştu. Beşir Atalay, ABD ve Barzani’nin PKK’ya silah bıraktırmak için devrede olduğunu söyledi. Kürtçenin seçmeli ders olması gündeme geldi ve Leyla Zana Kandil’den farklı bir üslupla açıklama yaptı...

Nereye varır şimdiden kestiremeyiz ama bu olaylara topluca bakıldığında farklı bir döneme girmekte olduğumuz bellidir. Tarih bilimi şahittir ki etnik meseleler kolay ve kısa sürede çözülemez, uzun ve acı tecrübelerden sonra toplumlarda bir “orta yol” arayışı oluşur, çözüm süreci o zaman başlar. Bizde de 80 yıllık bu mesele benzer aşamalardan geçiyor.

Leyla Zana’nın Hürriyet’te Enis Berberoğlu ve Metehan Demir’e yaptığı açıklamalar, Kürt hareketinde kan ve şiddeti tırmandıran fanatik damarın yanında, bir de ılımlı arayışların boy vermekte olduğunu gösteriyor.

Zana Kandil’i eleştiriyor

Leyla Zana, “Bağımsız birleşik Kürdistan yerine Türkiye ile birleşik yaşam politikası”nı vurguluyor. Stalinist-cemahiriyeci bir proje olan “Demokratik özerklik” kavramını bilinçli olarak mı, diline gelmediğinden mi, her nedense kullanmıyor! Onun yerine “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” gibi makul bir kavramla konuşuyor.

Zana’nın silaha karşı da eleştirileri var. “Bu süreçte gençlerin ölmesini hiçbir vicdan kabul edemez” diyerek en önemli sözünü söylüyor, ki benzer şeyleri söyleyenleri Karayılan daha önce “hain” ilan etmişti!

Zana’nın BDP’ye yönelttiği eleştiriler de fevkalade önemlidir. Zana BDP’lilerin “Kürtlerin duygusuna uzak olduğu için çok mekanik kaldığı” tespitini yapıyor. Gerçekten öyle, çünkü BDP’liler Kandil’in “mekanizm”i içinde hareket ediyorlar! Onun için Zana’nın dediği gibi, “içeride başka dışarıda başka” konuşuyorlar!

Bu şekilde “mekanik” davranan bir parti, sorunun çözümünde irade sahibi bir “muhatap” olabilir mi? Olamıyor işte... PKK’nın demokratik bir hukuk devleti tarafından siyasi muhatap olarak kabulü imkânsızdır. Kuzey İrlanda’daki Sin Fein gibi siyasi muhatap olabilecek BDP’nin ise terör örgütünün “mekanik” bir siyasi uzantısı olması, çözüm isteyenlerin önüne ciddi bir “muhatap” sorunu çıkarmaktadır.

Kürt hareketinde özeleştiri?

Haber Türk’te Didem Arslan, BDP’li Hasip Kaplan’la yaptığı programda, Leyla Zana’nın sözlerini sordu. Didem’in ısrarlı sorularına rağmen Hasip Kaplan, Leyla Zana’yı onaylayan tek kelime etmemekte direndi, hatta onun DBP’li değil, “bağımsız” olduğunu hatırlattı!
Zana’nın sözlerine Kandil’in de öfkelendiğini eski örneklere bakarak söyleyebiliriz. Buna karşılık Diyarbakır’da sivil toplum Zana’nın sözlerini olumlu karşıladı.

Bu tablo, gelinen aşamada, “orta yol” arayışının geniş bir taban tarafından arzulandığını, fakat Kandil’in ve onun siyasi “mekanizma”sı olan BDP’nin çözümü tıkayan bir konumda olduğunu göstermiyor mu?

‘Tek söylem’ olur mu?

Şunu da belirtmeliyim: Leyla Zana Kürtlerin “tek söylem”li olmasını istiyor. Kürtler de devlet de “tek söylemli” olarak müzakere edecek!

Bu yaklaşım antidemokratiktir. Kürtler “tek söylemli” olacaksa, bu fiilen Kandil ve onun “mekanizma”sı olan BDP’nin “tek söylem”i olur. O zaman Zana neyi eleştiriyor?.. Niye Kürtlerin liberalleri, muhafazakârları, solcuları, faşist şahinleri ve demokrat güvercinleri olmasın?..

Leyla Zana pozitif bir ‘çıkış’ yapmıştır! Bu tavrını sürdürür de Kürt siyasetinde bir özeleştiri ve iç-demokratikleşme sürecini tetiklerse, barışa ve çözüme ciddi bir katkı olur bu.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)