Yeni yıla girerken ürkek ve kanadı kırık bir güvercin gibi hiç ayrılamadığım çocukluğuma yolculuk yapıyorum.

Şehirlerarası otobüsün penceresinden gözlerimin önünde geçen ormanları, upuzun hiç bitmeyecekmiş gibi kıvrımlı yolları izler gibi yaşamımın izdüşümündeki düşleri görüyorum. Çamurdan ve tahtadan yaptığım oyuncaklarımla oynuyorum. Naylondan yaptığım çadırın altında yağan yağmur bocuklarının çıkardığı tık tık sesini ve ıslanmadığım için duyduğum heyecanı duymak istiyorum Seyfo’yla. Oynarken düşlüyorum…

Tahtadan uçan bir araba yapsam, sapsarı buğday sümbüllerinin üzerinden uçup Sabe’nin semalarından küçük bir Çukurovayı andıran yemyeşil pamuk tarlalarını, annemin yattığı yeri masmavi gökyüzünden seyretsem… Gözlerinden kaybolup bir ömür boyu mahkum kalmak istediğim hayallerimden hiç ayrılmazsam, o gözleri görürken duyduğum heyecandan ötürü tavuk gibi çarpışan ve birbirine dolanan ayaklarımın halini hatırlarken hayata ve kendi halime gülsem diyordum. Daha düne kadar coşan bir nehir gibi akıyordu yüreğim…

Sel gibi aktıkça yüreğim, sevgim tüm canlıları kucaklıyordu, bir annenin minik bebeğini tüm şefkat ve merhametiyle kucakladığı gibi. Yüreğim herkesi affetmeye, herkesi kucaklamaya hazırdı. Ne yüreğime vurulan yumruklar, ne yaşamımı yaralayan hikayeler, ne hikayelerin kahramanları, ve ne de sadece kendi egosunu tatmin etmek için göğe üfleyerek, küçük dağları ben yarattım, büyük dağları tanımam diyen zavallı küçük beyinli mahlukatlar, hiçbirini kale almayacaktım.

Hiçbiri umurumda olmayacaktı artık. Yüreğim düşmanını bile affetmeye hazırdı.

Hayatla barışmıştı yüreğim, hayatın tüm hikayelerine rağmen, olsundu yine hayat yaşamaya değerdi, yaşamalı ve hayatla barışmalıydım. Hem hayata küserek hayatın geri kalan zamanını nasıl tüketeceksin ki diyordu yüreğim. Her ne kadar son baharda dalından kopan yaprak gibi savruldukça savrulduysam da, sevmeye başlamıştım hayatı. Artık kendimi koyuvermeyecek, insanlardan uzak durmayacak, sadece romanlarımla baş başa kalmayacak bide romanlarda adı geçen kahramanlarla da tanışacaktım. Hem neydi öyle telefon kapatmalar, kendini izole etmeler, yakışmıyordu sosyal varlık olan bir mahlukata…

Nasıl ki acılar paylaşılarak yok oluyorsa sevgide paylaşarak çoğalıyordu. Sevgim insanlığın yüreğinde çoğalmalı, acılarım toprağın altına gömmeliydi. Zaten Yaradan’ımın emri de bu değil miydi, insanları sevmek, acılarını paylaşmak, insanlığa faydalı olmak, zulme, adaletsizliğe karşı onurlu duruş göstermek ve tüm ezilenlerin hakkını savunmak diye… Susarak, küserek Yaradan’ın dileklerini yerine getirilir miydi hiç?

Hayır!

O halde silkelen diyordu aklım, ayağa kalk diyordum yüreğim. Size söylemesi ve yazılması ne kadar da romantik geliyor, değil mi? Ama işte öyle olmuyor. Bazen düşünce hürriyetinizden ötürü yaşadığınız sevimsiz bir olay içinizdeki tüm heyecanı, hayata, doğaya, insana, hayvana ve bilimum tüm canlılara olan sevginizi, inancınızı, aşkınızı, sadakatinizi, bin bir emekle inşa ettiğiniz binayı yıkabiliyor. Hayallerinizi, düşlerinizi ve umudunuzu tarumar edebiliyor. Ve yine suskunluğunuza, içinde kaybolduğunuz ucu bucağı olmayan romanlarınıza dönmek için can atıyorsunuz.

Hele hele, sustukça yüreğinizde kelimeler birikiyor ve çığlığa dönüşüyorsa eğer bunu vahşi bir iştahla daha da çok arzuluyorsunuz. Çünkü biliyorum ki, bir insan çok zeki olduğu için zengin olmuyor, bir insan çok aptal olduğu için yoksul olmuyor ve, bir insan deha olduğu için de alim olmuyor.

Cenabı Allah her varlığı bir şeyle imtihan ediyor. Lâkin bazı mahlukatlar var ki, çok zeki olduğu için zengin, bilim adamı, vs olduklarını düşünüyor, kendileri gibi olmayanları hakir veya ahmak görüyorlar. Düşüncelerin prangaya, kelimelerin kelepçeye ve fikir hürriyetinin zindana tıkıldığı bir ülkede değil, insanın namusu olan düşüncesinin, haysiyeti olan fikrinin ve onuru olan özgür ifadenin egemen olduğu, insanların ekmek ve onur arasında yaşamak zorunda kalmadığı, ekmeğiyle birlikte hürriyetini de kullanabildiği bir ülkede yaşamak istiyorum.

Bu duygularla tüm okuyucularımın, dostlarımın ve bütün ülkemin yeni yılını kutluyor, barış, adalet ve özgürlük dolu bir dünya ve bir yıl diliyorum