Norveç'teki ırkçı saldırıda tam 77 genç farklı anne babadan doğmuş olmanın faturasını ödedi. Ya da şöyle mi demek lazım; sarı saçlı bir katil kendisiyle aynı ırktan olmadıkları için tam 77 genci gözünü kırpmadan öldürdü.

Almanya'da 10 kişi, muhtelif tarihlerde Alman ırkından olmadıkları için, aralarında 130 tane devlet ajanının da bulunduğu ırkçı bir örgüt tarafından katledildi. En son İtalya'da, üç Senegalli, kara derili olmaları nedeniyle İtalyan bir katil tarafından öldürüldü. Üstelik bu katil cahil bir İtalyan değil, bir yazardı. Üstelik hayatını kaybedenler de tenlerinin renginin nasıl olacağına kendileri karar vermemişti.

Özellikle 20. yüzyılda insanlık, bu ırkçılığa, ulusçuluğa ne kadar diyet ödedi düşünebiliyor musunuz? Yüz binlerce Yahudi, Tatar ırklarından dolayı hedef oldu. Ya; ırk merkezli devletlerin oluşmasında verilen canların hesabını birileri tutmuş mudur? 20. yüzyılda yüz binlerce insan, Türk, Boşnak ya da Arnavut oldukları için vatanlarından edildi, kovuldu. Binlerce insan yollarda telef oldu. Aynı şekilde yüz binlerce Rum ve Ermeni, ırka dayalı devletlerin faturasını ödedi.

Irkçılık ve ulusçuluk insanlığın içine atılmış bir fitneden başka bir şey değil. İnsanlığın büyük bölümü birkaç yüzyıl önceki atalarının kim olduğunu bile bilmediği halde, bu atalar yüzünden ölümüne bir kavgaya tutuşulmasını anlamak, anlamlandırmak imkânsız.

Türkiye de son otuz yılda bu ulusçuluk ideolojisine on binlerce kurban verdi. Anadolu gibi, kavimler beşiği olan, binlerce yılda pek çok kavmin mesken edindiği bir coğrafyada, ırk öncelikli bir ideolojiyi savunmak hiç de kolay değil. Kolay olmadığı gibi hiç de anlamlı değil. Konanlar, göçenler, yerleşenler, yerleşik durumda olanlar arasında kaybolup gidenler... Kürtleşen Türkler, Türkleşen Kürtler, Araplaşan Kürtler, Kürtleşen Araplar, Ermeni gelinler, Kürt damatlar, Arnavut gelinler vs. vs. Böylesine karışık, karmaşık bir coğrafyada ırk merkezli bir devlet kurmak ve bunun için de asker dipçiğiyle herkesi hizaya getirmeye niyetlenmek, deli gömleği giymek değil de nedir?

Özellikle 12 Eylül darbesiyle ayyuka çıkan bu ırkçı söylemlere karşı geliştirilen bir başka ırkçı yaklaşım da kendi içinde büyük çelişkiler barındırıyor. Kürt ırkçılığı bir yandan Türkleri karşısına alırken diğer yandan da bölgede yaşayan Zazaları, Yezidileri, Keldanileri, Asurileri, Ermenileri de Kürt kimliği altında var olmaya zorluyor.

İnsanların kendi milletini sevmesi, ona pozitif bakması tabii ki güzeldir. Ancak bugün yaşadığımız, kendi milletini sevmekten çok öte bir şey. Başka bir ırktan doğan birilerini öldürmek, ortadan kaldırmayı istemek; işte bu anlaşılır bir şey değil.

Biz kendi büyüdüğümüz coğrafyada hiç ırk merkezli konuşmamışız. Geçenlerde bir lise arkadaşıma ırkını sorduğumda tuhaf tuhaf yüzüme baktı. 'Ne zamandan beri ırk öncelikli konuşmaya başladık?' diye sitem etti. Bu nedenle Malatya gibi nüfusunun yüzde kırkından fazlası Kürt olan bir şehirde PKK ya da Kürtçülük hiç taban bulamadı.

Bölücülükten kurtulmanın en önemli yollarından birisi devletin ulusalcılık yapmasının önüne geçilmesidir. Çünkü PKK'nın en büyük besin kaynağı; devletin ulusalcılık yapması, ırk merkezli bir devlet olmasıdır. Söylediğim şey, ırkı ve Türklüğü reddetmek anlamı taşımıyor. Irkı reddetmek başka bir şey, ırk merkezli bir devlet olmak başka... Türkiye Cumhuriyeti'nin, ırk merkezli bir devlet olduğu sürece Kürtçülükten ve bölücülükten temelli kurtulması mümkün değil.

Irkçılık, faşistlik, İslam'ın kesin bir dille reddetmesinden sonra bu coğrafyayı terk etmiş, ancak modernite ile içimize yeniden girmiş bir virüstür. Bu frengi şeyi bu topraklardan atmadan bize rahatlık yok.