Kaldık Kürt milliyetçileriyle Türk milliyetçilerinin arasında; ne desek ne yapsak, iki tarafa da yaranamıyoruz.

Ne gam, yaranmayalım..

Zaten yaranmak için yazmıyoruz, da, yediğimiz küfürlerin haddi hesabı yok.

Neden böyle, neden bu kadar tahammülsüz hale geldik?!

Yıllar önce bir tatil köyünde, ellerimle toplayacağım yakınlıktaki yıldızları bir gece vakti seyrederken, Ahmet Kaya'nın türküleri öyle vurdu ki aklıma, anlatamam!

Hele ki Nevzat Çelik şiirinden bestelediği şu türkü: "sayıklasam dizelerimden / acıyı örtmüş duvar nemini / kirli gömleğimi koklarmış annem / koklasın şiirimi sıcak bir ekmek gibi"

Aradım, taradım; yanımda hiçbir CD veya kasetini bulamadım.

Naçar, daldım internet alemine..

Ve, bir büyük hasreti dindirircesine erişebildiğim bütün türkülerini dinledim durdum.

Neden sonra gözüm "yorumlara" ilişti.

Aman Allah'ım!

Öyle hayasız Kürt - Türk "kavgası" vardı ki satırlarda, adeta kan gövdeyi götürüyordu.

"Kavga" dediğim lafın gelişi; baştan sona rezillik ki, tarif edilir değil.

Ahmet Kaya'ya akıl almaz şekilde küfredenler, küfredenlere küfredenler, birbirinin etnisitesine kadar yakası açılmadık küfürler savuranlar gırla gidiyordu.

Ellerine fırsat geçse (maazallah) "soykırım" yapacak kadar kin ve nefret doluydular.

Bunca nefret nerde nasıl birikti, bilmiyordum.

Bu nefreti ilk kez orda gördüm ve korktum.

Türkiye'yi cayır cayır yakacak kadar bu korkunç bu ilençli kinden, bu kör nefretten,

evet korktum.

O günden beri de yegâne düşman olarak bu nefreti belledim. Bu topraklarda yaşayan bütün vicdan sahiplerine de düşmanımı ihbar ediyorum işte.

Şimdiye değin bu konuda ne söyledim ne yazdımsa, hep bu nefrete vurmak içindi.

Devletin uçaklarından atılan devlet bombasıyla paramparça edilen 16 yaşındaki oğlunun mezarı başında dua ederken Mehmetçiğin kaza haberini alıp yardıma koşan Uludereli Emine Ürek anamızda simgeleşen mana ikliminin de yegane düşmanı bu nefrettir.

Geçenlerde bir televizyon programında, PKK'lılara sarılan BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılsın düşüncesine (mahut nefretten nefret ettiğim için) karşı çıktım.

Diyorlar ki...

Poşu takan çocuklar tutuklanıyor veya Genelkurmay Eski Başkanı Org. İlker Başbuğ terör örgütü lideri iddiasıyla içerde yatıyor da, bebek katili teröristlerle kucaklaşan milletvekilleri neden yargılanmasın?

Diyorlar ki...

BDP, PKK'nın uzantısı olmaktan öteye geçmiyor, acilen kapatılsın.

Hulasa...

Yasalardan, hukuktan, hukukun önünde herkesin eşit olmaklığından bahsediyorlar.

Oysa bizi bu hallere vesayet rejimin "hukuku" düşürdü; Kürtlerin hakkını-hukukunu yok sayan "hukuku."

Hem BDP'yi kapatmak için o görüntülere ihtiyaç yok ki. Bulursun bir Abdurrahman Başsavcım, o sana istemediğin kadar delil bulur.

Zihinler eleştirel düşünceye kapatıldığı an "zihinsel terör" başlar. Zihinsel terörün olduğu yerde de hiçbir fikir yeşermez.

Hiç fikir yeşerse şuncacık şey sorulmaz mı: Hay Allah, PKK'lılarla o sarmaş dolaş görüntüler dokunulmazlıkların kaldırılması, BDP'nin kapatılması için olmasın?

Maksat siyasetin hepten saha dışına sürülmesi mi yoksa?0

Biraz da pimpirikliyseniz, "partilerin kapatılmasını imkansız hale getirecek yasa değişikliğine, BDP bu günler için mi karşı çıkmıştı" sorusunu aklınıza düşürebilirsiniz.

Hatırlayalım:

PKK'lı Duran Kalkan, AK Parti'yi devirmek için stratejik değişiklik yaptıklarını, artık siyasi çözüm sürecinin bittiğini, askeri çözüm sürecini başlattıklarını söylemişti.

BDP'yi kapatmakla siyasi süreci kendi elinizle öldürmüş, söz konusu "askeri çözüm sürecine" sehven de olsa katkı sunmuş olursunuz.

Askeri çözüm sürecinden de nihayetinde "Neo - vesayet rejimi"nden başka bir şey neşet etmez.

(Yeni Şafak)