KKTC'de Ergenekon Çetesi ile ilişkisi olduğu şüphesi bulunan şahıs ve yayın organı tarzı adresler dile getirildikçe daha bir panik halinde ve de hırçınlaşarak saldırmaya çalışmaktalar.

KKTC ne çektiyse 2002 öncesi Türkiye'yi karanlıklara boğanlardan çekti.

Türkiye şimdi parlamenter demokrasiyi kışlalardan kontrol etmeye kalkan kafa yapısından haklı olarak hesap sormaya başladı. Dünyanın tüm demokratik ülkelerinde demokratik seçimle seçilen yani halkın belli bir süre için seçtiği parlamento ile silahlı kuvvetler arasındaki ilişkiler açık ve nettir. Parlamento kışlanın emrinde olmaz. Kışla her zaman parlamenter çoğunluğun görev verdiği yürütmenin emrindedir. Savaş ve barış kararlarını halkın seçtiği vekiller alır. Ordu mensupları da ülkenin polisleri, haberalma servisleri, hakimleri, her alandaki memurları ya da öğretmenleri gibi parlamenter demeokratik sistemle yönetilen devletin elemanlarıdır. Demokrasilerde devlet vatandaş için vardır.

2002 öncesi Türkiye'de ve onların emrindeki KKTC'deki çömezlerinde ise kafa yapısı farklıydı. İktidarda olan kafa yapısı vatandaşın "ne kadar müslüman", "ne kadar solcu" ya da "ne kadar milliyetçi" olması gerektiğini sahte "kemalist" oligarşik çıkarları doğrultusunda kendi belirlemek uğraşındaydı.

Bu nedenle bu formata uymayan "dindar" subay ya da "sorgulayan solcu ya da sağcı" asker istenmiyordu.

Ülke halkı "Jitem" gibi devlet adına terör estiren yasa dışı yapıların baskısı altında inim, inim inliyordu.

Hiç bir demokratik ülke için düşünülemeyecek bir şekilde TBMM'de TSK Bütçesi'ne karşı bir kelime etmek mümkün değildi.

"Atatürkçülük" istismar edilerek halk üzerine baskı için kullanılmaktaydı. "Atatürk İlkelerini korumak" bahanesi altında sözde "kemalist" oligarşinin çıkarlarına karşı çıkan ker kesim bastırılıyordu. Bu dönemde çok insanımız yargısız infazlara kurban oldu. Hatta "terör eylemi" imzası ile bizzat ülkeyi karıştırarak yönetime el koyma amaçlı bir çok operasyonlar yapıldı. Liste yazamayacağım kadar uzun!

İşte şimdi tüm bunların hesabı sorulmakta.

Arjantin'de, Şili'de, Portekiz'de, İspanya'da, Yunanistan'da ve daha bir çok başka ülkelerde bizzat sosyaldemokratların önderliğinde kanlı cunta diktatörleri ve destekçilerinden hesap soruldu.

Türkiye'de şimdi bu süreçten geçiyor. Elbette zor bir dönem ve "kurunun yanında yaşın yanmaması" için büyük bir özen gerekiyor.

Türkiye sorunlu olan AB bile 2012 İlerleme Raporu'ndan bu süreci desteklemekte. Aksi zaten düşünülemez.

Hali hazırda Ergenekon Davası sanıkları arasında KKTC vatandaşları var. Onlar durup, dururken KKTC vatandaşı olmadı! Ergenekon Davası ile ilgilenen herkes KKTC'nin bu dava için önemli bir bölge olduğunu biliyor. Bakalım daha kimler çıkacak karşımıza sanık olarak!

İşte biz bunları sizlerle paylaşırken birden KKTC'de eskiden kışlalara girebilen tek gazete olmakla övünen bir yayın organı ve tetikçileri son günlerde panik halinde sağa, sola ve elbette bana da çamur atmaktalar. Bun çamur atma operasyonunda yazıyı imzalayan değil koordine eden de üst dizey devlet yöneticisi malüm bir şahsiyet. Kendisi başka bir resmi görevde olmasına rağmen şu anda Ergenekon Savunma Hattını organize ile meşgul.

Değerli okurlarım şimdi ben sizinle bu söz konusu yayın organı ile ilgili olarak edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum. Aşağıda size sergileyeceğim gerçek yüzlerini görmenizi istiyorum bu demokrasi düşmanlarının:

Çok milliyetçi olduğu iddiasında olan malüm gazete Pazar günü Lefkoşa’da PKK terör örgütü lehine yapılan bir eylemi manşetine taşıdı. Söz konusu haber Türkiye’de de sadece Özgür Gündem Gazetesinde yer aldı. Daha da ilginci kullanılan fotoğrafların tamamı yine bu malüm gazetenin sürekli aleyhine yayınlar yaptığı YKP yöneticisi’nin sitesindeki fotoğraflarla aynı olması da çok ilginç. Bu siteden alındığına dair en ufak şüphe yok.

Şimdi bu nedir?

Yapılan bu yayın sırf AK Parti Hükümeti'ne karşı propaganda apmak amacıyla (aynı zamanda savunduklarını iddia ettikleri Türkiye'ye karşı) terör örgütünün  KKTC faaliyetlerini teşvik etmek anlamına gelmez mi? Bunu, konunun uzmanı oldukları iddiasında olan malüm yayın organının yöneticileri ve onları koordine eden  üst düzey bir KKTC görevlisi herkesten daha iyi bilir herhalde.

Aynı şekilde malüm yayın organı, son zamanlarda, "Türkiye’de çok bilindik sulara" doğru yelken açmaya başladı. Öyle ki sırf Ankara'yı tedirgin etmek amacıyla terör örgütünün faaliyetlerini abartarak gündeme taşıyacak noktaya geldi. Son dönemlerde kullanılan üslup da cabası. Bu üslübu ve yöntemleri Türkiye’deki Ergenokon faaliyetlerinden çok iyi tanıyoruz.

Fakat daha da şaşırtıcı olanı, bu yayınları UBP Kurultayında bir tarafa destek olarak yapmaları. Bu mu "Anavatan ve Türk Milliyetçiliği sevgi yumağı" ?

Ben UBP Kurultayı ile ilgili çekişmelere taraf durumda olan Ahmet Kaşif'in bu oyunlara alet olmak istemediğinden ve oynanan oyunun farkına vardığında bu oyunda yer almayı red edeceğinden eminim.