Bir Alevî-Kürt ahbabımdan öğrenmiştim. "Alevîlerden neden çok ateist çıkar biliyor musun?" diye sormuştu. Önce kendi hayat tecrübesini özetlemişti. "İnancım hep hayatımı zorlaştırdı. Çoğu yerde kendimi gizlemek, saklamak zorunda kaldım.


Başkalarıyla ilişki kurarken hep kafamın bir yerindeydi. Alevî olduğumu öğrenen çok yakın arkadaşlarımın şaşkın tepkileri... Annem, sırf Alevî olduğumuz anlaşılmasın diye beni Kur'an kursuna göndermişti." Dinlerken, ancak empatiyle anlaşılacak bir şeyi bir nebze anladığımı hissetmiştim. İnancınız veya o inanca mensup bir ailenin mensubu olmanız, o inancı bir kimlik olarak taşımanız azınlık ve çoğunluk olmanıza göre size otomatik olarak farklı bir hayat tecrübesi sunuyor. Sünni çoğunluğa mensup biri olarak inancınızla kurduğunuz sosyal iletişim çok farklı. Vereceğiniz Allah'ın selamından başlayarak kendinizi geniş bir ortak paydalar ağı içinde güvende hissetmeniz son derece doğal. İnancın özgür ve eşit şartlarda yaşanması değil söz konusu olan; toplumun çoğunluğu tarafından onaylanması, benimsenmesi ve gündelik hayat içinde yol alırken doğal bir şekilde teneffüs edilmesi. İnancınızın hayatınıza hep zorluklar, sınırlamalar ve sorunlar getirmesi ile tam tersine hayatınızı kolaylaştırması, rahatlatması arasındaki tezat çok büyük değil mi?


Alevî kanaat önderlerinin bazı abartılı tepkilerinin, bu birikmiş zorluklara, sıkıntılara karşı bir patlama olduğunu fark edip anlayışla karşılamak gerekiyor. Foça'da şehit düşen askerin cenazesinde Alevî dedesinin Karacaahmet'teki Cemevi'ni gündeme getirmesi böyle bir patlama olmalı. Cenaze önce cemevine sonra camiye götürülüyor. Camiye ailenin rızasıyla gitmesine rağmen küçük bir Alevî sorunu yaşanıyor. Karacaahmet Cemevi'ne gelince... Başbakan bu cemevi için "ucube" tabirini kullandı. Aslında Başbakan haklı. O tarihî mezarlığın kenarına bir gecekondu gibi yerleştirilmiş o bina tam bir ucube. Üsküdar'a giderken o kavşaktan geçip de, o görüntüden rahatsız olmayan biri var mıdır acaba? Cemevi değil, bina ucube. Başbakan da bunu söylüyor. Keşke hepimizin desteğiyle o cemevi yıkılsa, oraya Karaca Ahmet Baba'nın manevî huzuruna uygun sade ama zarif bir mimaride yeni bir cemevi yapılsa...


Kürt olmanın Alevî olmaktan çok farklı, epeyce çapraşık ve yine sorunlu tarafları olduğu ortada. Bir kere Türkiye'nin bütün sorunları ezip önüne geçen bir Kürt sorunu var. İnsanların doğumla edindikleri etnik kimlikleri, yıkıcı bir sorunun üzerine inşa edildiği ana zemini oluşturuyor. Bir bireyin etnik kimliği ile devasa siyasî sorunlar arasında dolaysız ilişki olması, o kimliği ne kadar anlamlı hale getirir, öyle değil mi? Bu doğumla kazanılan etnik kimlikten uluslararası dengelere uzanan karmakarışık bir algoritma çıkıyor karşınıza. Üzerinde konuşmak ve çözmek için epeyce zaman ayırmanız lâzım. Türk olmak denizin içinde balık olmaksa, Kürt olmak deniz hakkında sürekli felsefe üretmek demek. Sürekli eksikliğini, rahatsızlığını hissettiğiniz bir durum.


Sünni bir Türk olarak karşılaştığım bireysel hiçbir sorunu etnik kökenime ve inancıma bağlama imkânım yok. Ama birey olarak yaşanan kocaman bir dünya, öbür tarafta etnik ve mezhep kimlikleri ile örülmüş dışarıdaki dünya; ikisi arasında kestirme yollar bulmak ve başınız sıkıştığı zaman birinden öbürüne geçmek çok kolay.


"Millet, her gün tekrarlanan bir halk oylamasıdır" sözü, bir ülkenin sınırları içinde barış ve huzur içinde bir arada yaşamanın anahtarını verir. Bugün halk oylamasında durum ne? Bir arada yaşamak konusundaki kararlılığımız ne vaziyette? İri siyasî sorunlar, ülkeyi sıkıntıya sokan çıkmaz sokaklar bizim bireysel dünyalarımızda kök salarak içinden çıkılmaz hale geliyor. Şu mübarek Ramazan ayında, varlık içinde yokluğu anlamak için yemekten ve içmekten uzak duruyoruz. Bir de içinde doğup şekillendiğimiz etnik kimliklerimizi ve mezheplerimizi, kendimizi onlara sahip olmayanların yerine koyarak bir yokluklar kümesi olarak düşünmeyi deneyelim.


Ben has Oğuz soyundan bir Türk'üm; bildiğim yedi ceddim Sünni-Hanefi mezhebine mensup. Şayet olmasaydım, acaba bana nasıl bakılmasını ve davranılmasını isterdim? Hepimiz için mesele o şekilde bakmayı ve davranmayı nefsimize kazandırmak değil mi?


Sağa sola bakmayın, Kürt sorununun da Alevî sorununun da çözümü tek tek her birimizin yekdiğerine bakışında saklı...

(Zaman gazetesinden alınmıştır)